10 Ağustos 2012 Cuma

Bir Hatırlatma...

20 Şubat, 2010 tarihinde ilk kez kaleme alınmıştır...
 
10 Yılda Bu Beşiktaş Bitirilmeli...
 
Tarih boyunca nerede insanlar varsa orada bir çıkar ilişkisi olmuştur. Ister ufak bir köy, isterse koca imparatorluklar hep bu ilişki üzerine varolmuş, ve şu an bile adına modern toplumlar ve devletler dediğimiz devirdöngüde bile bu çıkar ilişkileri maalesef her zaman var olmaktadır. Buna ister doğa kanunu deyin, isterseniz büyük balık küçük balığı yutar deyin. Bu ilişkileri savunacakların elbette elinde, dilinde binlerce mantıklı açıklamalarıda olacaktır... Onlara inananlar, ve söylediklerine kananlar buradan sonrasını okumasın...

Nasılki doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar, iste biz Beşiktaş'lılarıda -eğerki sakıncalı! alışkanlıklarımızı bırakmazsak- köyümüzden, yuvamızdan elbet kovacaklar yada uzaklaştıracaklardır. Bizim işimiz elbetki Beşiktaş adının her geçtiği yerde doğru, dürüst ve ilkeli davranışlarla adına ve şanına yakışan davranışlar sergilemek, gerekirse herşeyimizden feragat edip Beşiktaş'ımızı yüceltmek uğruna nice fedakarlıklar göstermek ve en önemliside "kimsenin adamı olmadan" Beşiktaş'ımıza hizmet etmektir. Işte bu ilkeler doğrultusunda Beşiktaş'a yapılan her hizmet, aslında bir halk takımı olarak adlandırılan, yani halkın onu kendinden biri gibi görmesi yada kendini bu olgunun bir parçası olarak görmesi ile doğrudan ilintili olarak halk için yapılmış bir hizmettir.

Halkın yanında yer almak her babayiğidin harcı değildir. Halk insanlık tarihinden bu yana hep yönetilmiş ve prangalar vurularak köleleştirilmeye çalışılmış, ve hatta çoğu zamanda bu köleleştirilme düzeninde başarılı bile olunmuştur. Kim yapmıştır bunu? Sermaye ve paraya tapanlar. Parası ile "Şişko Nuri" gibi her istedigi eşşeği alacak güce sahip olanlar. Kendi eksik yönlerini gizlemek ve egolarını tatmin etmek için çoğunluğu hiçe sayanlar... Burada bu kişiler için daha nice sıfatlar yazılır ama asıl konu bu değil, biz sadede dönelim.

Biz Beşiktaş'lılar her zaman halkın yanında yer aldık, Atatürk ilke ve inkilaplarının her bir maddesini sonuna kadar özümsemiş olan bir topluluk oluşturduk. Kah Türkiye Cumhuriyeti dedik, kah asi ruhumuzla devrimler istedik. Hasankeyf'ten, Kapıkule sınırına kadar toplumsal olaylara (yaralara), halkın yararı doğrultusunda karşı çıktık.

Dev enerji lobisine karşı, nükleersiz Türkiye dedik. Vurdumduymaz sağlık yetkililerine ve bu çay içilir diyen bakanlara karşı, karadeniz kanserden ölmesin dedik. Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından birisi kopmuş demektir diyen ulu önderimiz Atatürk'ün görüşleri doğrultusunda Tiyatrolar yıkılmasın dedik. Teröristlere, ırkçılara, neo-nazilere karşıyız dedik. Dünyanın bir numaralı lobisine sahip olan silah lobisine karşı, Tanka karşı taş, savaşa karşı Beşiktaş dedik. Birbirinden bağımsız ama hepsi birbirinden önemli pek çok konuda hep sesimizi yükselten olduk. Ozon tabaksından çocuk pornosuna, faili meçhullerdende her ne kadar geçenlerde izin verilmeyipde toplatılan pankartımızla Tekel işçilerine ve sorunlarına dikkat çektik. Kısacası "futbol bir ölüm kalım meselesi değildir, aksine çok daha önemlidir" lafını söyleyen efsanevi Bill Shankly'yi haklı çıkarırcasına hayatımızı futbolla, futbolmuzuda hayatımızla birleştirerek, halkın yararı için pek çok meseleye dem vurduk.

Ve tüm bu yaptıklarımızın sonucunda pek çok kuruma, kuruluşa ve onlara bağlı lobilere çomak soktuk. Insanlarımızı, halkımızı uyandırma gayretinde bulunduk. Ama yoook, bu çıbanın başı fazla büyüdü. Birşeyler yapılmalı, bu düzen karşıtı olan düzen bozulmalıydı. Ama nasıl, ama kiminle ne yapıp ne edip buna bir son verilmeliydi...

Tüm modern savaşlar gibi Beşiktaş'a açılan savaş öncelikle basın yayın yoluyla açılmıştır. Rekabet içinde bulunduğu diğer klüplerin benzeri yanlış hamleleri ufak yazılarla geçiştirilirken, Beşiktaş'ın yaptığı doğru hamleler bile yanlış gösterilip felaket tellallığı yapılarak ortalık karıştırılmaya ve bir güvensizlik ortamı yaratılmaya çalışılmıştır. Hatta "i.ne basın bunuda yazın!" tezahuratının dahi sırf bu yüzden Beşiktaş tribünlerinden çıktığına inanıyorum.

Basın ve yayında gerekli üstünlük ve gerekli manipülasyonlara elveren mevkiiler ele geçirildikten sonra, bir devleti yıkmanında en kolay kolu olan taktiğe, yani içerden çökertme çalışmalarına başlanmıstır. Bu aşamada ne yapılmıştır? Klübün istikrar abidesi olan, her gittiği yerde halk tarafından saygı ile anılan, hatta ve hatta daha sağken heykeli bile dikilen saygıdeğer Süleyman Seba'ya gitsin dedirtilerek, klübe küstürülmesi ve görevini bırakması sağlanmıştır. Yerine gelen Serdar Bilgili ile önce Beşiktaş'ın ezelden beri en güçlü olduğu yer olan tribünlerin ve grupların yerleri değiştirilmek istenmiş, bir süreliğine başarılı bile olunmuş fakat 100.yıldaki başarılı performansın ardından, 101.yıldaki devre arasında operasyonun asıl öldürücü hamlesi başlamış ve o son düğmeye artık basılmıstır. Henüz o sezonun devre arasında şimdinin kovulmuş tv yorumcuları tarafından, "bu senenin tadı kalmadı" gibi laflarla kamuoyu olası bir darbeye ve bu darbenin getireceği heyecana hazırlanmış, ve artık önlenemez bir çöküşün başlangıcına start verilmiştir.

Idari olarak yapılan en büyük darbelerden biride işte bu dönemde gerçekleşen başkanlık değişimi, ve bu yeni gelen başkanın 6 senede klübü bir şekilde kendine borçlandırması, onlarca yalandan şişirilmiş transfere ve sözde yatırıma rağmen istenilen başarı, kimilerinin deyimi ile sadece renkli takımların çok başarısız ve kötü olduğu bir sezonda gelebilmiş, hemen akabinde ise layık! olduğu yere geri dönüşümü hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir.

Bu dönemde taraftar ile yönetimin arası artık geri dönülemez bir şekilde açılmış ve ayrılmış olsada, türlü ayak oyunları ile ve hatta kendi karşısına çıkarttığı sahte bir adayla bile yarışarak kendini yeniden başkan seçtiren, Şeref'ini bilmeyen ve Hakkı'nı kabul etmeyen bir kişi ile klüp yönetimi ve halk artık tamamen birbirinden soyutlanmıştır.

Son yıllarda artan maç bileti fiyat artışı ülke ekonomisini ve asgari ücreti hiçe sayarak bir çığ gibi büyümüş, klüp yönetimi tamamen keyfi olarak fahiş fiyat uygulamaları ile taraftarları tribünden soğutmayı kendine bir amaç olarak görmeye başlamıştır. Siyasetin klübe girdiği yaygarası ile ortalığı karıştıranlar, yine aynı siyaseti ve bu nufuzlarını kullanarak, kolluk kuvvetlerini emirleri altına almış, statlara girişte kimlik kontrolleri uygulanmaya başlanmıştır.

Tüm bu yapılan eziyetlere rağmen, bıkmadan usanmadan soğukta yağmurda, etinden tırnağından biriktirdiği çoluğunun çocuğunun rızkından keserek sevdasını izlemeye gelen, ve yolunda gitmediğini düşündüğü şeyi demokratik bi şekilde dile getirip, yeter diyenler, paralı askerler tarafından yaşlı, genç, kadın, çoluk çocuk demeden dövülmüş, bunu yaptıranlar ise karşı tribünden olaylara etrafa gülücükler saçarak bakma cüretini kendilerinde görebilmişlerdir.

Artık bu 10 yıllık operasyonun sonuna gelinmiştir. Ruhu çalınan, gasp edilen, edilemeyenin ise dayak yoluyla, zorbalıkla yıldırılmaya çalışıldığı, dolmabahçede Ata'sının hayata gözlerini yumduğu mekandan sadece 50 metre ötede üzerlerine panzerler ile, biber gazları ile, coplarla saldırılarak pkk'lılara bile gösterilerinde yapılmayan zulmün insafsızca uygulandığı taraftar kitlesi, sen, ben, Halk artık bıkmıştır. Halkın takımının artık yüzüstü bırakılması sportif başarısızlık ilede paralel oranda artacak ve artık bir iki sene içerisinde, kasası tümden boşalan, iflas bayrağını çekmiş, tüm malvarlıklarına el konulmuş bir hale gelecektir. Artık transfer bile yapamaz hale gelecek olan bu klübü, bir zamanların Vefa, yada Beykoz klüplerinde olduğu gibi orta ve ileri yaş grubu insanlar desteklemeye devam etsede nesilleri tükendiğinde, bu koca çınarda onlarla beraber yok olacaktır.

*********************************

Işte kendi görüşümce üzerimize oynanan oyun budur. Planlı ve programlı bir imha planı. Her yönü ile, ekonomisi ile, basın yayını ile, polisi ve jandarması ile, ve hatta kendi başkanı ve yönetimi ile bile bu oyun oynanmakta ve herkesin gözünün içine baka baka sergilenmektedir.

Bu oyunu bozacak tek güç taraftırdır, Halktır! Önümüzdeki 3 sene içinde ne yapıp edip klübe üye olmalı ve bir sonraki seçimlere Aksu'nun sahte olarak beyan ettiği üyelerin sayısının arttırılmasına sıcak bakan en uygun ve samimi aday ile yola devam edilmelidir. Hatta böyle bir adaya bile gereksinim duyulmadan bir üye oylama sistemi kurulmalı, üyelerin belli konularda bu sistemle klüpteki çeşitli kararları almaları sağlanmalıdır. Paraya pula da çok ihtyiyaç yoktur. Ziya Doğan'ın dediği gibi sadece naklen yayın gelirleri ile bile bu çark bir şekilde döner. Üstelik üye sayısı 1 milyonu bulursa 50 tl yıllık üyelikten senede 50 milyonluk bir gelir bile elde edilebilinir. Varsın bir iki sene takım adidas giymesin, lescon giysin. 3-4 forma yerine taraftara sadece bir forma çıksın. Ekstradan formalara harcanan bu para klübe üyelik aidatı olsun, işte size kaynak... Işi bilen ehil insanlar devralırsa, zaten şimdilerde bilerek yada şaibeli bir sekilde istenilmediğinden sırtımıza reklam bile bulamayıp şirin gözükmek için Kızılay'ın ve Mehmetçik Vakfı'nın reklamları olacağına, bu kuruluşları gazı kaçmış bir içeceğin yerine pekala göğsümüzü gerecek şekilde tamda kalbimizin orta yerine kondurabilir, dünyanın en iyi forma üreticilerinide istersek peşimizden koşturabiliriz.

Yapılacak şeyler aslında o kadar basit ki, Pele'nin dediği gibi futbol basit bir oyun ama hocalar işin içine girince hersey toz duman oluyor. Insanlarda aslında belirli bir paydada buluşabilse ne başkana nede paralı yönetimlere gerek kalır. Işte bu yüzdendir ki Çarşı'nın A'sı Anarşi logosundan alınmadır. Anarşi kelimesi bizde ezelden beri teröristle aynı kefeye konsada aslında tıpkı, monarşi, oligarşi yada cumhuriyet gibi bir yönetim şeklidir. Anarşinin tek farkı, başkanlara, milletvekillerine ve bunun gibi mevkiilere inanmamasıdır. Yani insanların kardeşçe bir arada yaşayabileceği tezidir. Ne zamanki aradan bir lider çıkar işte o zaman bütün dengeler altüst olur. Işte bizim "A" harfimiz böyle kayıtsız şartsız bir eşitlik ve özgürlük ilkesine dayandığı için Anarşiden alınmadır, yoksa sığ görüşlü UEFA delegelerinin bile cahilliklerinden bağdaştırdıkları terörden degil.

Son olarak şunu belirtmek isterimki, şu galatasaray derbisine saatler kala böyle bir yazıyı yazmak elbette zamansız gibi gözüksede, maçın olası üç ihtimalinden istemediğimiz biri gerçekleşirse, onun üzerine kızgınlıkla yazılmış bir yazı olduğu belirtilemesin istedim.

Yoksa yarın biz mabedimizde galatasaraya 5 atsak ne olur, 5 yesek ne olur? Asıl tehlikenin farkında olamadıkdan sonra...

26 Mart 2012 Pazartesi

Bilinmezlik


Biz bilinmezlik kulübüyüz, hep gizem var havalarda.. Portekizli paşaların "ağrıları cozutmuş", oynayamayacaklarmış IBB maçında, sağlık olsun.. Sezon sonunda oturlur konuşulur, ben artık sıkıldım bu tür oyunculardan, bir maç olan diğer maç nedeni bir türlü bilinmeyen veya açıklanmayan sebeplerden ötürü maçı evden bile izledikleri şüpheli olan futbolculardan.. Nostaljiyi seviyoruz hepimiz, 90'lı yılların tadı bambaşkaydı, 2000'lerin başı da öyle.. Başarı desen o da yoktu ama mutluyduk, en azından ben mutluydum. Ilhan, hain ilan edilse de Tümer, bir zamanlar Beşiktaş'ın çocuğu Nihat vs.. çok kaotik değildi, iyi oynarsak yenerdik, kötüysek yenilirdik.. Sakatsan oynamazdın, değilsen sahadaydın..

Fuat Çapa var, gözümüzden kaçan, sezon başında takımı küme düşer denilen takımı play offlara taşıyan.. Genç oyunculara şans tanıyan ya da tanımak zorunda kalan, her neyse, önemli olan o şans tanıdığı gençlere katkıda bulunan, onların gelişiminde önemli rol oynayan.. 4 dil bilen, transfer ettiği yabancı futbolculara Türkçe öğrenme şartı koşan, takım kimyası için türkçe ders verdirten. Taraftarlarıyla sezon öncesi toplantı yapıp onların fikirlerine başvuran, twitterdan maç ile ilgili sorduğun soruyu itinayla cevaplayan, taraftara deger veren.. Carlos Carvalhal'in Türk versiyonu ve gençlere "biraz" daha önem vereni, hem de iyi insan.. Oynattığı futbol mu, 31. hafta oynanan Trabzon maçının son pozisyonu derim, ceza sahasında kaç futbolcu var bir bakın, sonra Beşiktaş'ı getirin aklınıza, bir sezon boyunca o kadar kalabalık gitmiş miyiz diye bir düşünün.. Bir düşünün derim..

16 Mart 2012 Cuma

Kısa Kısa


Tarihimizde yeni bir sayfa açmak üzereyiz.. Gelmiş geçmiş en kötü Başkanı uğurlarken bile kafalarda hala acabalar vardı.. Ya kendi adamlarını yönetime getirirse, ya hibe ettiği parayı hemen isterse, ya geri dönerse gibi onlarca soru işareti yerini yavaşça noktalara bırakıyor.

Demirören'in adamı olarak görülen Yalçın Karadeniz adaylıktan çekildi, hem de hiç anlaşılmayacak şekilde. Seba'nın "söylediklerim yanlış anlaşıldı" demecinden bir gün sonra yarıştan çekildiğini açıkladı Karadeniz. Peki neden Seba daha ilk bu söylentiler çıktığında, Karadeniz başkanlığa "mecburen" aday olduğunda, durun ben kimseyi işaret etmiyorum demedi? Serdar Adalı bu sebepten çekilmedi mi? ibrahim Altinsay'ın yönetime talip olmak için çalışmalarını yaptıktan sonra çekilmesi vs. hep karanlık noktalar..

Yeni başkan şu saatten sonra Fikret Orman'dır. Aralarındaki en makul açıklamaları yapan da oydu zaten. Bugün söylediklerini tekrar yinelemiş, küçülme politikasından, altyapıya vereceği öneme, kulübün gelirlerini arttırmasına kadar taraftarların büyük çoğunluğunun duymak istediği şeyleri..

Umarım Metin Tekin ya da Mustafa Denizli gibi akil bir adam sportif direktörlüğün başına getirilir.. Bu düzene Türkiye'de en çabuk uyum sağlayacak kulüp Beşiktaş'tır, hem gelenekleriyle hem de geçmişiyle buna en uygun kulüp gibi gözüküyor..

Carvalhal'in insanlığı hakkında daha önce çok yazdık burada, çoğunluk gibi ben de çok sempatik buluyorum, açıklamaları çok içten ve dürüst, yerli futbolcuların onu sevmesi önemli bir işaret fakat "teknik direktörlük" kısmında hala eksiklikleri var.. Bana göre en büyük eksikliği genç oyuncuları takıma kazandırmak, onların gelişimine katkı sağlamaktır.. Bu sezon henüz kadromuzdaki genç oyuncuların gelişiminden memnun olan bir kişi görmedim. A2 oyuncuları ve sezon başında transfer edilen genç oyuncuların hiç birisini izleme şansı dahi bulamadık. Tüm bunların üzerine Fikret Orman'ın radikal kararlarını göz önüne aldığımızda bir biriyle hiç alakası olmayan iki ayrı mantaliteyi görüyoruz.

Beşiktaş'ın Fikret Orman yönetimi ile gençlere önem veren, onların gelişimine katkıda bulunan, günlük değil gelecek adına adımlar atan, oyuncudan maksimum verim alan bir teknik direktöre ihtiyacı vardır. Malesef ki bu teknik adam ne Carvalhal ne de Tayfur Havutçu.. Lucescu, Şenol Güneş tarzı ya da Ersun Yanal gibi bir teknik adamla bu ilk adımları atabiliriz.. Ve bana göre Beşiktaş'ın öyle çok takviyeye ihtiyacı olan bir kadrosu yok. Üstüne değerlenebilecek bir kadro mevcut..

A2 takımında en az 3 oyuncu (Muhammed, Erkut, Ali ihsan, Sezer, Atınç)önümüzdeki sezon ciddi anlamda rotasyona aday oyuncular.. Mehmet Akyüz, Burak Kaplan, Julio Alves hala kinder süpriz yumurta.. Sivok'la anlaşılırsa defansta sorun yok.. Hilbert'e rağmen hala bek sorunu mevcut. Rüştü emekli olur, Cenk'in tecrübeye ve biraz "aşırı güvenini kaybetmesine gerek var".. Fernandes'e Tottenham 17 milyon euro veriyor diyorlar, allah bereket versin deyip kulüp transfer rekor satışını gerçekleştirmek elzem olur.. Oradan gelecek paranın cüzi bir miktarıyla Alper Potuk fena olmaz.. Ernst yaşlandı artık rotasyona girer, Aurelio'nun sözleşmesi sezon sonu bitiyor, o da jübilesini yapar zaten.. Necip'in cevherini göstermesi gerekecek artık.. Quaresma'yı aldığımız paraya katara göndersek Emrah Başsan (90. dakikada yenik durumdayken çatala frikik gönderen çocuktan iş çıkar) transferi ucuza kapatılır.. Hiç mantıklı gelmese de Almeida'nın hala piyasası var, o gitsin Bobo'nun genci bulunsun, mümkünse Afrika kıtasından.. Muhammed'i artık Inönüde ara pası atarken görelim.. Avrupa şampiyonasında Portekizlilerin göstereceği performans bonservislerini tavan yaprtırma ihtimali de bulunuyor..

Bu sezon bizim için bitti sayılır, son umudumuz avrupaydı o da kapandı zaten, fakat 3 yıl sonra Yurda dönüş yapacak olmam ve Beşiktaş'a hasret kalmam içimdeki Beşiktaş aşkını daha da alevlendirdi, hayırlısıyla Play Off maçlarında orada olacağım.. Tüm bunların üstüne Demiören'in gitmiş olması ayrı bir sevinç kaynağı elbette.. Play Off'larda görüşmek üzere Besiktaşım.

8 Mart 2012 Perşembe

Atletico Öncesi



Elbetteki üstad Cartalete'nin eline su bile dökemeyiz ama şu maç öncesi bende elimden geldiği kadar bir maç öncesi yazısı yazmak istedim.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda olacakki hepimizin bildiği gibi bu eşleşmenin sonucu ne olursa olsun kazanan taraf Gestifute, yana Mendes olacak. Olayın bu boyutuna baktığımızda değerine değer katacak olan taraf olmak dileğiyle diyerek hemen diziliş tahminlerine ve taktiksel düşüncelerimize atlayalım.

Madrid'teki Beşiktaş muhabirlerinden Fatih Doğan'a göre, yarınki ilk 11 hemen hemen şu şekilde olacakmış; Cenk, Toraman, Sivok, Egemen, Veli, Q7, Ernst, Fernandes, Necip, Simao ve Pektemek.

Kadroda Almeida'nın sakatlığından dolayı Pektemek'in ilk 11 olacağı öngörülüyor, ki aslında bu beklenen bir durumdu. Sürpriz olan ise Veli'nin sol bekte oynayacak olması. Veli için maçın başları çok önemli olacaktır, iyi bir başlangıç yaparsa, devamı da gelir diye düşünüyorum. En azından hücumu seven bir yapısı olması beni biraz umutlandırıyor doğrusu. Stoperden bozma bir bek yerine, orta sahadan bozma bir beki yeğlerim, hiç olmazsa dan dun uzun top oynayacağına topu daha pozitif anlamda kullanabileceğini öngörebiliriz. Egemenin son bir efor testinden geçtiği ve başarılı olduğu için ilk 11'de formayı kaptığını belirtmekte fayda var. Her zamanki bildiğimiz Egemen olsun yeter. Sivok da özlemiştir zaten kendisini. Geri dörtlüde benim derdim, beklere yardım etmeyen Q7 ve Simaoda, ve bundan en çok etkilenen belkide takımın şu anki zayıf halkası diyebileceğimiz Toraman. Doğrusunu isterseniz, her ne kadar Ekrem'e çok kızsakda, ters kademe hatalarıyla delirsekde, havadan gelen hiç bir topu alamamasıyla köpürsekde bu çocuk hiç olmazsa çabukluğu ile Toramandan daha faydalı işler yapabilir diye düşünüyorum. Hiç olmazsa rakibin hızlı verkaçlarında Toraman gibi sağ kulvarı yol geçen hanına çevirmez herhalde...

Eşleşmelerin en önemli bölümü aslında ortasahalarda yatıyor. Ernstin, alıştığı gibi Veli ile değil, şu an biraz daha titrek olan Necip ile bu işi kotarması gerekecek. Öyleki, onların performansı Fernandes'in biraz daha rahatlamasına ve top kontrolü bizdeyken oyunu daha iyi bir şekilde yönlendirmesine olanak sağlayacaktır. Kısacası hayatlarının oyununu oynamaları lazım diyebiliriz. Tıpkı kendilerinden çok şey beklediğimiz, amma ve lakin karşılığını pek göremediğimiz Quaresma ve Simao gibi. Simao için şüphesiz çok değisik maç serileri olacak, özelliklede ilk maçtaki psikolojik durumunu gözönünde bulundurmak gerek. Ben olsam onu bu maçta ilk 11'de düşünmez yerine ileride Pektemek'i ikileyecek, Edu yada Holoskoyu düşünürdüm. Üstelik Pektemek sırtı dönük oyunu gün geçtikçe Almeidadan daha iyi kotarmaya başlasada şu denklemde ileride yalnızları oynayacağı aşikar, ve bu yalnızlıkta, yanına yaklaşabilecek bir tek Q7 olacak ki onunda ne kadar paylaşımcı? biri olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım...



Duran toplar elbetteki yine en büyük silahımız olacak. Bunun yanında yedek klubesinin önemi ve Carvalhal'in şu maçtaki müdahale performansı çok şeye gebe gibi gözüküyor. Umarız doğru müdahalelerle o da kendini bir kez daha ispatlamış olur.

Psikolojik etkenlerden bahsedecek olursak ortada ne bir başkanın nede somut bir adayın olmamasına ek olarak finansal durumdan ötürüde camiada ufaktan bir panik havası hakim gibi. Mutlak suretle bu oyuncuların kafasını da kurcalıyordur. Öte yandan Serdar Adalının da kafile ile beraber Madride gitmesi ve bir nevi yalnız değilsiniz mesajı veriyor olması pozitif bir etken olabilir. Diğer yandan klübü terketmek isteyen ve kendilerini göstermek isteyen ismi lazım değil çeteninde performanslarını en üst düseyde tutmaya çalışacakları da aşikar. Bugün Schuster ve Gutinin de son idmanı ziyaret etmeside moral motivasyon olarak elbetteki pozitif olarak etki yapmıştır. Keza Bebe'nin bile idmana katılması, herkesin ne kadarda kendini göstermek istediğinin bir kanıtı olsa gerek.



Madalyonun diger kısmında da Atletico tarafı var tabiki. Diego Simeone'nin öğrencileri sezona hiç de iyi başlamamalarına rağmen gelen hoca değişiklikleri ve yeni transferlerin takıma oturmasıyla şu an İspanyada en iyi top oynayan 4 takım arasında kendilerine yer bulmuş durumdalar. Puan tablosu bunu göstermese de ilk yarıda yaşadıkları kayıpların telafisini iki üç seri galibiyetle kapatabilecek durumdalar. Son 5 maçlarındaki tek yenilgileri Barcelona karşısında ve o maçtaki performanslarını da çok yakından gördük. Geçen haftaki Sevilla beraberliğinde sahaya sürülen yedek ağırlıklı kadro, birazda Beşiktaş maçına bir hayli önem verdiklerini gösteriyor. Diego ve Arda'nın olmaması ne kadar pozitif bir etki sağlayacak göreceğiz. Falcao'ya gelen pasları engelleyebilirsek ve o kanalları tıkayabilirsek bu tura ortak olmamamız için hiç bir neden yok diye düşünüyorum.

Evlerinde şu ana kadar hiç yenilgisi olmayan, bu kupada tek yenilgilerini deplasmanda Udinese karşısında almış olan bir Atletico'dan bahsediyoruz. Tabikide rakibi gereğinden fazla büyütmek gibi bir gafletin içinde olmamalıyız ama Braga deplasmanındaki gibi bir mentalite ile maça başlarsak halimiz nice olur gibi geliyor. Orta sahayı ele geçirmeye çalışan, fizik gücünü maksimum seviyede tutabilecek bir anlayışa sahip olmamız gerekiyor. Bu durumda Carvalhal'in taktiksel becerisi ve kenardan müahalelerinin önemi bir hayli fazla. Ben her şeye rağmen, tek forvetli bir sistemin bizi pek bir yere götüreceğini düşünmüyorum, Pektemeğin yanına en azından mücadele gücü yüksek bir Edu'nun monte edilmesi gerekir diye eklemede bulunuyorum.

Bir taraftar olarak beklentim ise yarınki sonuç ne olursa olsun, sahada yüreğini ortaya koyan topçularımızı görmek. Umarım şu buhranlı günlerden birazcıkda olsa ferahlayacağımız günlere yatay geçiş yapacağımız bir seri olur. Bol şanslar Beşiktaşım...

26 Şubat 2012 Pazar

Keser döner sap döner;



Gün gelir hesap döner...



Ya da bir başka deyişle, alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste de diyebiliriz... Cehennemin dibine kadar değil ama amatör kümelerin dibine kadar yolunuz olur inşallah...

9 Şubat 2012 Perşembe

Kaybedenler

Takımın puan kaybettiğinde üzül(e)miyorsan hatta bir kaos içine sürüklenebileceğimiz ihtimali sana bir umut vadediyorsa sen kaybetmişsin zaten arkadaş. Beşiktaş'ın maçları artık sahada değil tribünde, kongrede, sokakta, Yeni açıkta, Eski açıkta, saha dışında her yerde.. Bu takım kaybettiğinde üzülelim istiyoruz, kazandığında sevinmek, yastığa başımız koyduğumuzda mutluluktan uyuyamamak.. Play Off a gitmeyelim hatta Avrupadan men edilelim, geleck beş yıl şampiyon da olmayalım ama bizleri bu karamsarlığa iten adam ve adamları bu kulübün yakasını bıraksın artık.. Sahada kendini Beşiktaş'tan büyük görenler değilde, Beşiktaş aşkıyla yanan çocuklarımız oynasın, öyle kaybedelim yine şampiyonlukları.. gol kaçırdığımızda masalara vuracak, gol attığımızda derinden bir yerlerden bağıracak, golü yediğimizde kahrolacak kadar tutkuyla izleyelim yine maçları.. Istediğimiz çok şey değil.. Bu taraftar sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yönetimler ister.

2 Şubat 2012 Perşembe

Adamsın Güntekin

Armayı Öpen Quaresma


Bursa deplasmanından sonra Carvalhal'e Quaresma'nın gördüğü kırmızı kart için ceza alıp almayacağı sorulmuştu, Carvalhal'de Quaresma'nın gördüğü kartların "ağır" oluğunu belirtip bir cezaya gerek duyulmadığını söylemişti. Pozisyonları hatırlamayanlar şuradan bakabilirler. Quaresma iki kez kırmızı kart göreceği yerde iki sarıdan atılmıştı.. O gün verilmeyen ceza işte bugünlerde karşınıza çıkıyor, bu karşılaşmadan sonra Carvalhal'in ve yönetimin tutumunu merak ediyorum.. Üstelik bu kez Quaresma armayı öpmeyi de unuttu..

Beşiktaş klasik olarak rakiplerinin puan kaybettiği haftada maçı kaybetti, aksi düşünülemezdi zaten. Sivok'a da verilen gözdağı baya işe yaramış gözüküyor, şampiyonluk kaçtı denebilir. Haftaya aynı tutarlılığı Fenerbahçe maçında da bekliyorum. Sivok, Bobo yok pahasına gitsinler yerlerine Almeida, Quaresma gibi dünya yıldızları gelsin, diyecek başka lafım yok hakim bey.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Forzadan Rıdvan Akar'a Cevap


"Beşiktaşımızın değerlerini ayaklar altına alanlara, bunu fırsat bilip Beşiktaşımıza ve değerlerine giydirenlere, bunu da fırsat bilip tribüne ve çArşı'ya sallayanlara alayına gider. Çarşı."

Rıdvan Akar'ın yazısına binayen böyle bir açıklama gelmiş forzadan ve çarşıdan, alayımızı götürmüşler. çarşının a'sını da büyük yazmayı unutmamışlar, ironinin böylesi görülmedi.. Rıdvan Ağabey! lütfen Beşiktaş'ın değerlerini ayaklar altına almaktan vazgeç, bunu fırsat bilip değerlerimize de sakın sallamaya kalkma. Anladın sen onu! Anarşizme karşı hepimizin boyunu kıldan ince, önce itaat etmesini öğreneceğiz, sonra saygıda kusur etmemesini, Beşiktaş'ın kutsal yönetimine ise eleştireye haşa.. Padişahım çok yaşa diye bağıralım mı bu hafta?


27 Ocak 2012 Cuma

Bobo Tamam Sırada Sivok Var


Gaziantep maçında Sivok'u kadroda göremeyince hafif bir sakatlığı olduğunu düşünmüştüm, meğersem vizyonu geniş yönetimin ufak bir göz dağı çalışmasıymış.. Aynı filmi geçen sezon Bobo'yla izlemiştik, bu sezon öznemiz Sivok. Giden çarka çomak sokmada üstüne olmayan yönetimin Sivok'a göz yumması düşünülemezdi. Sivok'un istediğiyle yönetimin verdiği rakam arasında 200 bin euro varmış ve bu rakam yüzünden Sivok Antep maç kadrosuna alınmamış. Orada kaybedilecek bir puan bile şampiyonluk yarışında darbe almamıza neden olacakken yönetimin bu ucuz oyunlara kalkışması açıklanamaz. Tabi biz sezon sonu gider satın alma opsiyonu 8 milyon euro olan Sidnei'yi alırız, üstüne senelik "cüzi" bir maaş veririz. Kazanan yine "vizyonu geniş Beşiktaş yönetimi" olur.

26 Ocak 2012 Perşembe

Keşke...

Keşke o sözünü ettiğiniz transferleri hiç yapmasaydınız.
Keşke o paraları size digiturk'ün değil taraftarların verdiğini idrak edebilseydiniz.
Keşke digiturk'ün bir hayır kurumu değil, kar maçlı özel bir şirket olduğunu anlayabilseydiniz.
Keşke 58. dakikada taraftarınızın o beyaz mendilleri neden salladığını düşünseydiniz.
Keşke marka değerini korumak adına bizleri hiç yerine koymasaydınız.
Keşke çevrenizdeki, iş ortamınızdaki arkadaşlarınız yerine biraz taraftara kulak verseydiniz.
Keşke futbolun sadece sahada oynandığını ve oynanacağını savunsaydınız.
Keşke suçlulara şartlar her ne olursa olsun ayrımcılık yapılmayacağını cezasının ne ise onun uygulanacağını savunsaydınız.
Keşke beyaz gömlek siyah ceketliler yerine boynunda kaşkolu, sırtında forması olanları korusaydınız.
Keşke Başbakanının karşısına kendinizin, kulübünüzün ve camianızın onurunu, haysiyetini ayaklar altına alarak, dolaylı yoldan zarar göreceğiniz için sizi aldatmış "ezeli rakibinizi" korumak adına yüzümüzü ağartarak kapıları aşındırmasaydınız.
Keşke lig tv size o paraları vermeseydide 300 milyon dolar borcun altına girmeye yeltenmeseydik.
Keşke o paralarla, Tabatalar, Lincolnler, Guizalar alınmasaydı da altyapı denen şeyin gerçek anlamını farketseydiniz.
Keşke siz bizi hiç yönetmeseydiniz, keşke hep dernek olarak kalsaydıkta parayı armanın şerefine, formanın onuruna tercih etmeseydik.
Keşke günü kurtarmak yerine gelecek on yılın verdiğiniz kararlarla ne hale dönüşeceğini görecek vizyonunuz olsaydı.
Keşke yaptığınız eylemlerle verdiğiniz demeçlerle bizleri her gün biraz daha Türk futbolundan nefret etme raddesine getirdiğinizi görseydiniz.
Keşke bir taneniz futbol için mücadele etseydiniz, keşke açık yüreklilikle futbolumuzun o arka bahçesinde neler döndüğünü anlatsaydınız.
Keşke küme düşseydikte sizlerin elinize düşmeseydik.
(Bu yazı sadece Abürrahim Albayrak üzerine değil Türk Futbolunu yönete(me)yenlere ithafen yazılmıştır.)

25 Ocak 2012 Çarşamba

Mücadele


Sezon başından beri ezbere saydığımız Ismail, Egemen, Sivok, Hilbert ideal dörtlüsünden sadece numune olarak Egemen vardı, Kale için atılan yazı turayı Cenk kazanmış, orta üçlüde süpriz yok, ilerde Mustafa pasaport engeline takılmış şekilde sahadaydı Beşiktaş.

Ilk dakikalarda herkesin aklına bu takım nasıl gol atacak sorusu yerleşiyordu, nitekim ilk yarım saat Edu'nun bir şutuyla geçildi, Gaziantepin de hücumcu kadrosuna rağmen gol atmak gibi bir niyeti yoktu.. Defans dörtlüsünün idmanlarda bile yanyana oynamadığı hazırlık paslarından belli oluyordu. Gaziantep biraz sıkıştırınca ileriye gelişi güzel degajmanlar bizi Ertugrul Sağlam döneminde maziye götürdü.. Ilk yarının sonlarında Antep'in kazandığı korner atışında arka direk bomboş bırakıldı, Cenk bir sağa bir geriye volta atarken gol bağıra bağıra geldi.. O golü yememeniz için futbol meleklerinin büyük ısrarına gerek duyarsınız.


Golü yiyen Beşiktaş son 4 dakikalık bölümde maç boyunca yapmadığı kadar organize ataklarla Antep savunmasını zorladı, çok adamla rakip yarı sahada bulundu, Almeida karşı karşıya kaldığı pozisyonda bizleri yine şaşırtmamayı başardı, kaçırdığı golden sonra gülümsemesi her şeyi anlatıyordu aslında, o da şaşırmamıştı kaçırdığı o gole..

Ikinci yarıda erken gelecek gol her şeyi değiştirir mantığıyla başlandı maça, gol de tam o sırada geldi işte, Simao sezon başından beri ondan beklediğimiz ortalarından birisini yaptı, daha doğrusu Almeida'yi topla alnının ortasından vurdu, bunu kaçırmak onun için bile çok zordu.. Maç yeniden başlamıştı, Simao'ya güven geldiği anlaşılıyordu, çabuk pas tercihlerinden çok doğru kararlar vermeye ve takımı ileri doğru sürüklemeye başlamıştı derken sezon başından beri en iyi oynadığı maçta kenara alınırken Portekizce çok güzel sözler söylemiyordu saha kenarındaki vatandaşına.. Oyuna giren Necip Veli'nin bölgesine Veli Simao'dan boşalan sola geçti, ortasahada biraz daha dirençli olmuştuk fakat zaten eksikliğini hissettiğimiz yaratıcılık konusunda daha da gerilemiştik..

Sahamızda fazla gözükmeyen Antep bir ara kıpırdanır gibi oldu araya atılan topta Cenk Rüştüvari bir çıkışla gözlerimizi kapatmamıza neden oldu, Toraman geç kaldı, Sosa topun dibine girip tribünleri kısa süreliğine susturdu, kimse golü ne ara yediğimizi anlamamıştı, giden maç bize dönerken bir kez daha geriye düşünce üstüne sahada yaratıcı oyuncu olmayınca çekirge bir kez daha zıplamaz diye düşünüyorduk..

Üstünlüğü ele geçiren Antep artık bir Abdullah Avcı takımı hüvviyetine bürünmüştü, oyuncular ayakta durmak yerine Inönünün serin çimlerine uzanmayı tercih ediyordu, bu hevesi kırılan tribünlere hareket getirdi, adaşı sayesinde kafiyede sorun olmayan "yere yatsana yere yatsana Abdullah Ercan yere yatsana" tezahüratları eşliğinde ilk golün neredeyse kopyası sayılacak gol geldi ve maçın bitimine uzatmalar hariç 4 dakika vardı. Bu tribünleri daha da ateşledi, üstüne Tolga Ozkalfa'da maçın ipini kaçırınca tam bir
kaos futbolu meydana çıktı, tribünler kızmaya başlıyor, "oraya geliriz ..." diyordu.. Beşiktaşlı oyuncular alamayacaklara topa bile ciğerlerini patlatırcasına koşuyor, arada çıkan kavgalarda bile zaman kaybetmeye tahamülleri olmadıklarını gösteriyordu, mevzuyu kısa kesip kaos futboluna geri dönüyorlardı.. aslında bu kaos dakikaları yaratıcı futbolcu eksikliği hissedilen takım için bulunmaz nimetti.

Maç artık bitecek ve Beşiktaşlı oyuncular son dakikalardaki mücadelelerinden dolayı alkışlanacak derken Tolga Ozkalfa son 8 dakikada vermediği faullerin vicdan azabını çekmiş olacak ki sonunda düdüğünü lehimize çaldı. Sezon başından beri çok ekmeğini yediğimiz duran topun başına klasik olarak Fernandes geçiyor, Egemen'in ceza sahası içinde bulunması hepimize "ya olursa" dedirtiyoru ama bir yandan da her filmmin mutlu sonla bitmediğini aklımızın bir köşesinde tutuyorduk, Fernandes geniş adımlarından sonra kamikaze ortasının fitilini ateşliyor, top ceza sahası içinde gideceği yere karar veremezken Egemen'in topu aklını başından alan şutu eski açık kalesinin doksanına takılıyordu ve mutlu son..
Film tadında bir maç ve mutlu son.. 100. yılımızdaki Denizli maçını anımsattı bana. Galibiyet ne kadar güzel olsada oynanılan futbol bir o kadar iç karatıcı. Bugün yenilebilirdik ya da çok farklı galibiyet alabilirdik, keskin bıçağın ucu gibi geçiyor maçlar her an her şey olabilecekmiş gibi..

Son kapatırken bir kaç oyuncu hakkında yorum yapmak ihtiyacında hissediyorum.. Mesela Veli bugün en çok koşan futbolcu olmasının yanında son 10 dakikalık bölümde o kadar usta paslar attı ki takım büyük takım olduğunu fark etti.. Ernst'i haftalardır bekliyoruz, sezon başında çok maç kaçırdığı için performansının normal olduğunu düşünüyorduk fakat aylar geçti Ernst'in artık o eski Ernst olmadığı anlaşıldı.. Eskisi gibi rakip takımlar ne zaman orta sahamıza yaklaşsa o kel kafalı adam çıkmıyor karşılarına, önce sağ bekin kademesine girip sonra takımı hücuma kaldırmıyor artık.. Almeida'yı çok eleştirdim hala da eleştiriyorum fakat bugün iki gol attı üç tane de kaçırdı, en azından artık pozisyonların içinde oluyor, eskisi gibi sahada eli belinde Dolmabahçe'nin muhtarı gibi dolaşmıyor.. Cenk çok genç ve yetenekli fakat Nietzsche'yi çok okumasın, yaramamış ona.. Unutan iyileşir tamam ama bir de hatalardan ders çıkarmak denen bir şey de var ya da vurdumduymazlık hoş bir şey değildir futbolda. Bu sezon çok hatalı goller yedi çoğunda takım bugün olduğu gibi geri dönmeyi başardı, daha dikkatli ve sorumluluk sahibi olması gerek..

Carvalhal ilk geldiğinde kaza bela maçları kazanan Beşiktaş için çekirge deyimi kullanılıyordu, aylar geçti Beşiktaş hala düşe kalka yoluna devam ediyor, çekirge evrim geçirip kanguru olmuşa benziyor.. Hatta son 15 maçta yenilmemek gibi sahadaki futbolla alakası olmayan başarılı istatistik yakalamışız.. Bu kadar eksiğin olduğu dönemden kayıpsız çıkmak en önemlisi, play off'u garantiledik gibi bir şey, umarım tüm sakatlar geri döner ve Play Off'ta full kadro hazır oluruz, şu Belediye bize çıkardığı zorluğun yarısını yarın Fenerbahce'ye gösterir umarım..

12 Ocak 2012 Perşembe

Carvalhal Hoca!




Hayatımda ilk defa Beşiktaş kazandığında kaybetmiş gibi hissettim.. Carvalhal'e geldiğinden beri hep mesafeli yaklaştım, sempatikliği iyi bir unsur fakat Beşiktaş'ın hocasının sempatiklikten önce daha farklı özellikleriyle ön plana çıkması gerektiğine inandım.. Sempatiklik sadece iyi bir insan özelliğidir fakat sempatik demek iyi bir hoca demek olmadığı gibi aynı şeyi insanlığa da uyarlayabiliriz, sempatik olmanız başlı başına sizi iyi bir insan yapmaz. Öncelikle dürüst olmanız, adaletli davranmanız gerekir, ancak bu sizi biraz daha iyi bir insan ve hoca yapabilir ..

Beşiktaş ilerisi için umut vermiyor, bunun takımla ilgisi yok, takım iyice yoğrulduğunda bizlere kazanmaya giden yolda nasıl mücadele edildiğini ve sonuca gidildiğini defalarca gösterdi.. Fakat bu mücadele eden ve sonuca farklı yollardan ulaşan takım bir planın programın değil sadece sakatlıkların ve şansın yardımıyla oluştuğunu görmek Carvalhal adının yanında büyük bir soru işareti yarattığı aşikar.. Beklenmedik sakatlıklar olmasaydı bugün hala Quaresma ve Simao'nun beraber oynayamayacaklarını iddia edip duruyor olacakmışız meğerse.. Quaresma'nın Beşiktaş'a geldiğinden beri en efsanevi futbolu koyduğu haftalara bakın Simao neredeymiş. Almeida sakatlanmasaymış Pektemek'i görmemiz için maçların son 10 dakikasını beklemek zorunda kalacakmışız.. Fernandes ki şuan takımın ve ligin en iyisi Trabzon maçı öncesi takımdan gönderilecek isimlerin başında geliyordu, o Trabzon maçında kötü bir performans Fernandes için terki diyar anlamına geliyormuş, Kayseri maçındaki Guti'yi hatırlayın.. Yabancı sınırlaması olmasa Savunmadaki tandemde Egemen yerine Sidnei boy gösterecekmiş ki zaten lige öyle başlamıştık.. Hilbert çoklarına ve bana göre takımın Fernandes ile en başarılısı fakat kadroya girebilmek için birçok sakatlık beklemek zorunda kaldı ve sakatlığından sonra forma şansı bulması tekrar sakatlıklara bağlı aksi takdirde Ekremin 360 dönüşlerini izlemeye devam edeceğimizden kimsenin şüphesi yok, sonuçta kadroya kutsal üçlü olan Simao, Q7 ve Almeida yazılacak, boşlukları doldurun..

Beşiktaş'ta çok fazla sorun var, en başta da yazdığım gibi dünkü galibiyete sevinemedim, nedenleri çok fazla.. sıralayacak olursam;

-Carvalhal'in kendisini sağlama almak için bırakın gençleri Burak'ın, Tanju'un, Mehmet'in yüzüne bile bakmaması.

-Sezon sonu gidecek olan Sidnei'ye forma verirken Atinç'ı aklına bile getirmemesi.

-Aldığı kısa sürelerde kaliteli kumaş olduğunu göstermesine rağmen Burak'ı Ekrem'in arkasına yazması.

-Muhammed'i mutemelen bu sezon süt kupasında bile izleyemecek olmamız.

-Gençlerin oynatılmaması ile ilgili soruya "şeker dağıtmıyoruz" şeklinde cevaplayan, gençlerin oynatılmasını onlara bir lütuf olarak bakan "sempatik hocaya" sahip oluşumuz..

-Bu seçimleri ve demeçleri yapan kişinin aslında altyapının başına getirilmiş oluşu..

-Pektemek sahadayken bir türlü pozisyonların içine sokulamaması, ne hikmetse Almeida girince bir anda 2 kez üst üste "arkadaşları" tarafından muazzam tek paslarla kaleciyle karşı karşıya bırakılması ve bunların hüsranla sonuçlanması..

-Carvalhal'in ikinci bir planının asla olmaması, giden maça müdahale edememesi, yenik durumdayken pes etmesi..

-Almeida ısrarı.

-Simao ısrarı.

Özet geç diyenler için; Gençlerin yüzüne bile bakılmaması, Portekizlilere yapılan toprak kıyağı, Hocanın taktik anlamında eksik kalması.

Bu sezon içeride kaybedilen derbi maçları pamuk ipliğine bağlıydı, maç bize birçok kere döndü fakat müdahale eksikliğiyle iki maçtan da beraberlikle ayrıldık, sezon sonu play-off var fakat derbi karnemize bakınca şampiyon oluruz demek fazla iyimserlik olur.

Almeida gerekirse serbest bırakılsın, Bobo gibi zamanında yaptığımız genç yetenek avına çıkalım diyeceğim de hoca elindeki genç yetenekleri oynatmayı şeker dağıtmakla bir tutuyor, topçu dediğin 30 yaşında olacak kafasını en uçlarda yaşıyor. Carvalhal hoca! tarihle aran iyiymiş önce Beşiktaş'ın bir tarihine bak, orada 3 yıl üst üste şampiyonluk göreceksin, kadroda kaç tane altyapıdan isim varmış bir say sonra Necip'i bu sene ne hale soktuğuna bak!

Son sözüm dün staddaki taraftara olacak, çarsı grubunu aratmadılar, küfür etmelerini çok istemiştim onu da yaptılar, umarım mesaj yerine gitmiştir.

Tarafsiz Milliyet ve Siyah Beyazlılarımız


Hani yıllardan beri taraflı yayın yapan basın yayın organlarına zaten alışığız ama, Demirören'in Milliyet ve Vatan gazetelerini almasından sonra böylesiyle ilk kez karşılaştım. Biraz ayıp kaçmamış mı sizce?

" 73. dakikada kullanılan serbest vuruşta topun gerisine geçen Fernandes, çok güzel vurdu ve siyah-beyazlılarımız skoru 2-0 yaptı."

Tabikide Hürriyet, Fanatik vs. paçavralarının yaptıkları yanında bu hiçbirsey ama iğneyi de kendimize batırmazsak çuvaldızı batırmayada hakkımız olmaz sanırım.

8 Ocak 2012 Pazar

Şerefsizlik

Dakika olmus, 84. Şiddetle puana ihtiyacın var. Yedekte bile olsa takımın sözde birinci kaptanısın. Yalancı kaptanlardan biride gezintisini yapmış yanına gelmiş, oh ne ala. Bu kadar komik olan nedir birde bize söyleselerde bizimde yüzümüz gülse biraz.



Sözde çok iyi takım olmuşuz da, ligin en iyi top oynayan takımlarından biriyimişiz de falan filan. Hadi ordan be, kimi kandırıyorsunuz gözüm? Takım kaptanlarının afedersiniz ..kinde değil ki skor falan, neyin iyi takımı olmuş bu, spor komplexi açılışlarının mı?

Birde bu şerefsiz için takımdan gönderilen adama üzülürüm ben, o kadar işte... Şu haliyle gelsin bu gece sahada gezinen herkesten daha fazla çaba sarfedip kendini paralaması bile yeterdi.


Maç seçen yıldız mıldız istemiyorum kardeşim. Bize bizim Beşiktaşımızı geri verin yeter...

Vurduğunuz gol olsun!



Duruş muruş hikaye olmuş artık zaten, düşenin dostu olmaz deyip öyle böyle değil, 92-93 tarifesi yapmak lazım şikecilerin renktaşlarına. Cunta ile ligde yıllarca haksız şekilde tutulup, ona buna maç satan Ankara takımlarından kurtulduğumuz gün Türk futbolunda yeni ve temiz bir dönemin başlangıcı olacaktır. Keza yıllardır ilk yarılarda döktürüp, ikinci yarılarda hem yukarıya hem aşağıya maç satan Cavcav'ın takımı da, şu şikecilerin renktaşlarıda Türk futbolunun önündeki engellerden bir ikisi sadece.

Ama ya genç çocuklar, onur mücadelesi falan fıstık? Yemişim Onur mücadelelerini, bu takımları bu 92-93 doğumlular bu hale getirmedi, onların bir onur mücadelesi yapmak için bir sebepleri yok. Asıl tam tersine bizim onur mücadelesi yapmamız için çok ama çok sebebimiz var. Zalad'lar mı dersin, bursankara kankalığı mı dersin, ne ararsan var artık.

Psikolojik faktörlerden, taktiksel faktörlere yatay geçiş yapacak olursak bizi en çok zorlayacak olan bölge tabiki Hilbert'in yokluğundaki sağ koridor olacaktır. Umarım Carvalhal buraya çözüm üreteceğim diye bir kaç taşın birden yeriyle oynamaz. Hazır yakın geçmişte yaşanan bir Gençlerbirliği travması da varken herkesin işini çok sıkı tutacağından şüphem yok. Bana göre maçın kaderi geldiği günden beri maç seçimi yapan Fernandes'in elinde olacak gibi. Eğer tam anlamıyla akıllanmışsa bu maçı çok kolay lehimize çevirecektir kara oğlan.

Nur içinde yatsın, rahmetli Vedat Okyar abimiz, maç öncelerinde hep derdi mantık olarak ortada bir maç ama gönül olarak tabiki Beşiktaş'ın yenmesini istiyorum diye, işte bugün de hem mantık olarak hemde gönül olarak Beşiktaşımızın alması gereken bir maç olacak. İnşallah yüzümüzün akıyla çıkarız şu maçtan.

Foto Kredi: @BJKartal Yuvası isimli Twitter Kullanıcısı kardesimiz.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Stad Kayıyor...



Stad Kayıyor, Stad Kayıyor, Ertuğrul sana ....