31 Ocak 2011 Pazartesi
Ağlamak Istiyorum
Bazen o kadar çok sıkılıyorum ki olduğum yerde yere yatıp yeter ulan diye haykırarak çocuk gibi debelenmek istiyorum, sezon başında yaşanan sakatlıkların gizemi ortadan kalkmadan ikinci yarıyla beraber kaldığımız yerden tam sürat devam ediyoruz, önce Sivok sonra Ismail, daha sonrasinda Ersan ve bugün de Cenk, ne ulan bu şimdi?
Hayatta en sinir olduğum şeydir 'kontrolünüz dışında gelişen olaylar', siz ne kadar aman dikkat deseniz de spor haberlerine baktığınızda karşınıza neredeyse her gün bir sakatlık haberi çıkıyor, artık haberlere bakmak dahi istemiyorum çünkü resmen korkar hale gelmiş durumdayım, bir insan her hafta bir sakatlık haberiyle karşılaşmaz ki..
Sezonun, hatta gelmiş geçmiş en iyi kadrosu kuruldu deniyor ama bu as kadro 3 hafta beraber oynayamıyor, ben şimdi ne yapayım? En sonunda elimi ayağımı cekicem bu işlerden alıcam bir olta kendime, hafta sonları vurucam kendimi mis gibi denizlere, ne sakatlık var ne hakem hataları, ne saçma sapan stadyumlar, bozuk zeminler, kasap futbolcular, eyyamcı yorumcular, mis gibi deniz havası, ne ulan bu futboldan çektiğimiz çile..
30 Ocak 2011 Pazar
Forza Trabzonspor
29 Ocak 2011 Cumartesi
Kim Kazansın?
Matematiksel olarak ligde hala küme düşme olasılığımız da var, şampiyonluk sevinci yaşamak da, herkesin dilinden düşürmediği 17 de 17 yapsak bile şampiyon olamama ihtimalimiz de bulunuyor, durum böyle olunca kendi galibiyetlerimiz dışında rakiplerimizin alacağı sonuçlar da ligdeki sıralamamızı direkt olarak etkileyecek. Ligdeki sıralamamızı etkileyecek en önemli maçlardan birisi bu hafta oynanacak, Trabzon Spor ve Fenerbahçe Kadıköy'de karşı karşıya geliyor fakat taraftarımız hala safını belli etmedi, kafalar soru işaretleriyle dolu, kim kazansın, kim kaybetsin hala net bir fikrimiz yok, şampiyonluk hayaliyle yaşayanların Trabzon'un kaybetmesini istemesi doğal sonuç, yok biz şampiyonluğu unutup mantıklı olarak Şampiyonlar ligine gidelim diyenlerin de Fenerbahçe'nin mağlubiyetini beklediği kesin... Beraberlik halinde ise bana göre her şey şuan olduğu gibi muallakta kalmaya devam edecek. Kesin olan bir şey var ki, hafta sonu ki kaybederse biz sıralamada kaybedenin koltuğuna göz dikeceğiz.
28 Ocak 2011 Cuma
Tabata giderken
Hani o hep bahsettikleri Beşiktaşlının pratik zekası dedikleri bu olsa gerek.
Stopere Acil Eleman Aranıyor
Ersan'ın sakatlığından sonra tartışılan şey stoperdeki ikilinin kim olacağı, Ibrahim Toraman herkesin kafasındaki ilk isim, fakat ikinci isim de sorun var, Sivok Toraman'ın yanına geçtiği anda son haftalarda ilk onbir çıkan kadroyu ideal onbir var sayarsak sahada 6 yabancı olmuş oluyor, Schuster'in maç icersinde yaptığı mudehaleleri göz önüne aldığımızda mesela Nobre'yi çıkartıp yerine Ernst'i veya Fernandes'i alamayacak, yada yorulan Aurelio'nun yerine birisini sokmak istediğinde aynı durum başına gelecek, bu durumda oyundan önce bir yabancı çıkartıp yerine yerli sokmalısınız ki bir sonraki değişikliği istediğiniz gibi yapabilesiniz. Biliyorum çok saçma ama başımızdaki futbol dehalarının bizlere bulduğu çözüm önerisi bu.
Tüm bunlara katlanmak istemiyorsanız yapacağınız şey basit, stoperdeki ikiliyi yerlilerden oluşturmak. Peki oradaki alternatiflere bir göz atalım, orjinal bölgesi stoper olan Erhan Güven, çok sıkışıldığında stopere atılan Marco Aurelio, Mustafa Denizlinin bir maç stoperde oynattığı Necip Uysal ve çocukluğundan beri o bölgede oynamış, alt yaş milli takımların değişilmez isimi, şuanda Caykur Rize Sporda kiralık olarak forma giyen Sezer Ozmen..
Erhan Güveni Beşiktaşta stoper mevkisinde hiç görmedik, o yüzden fazla yorum yapamayacağım fakat benim dikkatimi çeken bir şey var, Erhan sağ bekte forma sansı bulduğunda dahi hiç bir zaman bizlere taş gibi savunmacı dedirtmedi, hücumda boş gidip gelmesi beni fazla ilgilendirmiyor fakat birebirlerde devamlı geçilen, arkasına adam kaçıran, ağır olan bir stoper özellikle bu sistemde oynayan Beşiktaş'ta en son görmek istediğim futbolcu tipidir..
Marco Aurelio ise tecrübesiyle orayı kotarabilecek bir isim fakat onun boşluğunu takımda kimse dolruramayacagı için onu mevkisinden alıp başka yere monte etmeye kalkmak takım dengesini derinden sarsabilir o yüzden hiç maceraya girmeye gerek yok.
(Beşiktaşlı duruşu böyle bir şey olsa gerek)
Sezer Ozmen sezon başında Rizeye kiralık verildi, sözleşmesi sezon sonuna kadar devam ediyor, eğer Rize Spor razı olursa O da alıp gönül rahatlığıyla stopere monte edebileceğimiz bir isim, henüz 18 yaşında olmasına rağmen fiziği çok güçlü, tüm alt yaş milli takımlarında oynamış ve kaptanlık yapmış lider özelliklerine sahip bir oyuncu, bu sezon Rize'de oynama şansı da buldu, eğer Serdar Adalı bir sihir daha yapıp Sezer'i takıma erken döndürebilirse lig ve kupada eskisi gibi iddiamızı sürdürebiliriz..
Schuster'e bu noktada çok iş düşüyor, en kolay olan şey o bölgeye bir transfer daha istemek, ama artık benim transfere harcanacak paraya tahammülüm yok, hele yedek kulübenizde o bölgeyi kotarabilecek bir isim varsa transfere hiç gerek yok, bekleyip göreceğiz.
27 Ocak 2011 Perşembe
Beşiktaş Trabzon Spor Değerlendirmeler
26 Ocak 2011 Çarşamba
24 Ocak 2011 Pazartesi
Muhammed'i Vurmasınlar
Batuhan Guti'yle, Raul'le aynı sahayı paylaşabildiği için normalde genç futbolcuların yapması gerektiği gibi onlara bakarken tüyleri ürpermiyor yada ellerini sıkarken içerden bir yerlerden onlara bakıp büyülenmiyor, heyecanlanmıyor, hiç birsey hissetmiyor yada hissettiği şey anlamsız şeyler, iste bunun nedeni O'na zamanında "en büyük" olduğunun defalarca söylenmesi, haketmediği şekilde ilgi gösterilmesi, haketmediği şekilde Milli takımlara gitmesi, daha çocukken geleceğimizin 20 yıllık forvet ihtiyacımızın onunla birlikte doldurulduğunun söylenmesi vs. Batuhan sadece bu yüzden şuandaki gibi bir adam oldu demiyorum, O'nda bu potansiyel zaten vardı ve bunu hep birlikte harekete geçirdiler ve şuan önümüzde kendi taraftarı tarafından bile sevilmeyen hatta çoğu taraftarın gözünde nefret edilen bir figür var..
Bakın Batuhan gibi bir örnek daha var önümüzde, Arda, bu adam belki de Avrupada şimdiye kadar hiç bir Türk futbolcunun başarmadığı şeyleri başarıp bizim göğsümüzü kabartacaktı , ama biz medyamızla birlikte Ardayı yok etmek üzereyiz.. Sadece bir turnuvada öne çıktı diye bir futbolcuyu siz Türkiyenin en büyük futbolcusu diye lanse edemezsiniz en azından Tuncay'ın, Hamit'in, Nihat'ın önüne yazamazsınız, Arda bu adamlardan kötü futbolcu olduğu için değil Arda'yı daha fazla çalışmaya, hala eksikleri olduğuna inandırmak motive etmek için lanse edemezsiniz. Arda o kadar şişirmeden sonra Galatasaray'a çocuk yaşta kaptan oldu, Metin Oktayın formasını ona veriyoruz gibilerinden laf salatası yapıldı, ve son 2 yıldır ortalıklarda Arda diye bir futbolcu yok, hala da yok edilmeye çalışılıyor..
Muhammede bunlar olsun istemiyorum, hatta sadece ben değil futbolu seven hiç bir insanoğlu böyle bir yeteneği izlemekten mahrum kalmak istemez, o zaman oyunu kurallarına göre oynayacağız. Muhammedin sadece 'yetenekli' bir futbolcu olduğunu kabul edip yolumuza devam edeceğiz..
23 Ocak 2011 Pazar
Yeniler ve Eskiler
Beşiktaş'ta Olan Biten
22 Ocak 2011 Cumartesi
Beşiktaş Bucaspor Maç Özeti
Beşiktaş Bucaspor Değerlendirmesi
21 Ocak 2011 Cuma
Haftanın Adamını Seçiyoruz Beyler!
Sen Taraftarsın, Haddini Bileceksin
Arena’nın açılışında yaşananlar ve sonrasındaki gelişmeler, bize bir kez daha Orwell’ın ünlü klasiği ‘1984’ü ve ‘Büyük birader seni gözetliyor’ sloganını hatırlattı.‘Yasa’nın öznesi kim? Şiddeti önlemeye çalıştığını iddia eden yeni yasa ile ilgili söyleyecek çok şey var. Bir Ahmet Kaya Resitaller atasözüyle söyleyeyim: “Onu şimdi yazmayacağım, onu sonra yazacağım.” Ama yukarıdaki karikatürize durumla ilgili olarak iki noktayı vurgulamak isterim. Yasada taraftar temsilcisi diye bir yapı var. Kim temsil ediyor biliyor musunuz? Kulüp yönetim kurulu üyelerinden biri. Yani taraftarın temsilcisi bile yönetici. Bırakın özneyi, gizli özne bile olamıyor taraftar. Yetmiyor, yeni düzenlemeyle fişleniyor. Yetmiyor, küfrettiğinde normal hakaret suçundan daha ağır bir şekilde cezalandırılabiliyor. Müşteri olmayı kabullenmesi bile onu kurtarmayacak hale geliyor. TT Arena’dakiler protesto ettiler diye suç işlemiş gibi soruşturuluyor ya bu aralar. Adnan Polat bile önce protestocu deyip sonra provokasyona çevirirken lafı, ortalıkta hedef gösterilen gruplar hakkında yazılar çıkıyor ya… Bilin ki bunu yapanlar yeni yasa yetişmedi diye çok üzülüyor. Çünkü bu ülkede sorunu çözmek değil sorunu ezmek esas. Çünkü gücü elinde tutan, üç beş kişi sallandırmadan sorunu çözemiyor. Çünkü akla, kültüre, neden-sonuç ilişkisine yatırım yapmak zor, sopalamak kolay. Henry, Zidane için o kafayı attıktan sonra şöyle demişti: “Zidane’ın büyüdüğü mahallelerden Zidane çıkabilir, ama Zidane’dan o mahalleyi çıkaramazsınız.” Bizim mahallemiz de şiddetin, darbenin, öfkenin mahallesi. “Çıkış yok” diye boşa bağırmıyoruz.
Doğaçlama...
20 Ocak 2011 Perşembe
Guti ve Quaresma'dan Enstantaneler
19 Ocak 2011 Çarşamba
Bir Güvercin Gibi
Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil. Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence.“Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?” sorusu asıl beynimi kemiren.Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların “A bak, bu o Ermeni değil mi?” diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim...Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli..
Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek?“Canım, 301’in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkum olmuş hapse girmiş biri var mı?” Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi...
İşte size bedel... İşte size bedel...
İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz siz ey Bakanlar..? Bilir misiniz..?
Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?“Ölüm-Kalım” dedikleriKolay bir süreç değil yaşadıklarım...
Ve ailece yaşadıklarımız.Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu.Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında...O noktada hep çaresiz kaldım.“Ölüm-Kalım” dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direnişçisi olabilirdim ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlike altına atmaya hakkım yoktu. Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı, herhangi bir başkasını tehlikeye atarak, yiğitlik yapmak hakkına sahip olamazdım.
İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp, onlara sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı. Ben nerede olursam onlar da orada olacaktı.“Gidelim” dersem geleceklerdi, “Kalalım” dersem kalacaklardı.Kalmak ve direnmekİyi de, gidersek nereye gidecektik?Ermenistan’a mı? Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek miydi? Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi.Şunun şurasında üç gün Batı’ya gitsem, dördüncü gün “Artık bitse de dönsem” diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardım? Rahat bana batardı!
“Kaynayan cehennemler”i bırakıp, “Hazır cennetler”e kaçmak herşeyden önce benim yapıma uygun değildi.Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.Kalacaktık ve direnecektik.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.
Özhan Canaydın'la Ufak Bir Hatıra
(deepsilence, 19.01.2011 17:34 ~ 17:59)
Yazi Eksi Sozlukten alinmistir.
17 Ocak 2011 Pazartesi
Başbakanı Padişah Yapanlar
16 Ocak 2011 Pazar
Ahmet Dursun ve Türk Futbolcusu
Daha önce de bu konuyu bir kaç kez dile getirmiştim, şu Barcelona maçı var ya, hani 3-0 yendiğimiz ama direklerin ve futbol meleklerinin sayesinde 5-0 yapamadığımız maç.. Iste o maçı bir kez daha izleyin, orada genç, yaşları hemen hemen aynı üç tane futbolcu var, Nihat, Ibrahim Üzülmez ve Ahmet dursun. Bu üç futbolcunun karakteristik olarak bir birlerinden net bir şekilde ayrıldığını görebiliyoruz, zaten kariyerlerine bakarak da bu argümanımızı destekleyebiliyoruz..
Nihat Kahveci, belki o Barcelona maçında gol atıp öne çıkmadı ama maçı hatırlayanlar Barcelona'nın sol tarafını nasıl felç ettiğini, direkte patlayan şutunu, süratini hatırlarlar, bu üçlü arasında en sağlam mantaliteye sahip olan futbolcuydu, Biraz zorlamayla da olsa Avrupaya gitme cesaretini gösterdi, kısa süre sonra Ispanyolca öğrendiğinin haberini aldık, sonra takıma girmeyi başardı, Kovacevic'le muhteşem ikili olup çıktılar, tüm Türkiye'yi hafta sonları Trt ekranlarına kitleyip bizi attığı muhteşem gollerle gururlandırdı, sonrası malum Real Sociedad'i aldı şampiyonluk potasına soktu, kendisi Ronaldoyla gol krallığında son haftaya kadar çekişti vs.. Şimdilerde emekliğinin keyfini güzel bir ikramiye ile çıkartıyor, bu onun değil ona bu parayı verende deyip geçelim..
14 Ocak 2011 Cuma
Guti Haz.
12 Ocak 2011 Çarşamba
Beşiktaş & Manisaspor Değerlendiremeler
Yeni transferlere birer cümle edecek olursak ilk olarak bu adamların birlikte Portekiz milli takımında oynamaları uyum sürecini çok kısaltacak bir faktör, bugün Almeida, Simao ve Quaresma'nin zaman zaman verkaçlarına şahit olduk. Almeida ligimizde fizik gücüyle çok iş yapacak bir forvet, özellikle içerideki maçlarda kilidi açacak oyuncu gibi duruyor, Simao ve Quaresma'ya attırdığı gollerle konuşabiliriz onu..
Simao Almeida'dan daha çabuk alışmış takıma, bunda oynadığı mevkinin de avantajı var, Guti ile kornerde varyasyona girecek kadar uyum sorununu atlatmış gözüktü, bugün sahada hiç sırıtmadı, ilerleyen haftalarda bu takımın olmazsa olmazı olabilir, Quaresma'nin olası bir sakatlığında daha önceki gibi dağılmayacağımız kesin..
Fernandes'i görmedik ama bana göre bu iki Portekizliden çok daha kilit bir rol oynayacak, Ernst'in bugün yedek kalması rastlantı değil..
Toparlayacak olursak, biz bu takımı çok özledik, göremediğimiz, izleyemediğimiz her hafta özlem bir kat daha artıyor.
Devre arası en çok bizim işimize yaradı, 13-14 kişi zar zor kadroyu toparlıyorduk, şimdi yedek klubesinde Bobo, Ernst, Ersan oturuyor, dışarıdan kadroya katılacak Fernandes, Necip, Ferrari, Üzülmez ve daha niceleri var. takım soluklanmış kendine gelmiş gibi gözüküyor, ligin ilk yarısında sahamızda yenildiğimiz Manisayı bugün aynı skorla geçtik.
Bu arada Toraman oyundan çıkarken kaptanlık pazubandını Guti'ye vermesi için Ismaile verdi, Ismail'de çakallık yapıp kaptanlık pazubandını uygun bir anda koluna taktı, oğlum önce topunu oyna, takımın, camianın saygısını hak et sonra o bandı takarlar sana da..
Artık lig başlasın meydan kartala kalsın. He az kalsın unutuyordum, Guti Haz. sen bize Allahın bir lütfusün.
Maçın Adamı
İnönü'ye Veda
Bu akşam bir devir kapandı Galatasaraylılar için. Maç sonunda Barış Manço eşliğinde edilen veda Tugay kadar olmasa da beni de etkiledi. 'Niye ulan' diyebilirsiniz ama kendimce haklı bir gerekçem var; durun vurmayın. Günün birinde İnönü'nün de yıkılacağı geldi aklıma,ziyadesiyle duygulandım..
11 Ocak 2011 Salı
Siz Koşarken
10 Ocak 2011 Pazartesi
Burası Kapalı
7 Ocak 2011 Cuma
Bu Adamlar Nereye Bakıyor
Sandıkta Görüşürüz Ülker Bey!
Beşiktaş ve Cola Turka iş birliğinden hiç bir şey anlayamadık, zaten Cola Turka demek ülker demek ülker demek millet olarak çok aşına olduğumuz bir "kurum" , bugün Efesi kapatma kararını alanlar bir dönem Ülkerin yönetim kurullarının eleğinden geçmiş isimler ya neyse..