31 Aralık 2010 Cuma

Jokond Röportajı


Blogumuzdaki röportajların mimarı asvalttaicenler'in yeni bir röportajı ile yine karşınızdayız. Ekşibeşiktaş'tan ayrılmasıyla dikkatleri üstüne çeken Jokond'un röportajını keyifle okuyacağınızı umuyoruz. Ayrıca röportajda; Ekşibeşiktaş sonrası Jokond'un hangi platformda yer alacağı sorusunun cevabını da bulabilirsiniz. Röportajda büyük emeği geçen asvalttaicenler'e ve bizi kırmayıp sorularımızı yanıtlayan Jokond'a tekrar teşekkürler.

-Bizlere biraz kendinden bahseder misin?

Sokakta gördüğünüz bir Beşiktaşlıdan farklı bir şey yok aslında. 5 aylık dünya tatlısı bir oğlum, her türlü kahrımı çeken bir eşim var. Küçük, kendi halinde bir aileyiz. Uzun bir süre basın yayın sektöründe çeşitli kademelerde görev yaptım, son üç senedir ise dış ticaret sektöründe yönetici pozisyonunda görev yapıyorum.

-Çocukluğuna inelim biraz, nerede büyüdün serpildin ve bir Beşiktaş taraftarı oldun?

Aslen Gaziantep doğumluyum ama çocukluğumun büyük bir kısmı Eskişehir’de geçti. Memur çocuğu olmamdan dolayı çok fazla şehir gezdim. Ama dediğim gibi çocukluk dediğimiz çağın en heybetli günleri Eskişehir’de geçti. Nasıl Beşiktaş taraftarı olduğuma gelirsek, benim öyküm aslında biraz enteresan. Sevgili babam da Beşiktaşlıdır ama benim Beşiktaş’ı tutmamda hiç etkisi olmamıştır. Kendisi çocukluk yıllarında bir duvar yazısı görmüş, duvarda Şenol Birol gol yazıyormuş. Yanındaki arkadaşına sormuş kim bunlar diye, Beşiktaş’ta oynadıklarını öğrenince Beşiktaş’ı tutmaya başlamış. Ama daha da ötesi olmamış açıkçası. Zira babam ne maç izler ne de ligi takip eder. Beşiktaş’ı tutma hikayemin özü ise bundan yıllar önce, Beşiktaş ile şu an ismini hatırlayamadığım bir Anadolu takımının kupa mücadelesine dayanıyor. 4-5 yaşlarındayken, siyah beyaz televizyonda son derece kötü şartlarda çekilmiş bir maç görüntüsü hatırlıyorum. Maç en sonunda penaltılara kalıyordu, çizgili formalı genç bir çocuk topu auta gönderiyordu. Spikerin “Ve Beşiktaş kupadan eleniyor” cümlesi aklımda kalmış. Penaltıyı kaçıran delikanlının iki elini dizine dayayıp iç geçirmesi bende nasıl bir tesir yarattıysa artık o gün kendi kendime ben Beşiktaşlıyım demişim. O günden beri de Beşiktaş hayatımın tam ortasında canlı bir organizma gibi benimle yaşamaya devam ediyor…

-İlk gittiğin Beşiktaş maçı hangisiydi ve bize biraz o günden bahsedebilir misin?

Hayal meyal hatırlıyorum ama sanırım Bursa deplasmanıydı. Rahmetli amcamla gitmiştik. İş dolayısıyla Bursa’da kalmamız gerekiyordu, babam ayakaltında kimseye yük olmayayım diye beni amcama emanet etmişti. Havanın çok soğuk olduğunu, aynı anda küfreden yüzlerce insanın varlığını idrak edemeyişimi ve çamurla, balçıkla sıvanmış çok kötü durumdaki saha zeminini anımsıyorum.

-En çok sevdiğin Beşiktaşlı Futbolcular?

Saymakla bitmez. O anlı şanlı formayı üstüne giyme şansına sahip olmuş ve o formanın mücadelesiyle hakkını vermiş her adama saygım ve sevgim vardır.

-Hiç sevmediklerin?

Beşiktaş taraftarının diğer taraftarlarda daha az gözüken harika bir özelliği vardır. Beşiktaş taraftarı iki sene Baki’ye tahammül eder ve hatta adına tezahürat yazar. Baki’nin yeteneksiz olduğunu, kadro için yetersiz olduğunu bilir ama tahammül eder. Fenerbahçe ve Galatasaray’da bu tahammül sınırı daha kısadır. Şayet Baki Galatasaray veya Fenerbahçe’ye transfer olsaydı ömrü altı aydan fazla olmazdı. Beşiktaş taraftarı belki de biraz daha melankolik, romantik ondan oluyor bunlar. Sahada eğer terini son damlasına kadar akıtıyorsa, çok ama çok kötü bir futbolcu da olsa o adama sahip çıkar. Bu sebepten dolayı Ailton gibi geldiği takımı hakir gören, gerekli mücadeleyi göstermeyenler kötü anılırlar.

-Maçları genelde nerede izlersin?

Maçları evimden izleyebiliyorum. Mümkün mertebe Beşiktaşlı dostlarla beraber izlemeye çalışıyorum.

-Maçları alkol alıp biraz daha sakinleşip mi izlersin, yoksa ben çayımı, kahvemi alır, sinir krizimi de geçiririm şeklinde mi?
Alkol de alsan çay da içsen sinir krizine giriyor insan ister istemez. Zira Beşiktaş’ın özünde var kanserojenlik. 2003 yılından beri rahat maç izlediğim bir günü bile hatırlamıyorum.

-Bize komik ya da hiç unutamadığın bir tribün anını anlatır mısın?

Daha önce de bir yazımda anlatmıştım. Tribünde arıza adam çoktur. Benim unutamadığım adamlardan birisi bundan yıllar evvel Gaziantepspor ile Bursaspor maçında oynanırken ortaya çıkmıştı. Sepp Piontek o zaman Bursa’nın başındaydı. Maçı Gaziantepspor 3-0 kazanmıştı. Karşılaşma boyunca çekirdek çıtlatmaktan başka bir şey yapmayan adam maçın bitiş düdüğüyle hafifçe ayağa kalktı. Soyunma odasına doğru yürüyen Piontek’e seslendi. Piontek hafifçe kafasını kaldırdı. Ne olduysa o anda oldu. Gollerde bile tepki vermeyen adam göt cebinden çıkardığı uzun ve dolgun bir hıyarı (evet evet hıyarı) “al amuğa goyim al” nidasıyla adamın kafasına attı. Piontek’in bükülen dudaklarına eşlik eden o aşağılama bakışlarını ve yanımdaki bu manyağın akabinde “karına götür de oynasın huleaan” çığlığını asla unutamam…

-Bir Beşiktaş'lı olarak en çok sevindiğin gün hangisiydi?

Oğlumun doğduğu gündür. Bu dünyaya bir yavru kartal getirmiş olmanın verdiği gururu, mutluluğu hiçbir şeye değişmem.


-Tam tersi, en çok üzüldüğün gün hangisiydi?
Feyyaz Uçar, malum olaydan sonra Süleyman Seba tarafından kulüpten uzaklaştırılmıştı. Bu olaydan bir süre sonra Beşiktaş, İnönü Stadyumu’nda sezon açılışı yapacaktı. O ara nasıl olduysa Feyyaz’ın affedildiğine yönelik bir dedikodu çıktı. Hatta taraftara sürpriz olsun diye bu barışmanın saklandığı, Feyyaz’ın sezon açılışında anonsla sahaya çıkacağı tevatürü yayıldı. Biz de doğal olarak beklentiye girdik. Sezon açılışında bütün futbolcular tek tek anons edildi, kalbim neredeyse yerinden fırlayacak. En sona sakladılar diye avutuyorum kendimi. Sonra bir baktım sahaya çıkış kısmından gelen giden yok. Nasıl bir beklentiye, umuda kapılmışsam artık bütün dünya başıma yıkılmıştı o zaman. Feyyaz gibi bir efsanenin bu şekilde takımdan ayrı kalmasına hala yüreğim dayanmıyor, içim cız ediyor.

-Bir maça geri dönüp skoru değiştirme imkânın olsaydı bu maç hangi maç olurdu?

93 yılında malum Ankaragücü-Galatasaray maçından bir hafta önce Galatasaray ile karşılaşmıştık. Puanlar eşitti ve kazanan büyük ihtimalle şampiyon olacaktı. Maç 1-1 berabere bitti. Şayet o maçı kazansaydık hem üst üste dördüncü şampiyonluğumuzu kazanacaktık hem de son hafta oynanan kirli oyunlar bizim canımızı yakmayacaktı. 93 yılında kaybedilen şampiyonluk, o zamanın genç/çocuk Beşiktaş taraftarı için büyük bir travmadır. Bizzat tatbik edilerek tecrübe kazanılmış bir hayat dersidir. Allah bir daha yaşatmasın.

-Muhteşem bir sezondu diyebileceğin sezon hangisiydi ve neden?

94-95 sezonu çok iyiydi. Sahamızda kaybettiğimiz Bursaspor maçı dışında, Daum ile bambaşka bir kimliğe bürünmüştük. Daum, kariyerinin en iyi dönemindeydi ve en önemlisi Türkiye ligi için aşırı yenilikçiydi. Bu açıdan, izlediğimiz her maç ayrı bir şölendi. Şampiyonluğu son 2 maç oynanmadan ilan etmemiz de cabası.

-Ekşi Sözlükte baya tanınan bir yazardın, sonra Ekşi Beşiktaş, orada da ciddi ciddi sempatizanların oluştu, Beşiktaş hakkında nasıl yazmaya başladın?

Yazmak gerçekten benim için bir tutku aynı zamanda da bir rahatlama sekansı. Hele ki Beşiktaş’ı yazmak bu etkiyi daha da artırıyor. Ekşi sözlükte ilk zamanlarda futbol yazıları yazmıyordum. Zaman içinde sözlükte çok sevdiğim, değerli kardeşim thug love’ın başını çektiği güzel bir akım oluştu. Maç başlıklarında insanlar uzun maç analizleri yazmaya başladılar. Herhangi bir formata veya sınırlamaya bağlı olmaksızın bu şekilde ahkam kesmek hoş bir durumdu. Bir yazı iki ayzı derken artık her hafta maç sonrası sözlükte yazılar yazmaya başladım. Özellikle yurt dışından bir yazarın mesajı yazıları uzun süre devam ettirmemde etkili olmuştu. Gönderdiği mesajda gurbetçi olduğunu, maçları izleyemediğini belirtiyordu. Her maçtan sonra maç başlığında ismimi arattığını yazması beni gerçekten etkilemişti. Sözlükte maç yazıları yazdığım dönemde hep ilgi gördüm, destek aldım. Fakat bir süre sonra sözlükte bırakın maçın analizini yapmayı, futbolun f’sinden bahsedecek bir ortam kalmadı. Küfürler, zeka özürlü şiddet içerikli cümleler vs. sözlükte futbol okuruna ulaşacak bir mecra oluşmasını imkansız hale getirdi. Tam da bu dönemde Ekşi Sözlük’ten tribal enfexion ve thug love ile birlikte önlibero.com isimli bir siteyi hayata geçirdik. Sitenin ismine tribal hayat verdi, tasarımını thug love yaptı. Hayalimiz, yazar kadrosu tamamen sözlük yazarlarından oluşan bir futbol analiz sitesiydi. İlk dönem oldukça ses getirdi, iyi de bir kadro oluştu. Haftalık panoramadan tutun da Uzakdoğu futboluna kadar her alanda eli sağlam kalem tutan yazarlar sitede yazılarını yayınlamaya başladı. Bugün kendi bloguyla sesini duyurmuş, meşhur olmuş birçok blogger o zamanlar bu sitede yazılarını yazıyordu. Fakat bir süre sonra sitede yazılan yazılar seyrekleşti, ben de iş yoğunluğundan gerekli ihtimamı gösteremedim. Çok iyi yerlere gelebilecek bir site deyim yerindeyse badem oldu. Bu acı tecrübeden sonra ekşibeşiktaş macerası başladı. Orada da uzun bir süre kaldığımız yerden devam ettik

-Blog aleminde Jokond olarak tanınıyorsun, baya da orjinal bir nick. Neden Jokond oldun? Bir hikayesi var mıdır?

Benim rumuz seçimimin hikayesi aslında biraz komik. Nazım Hikmet’in Jokond ile Si-ya-u diye bir şiir kitabı var. Kitapta bir adamın tablodaki surete olan aşkı ve uğrunda çektiği acılar anlatılır. Sözlüğe yazar alındığı dönemde her nasıl olduysa tablodaki surete aşık olan adamın adı aklımda Jokond diye kalmış. Halbuki tam tersi! Yazar olduktan bir süre sonra işin aslını öğrendiğimde yapacak bir şey yoktu. İnsanlar artık beni bu rumuzla tanımaya başlamıştı, bu şekilde de uzun zamandır devam ediyor.

-İnsanlar tarafından şeker gibi bir adam olarak tanımlanıyorsun, gerçek hayatta da böyle misindir?

Onu tanımlayan insanlara sormak lazım. Gerçek hayatta nasılım ben kendimi bilemem ama Beşiktaş maçı izlerken bambaşka bir adama dönüştüğümün farkındayım.

-Ekşi Beşiktaştan ayrılmanı tetikleyen ana unsurlar nelerdi?

Ekşibeşiktaş benim çok emek verdiğim, bugünlere gelmesinde büyük katkımın olduğunu düşündüğüm bir yerdir. Yüzden fazla yazıyla orada yer aldım. Fakat ayrılık mesajında da çok net belirttiğim üzere bazıları Beşiktaş’ı bir amaçtan ziyade hayatlarında bir araca dönüştürmeye başlamışlardı. Samimiyetinizi, doğruluğunuzu kaybettiğiniz anda her şey yavaş yavaş çözülmeye başlar. Attığınız her adım çelişkiye bürünür, söylediğiniz her şey bir öncekini yalanlamaya başlar. Bunun artık üst seviyeye çıktığı bir dönemde blogdan bir yazarın bana yönelik “ya sen ya ben” şeklinde bir terbiyesizliği oldu. O ana kadar ne bu çıkışı yapan kişinin ne de kendimin blogdan ayrılmasını düşünmüştüm. Bir şekilde tartışarak çözüm bulunabilirdi ama bu çıkışı yapınca ipler koptu. Doğal olarak, almış olduğum terbiye gereği ben kalıyorum sen git diyemeyeceğimden dolayı blogdan ayrıldım. Blogun değerli yazarlarından birçoğu sağolsun bu yanlış hareketi kınamak adına blogdan ayrıldılar. Kalanların da canı sağolsun, kimseye da kaldı diye kırgın değilim. Belki de böylesi daha hayırlı oldu…

-Beşiktaş'ın başkanı olsan yapacağın ilk üç şey ne olurdu?

Rakı, balık ve futbolcular. Hepsini alır giderdim boğazdaki bir meyhaneye. Hafif müzik eşliğinde bir yandan rakımızı yudumlar bir yandan da oyuncularla takımın geleceğini tartışırdım. Guti’yi de taksiyle gönderirdik eve.

-Bir futbolcu olma şansın olsaydı kim olmak isterdin?

Kesinlikle Cantona. Türk olsaydı, Şeref Bey veya Baba Hakkı.

-Tabata?

Tabata, yanlış zamanda yanlış paralarla Beşiktaş’a geldi. Beşiktaş kariyeri boyunca da bunun altında ezildi. Mustafa Denizli’nin döneminde de adeta yedek kulübesinde turşusu kuruldu. Denizli’nin Tabata konusunda her açıdan suçlu olduğunu düşünüyorum. Madem oynatmayacaktın neden transferine onay verdin? (Papermoon’da yapılan transfer görüşmesinde Denizli’nin de yer aldığını ve transfere onay verdiğini Reha Muhtar’ın yazısından biliyoruz) Zamanında Quaresma’yı bile reddetmiş bir teknik adamın bu yüksek maliyetli transfere onay vermesini sonra da dalga geçer gibi bir sene boyunca yanında oturtmasını anlayamıyorum. Sonuç olarak bu dakikadan sonra Tabata’nın Beşiktaş’a hiçbir faydası olmaz. Tabata benim nazarımda çok ama çok iyi bir kumaştır ama Beşiktaş’ta biçilecek kaftanı kalmadı.

-Beşiktaşı bu sezon nasıl buluyorsun, sence hala umut var mı? Sezon sonu hedef ne olmalı?

Pisi pisine İnönü’de kaybedilen Konya, Kasımpaşa gibi maçları bir kenara koyarsak Beşiktaş bu sene bana zevk veriyor. Ben bundan birkaç ay önce hedefin UEFA olması gerektiğini yazmıştım. Hala da aynı düşünüyorum.

-Schuster?

Schuster tam bir arıza. Ama iyi anlamda bir arıza. Futbolculuğunda da hep medyatikti, sözünü sakınmayan bir deliydi. Şimdi yaşının vermiş olduğu birazcık olgunlukla aynı şekilde yoluna devam ediyor. Beşiktaş’a bambaşka bir vizyon kazandırmaya çalışıyor, bütün dualarım onunla.

-Simao Sabrosa, Hugo Almeida, Manuel Fernandes her birini birer sözcükle açıklayacak olsan?

Simao mükemmel, Almeida harika, Fernandes sürpriz.

-Guti ve Quaresma oynadıkları anda sahada inanılmaz pozitif bir Beşiktaş oluyor, şimdi üstüne Simao, Almeida, Fernandes ile neler olacak?

Ya muhteşem bir ikinci yazı izleyeceğiz ya da müthiş bir hayal kırıklığı bizi bekliyor. Bu işin ortası yok. Portekiz ligi dışında ilk defa bir takımda bu kadar üst düzey Portekizli bir arada oynayacak. Bu durum klasik Brezilya sendromuna mı dönüşecek yoksa yepyeni bir senteze mi ön ayak olacak hep beraber göreceğiz. Melankolik bir Beşiktaşlı olarak elbette ikinci yarıda çıktığı her maçta gönlümüzü şenlendirecek bir takım hüviyeti bekliyorum.

-Bu sezon şampiyonlukta en büyük favorilerin?

Bu sezon matematiksel şansı sürdüğü sürece şampiyonluğun en büyük favorisi benim için yegane Beşiktaş’tır. O şans sona erdiğinde de kimin şampiyon olduğu hiç fark etmiyor.

-Yıldırım Demirören?

İki dünya bir araya gelse bir Beşiktaşlı olarak kendisini affetmeyeceğim. Geçmişte yaptığı hataların hepsini bir kenara bırakıyorum, olaylı Denizlispor maçından sonra yaptıkları ile artık tamamen ayrı dünyaların insanıyız. Beşiktaş onun başkanlığında gerekirse galaksi şampiyonu olsun bu fikrim değişmeyecek. Yıldırım Demirören ve ona oy veren kongre üyeleri Beşiktaşlıysa ben Beşiktaşlı değilim.

-Bu sezon transfer politikamızı nasıl değerlendiriyorsun?

Serdal Adalı ve Cengiz Zülfükaroğlu çok doğru işler yapıyorlar. Uygun bonservislerle, ödeme koşullarıyla Beşiktaş’ın menfaatlerini ön planda tutarak transferler yapıyorlar. Bu transferlerde Demirören’in en ufak bir katkısı olduğunu düşünmüyordum ki kendisi de birkaç kez basına bu yönde açıklamalar yaptı.

-Hayalindeki Beşiktaş Başkanı tipi?

Başkanlık seçiminden önce Atatürk başkan Beşiktaş şampiyon isimli bir yazı yazmıştım. Orada bu konuyu uzun uzun değerlendirmiştim. Kısaca özetlemek gerekirse, Süleyman Seba gibi bir efsaneden sonra o koltuğu doldurmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Çünkü her geçen gün daha da yozlaşan, endüstriyel çarkların içine giren bir futbol dünyasından bahsediyoruz. Böyle bir ortamda ikinci bir Süleyman Seba bulsak bile artık bugünün şartlarında o başkanlığı yapamaz. Ziyadesiyle Türk futbolu yönetimi Türk iş hayatındaki yönetimle benzeşiyor. Babadan oğula geçen aile şirketlerindeki yanlış ve hastalıklı tutumların aynısını bugün Türk futbolunda da görebiliyoruz. Sağlam ve istikrarlı bir profesyonel kadro, düzgün mali yapı, etkin iletişim kanallarının kullanımı vs. bugün Türkiye’de kaç şirkette var? Şirket sayısı olarak bile bir elin parmaklarını geçmezken bu denli hayalci bir kurumsallaşmayı kulüplerden beklemek de doğru değil. Bir şeyler değişecekse zihniyet olarak bu ülkede toptan değişecek. Ondan sonra sıra elbet Türk futboluna da gelir. Bugünün şartlarında mümkün olduğunca takımdan, hocadan elini çeken başkan profili yeterli geliyor bana.

-Kapalı, Yeni Açık, Numaralı, Eski Açık, hepsini birer kelime ile açıklayacak olsaydın..?

Kapalı beyin, yeni açık kalp, eski açık akciğer, numaralı mide.

-Beşiktaş'ın dışında desteklediğin başka takımlar var mı?

Arsenal ve Celtic’e sempati duyarım ama taraftarlık düzeyinde desteklemem. Hollanda milli takımını ise küçüklüğümden beri severim. Maçları olduğunda kaçırmamaya çalışırım.

-Sence Beşiktaş nedir?

Benim için Beşiktaş her şeydir ve her yerdir.

- Oğlunda Fenerbahçe veya Galatasaray taraftarı olma ışığı görsen, tepkin ne olurdu? Çocuğunu nasıl Beşiktaş'a aşık ederdin?

Benim gibi bir babanın başka takımı tutan bir çocuğu olamaz. Olmasına mümkün değil müsaade etmem. Oğlumu da Beşiktaş’a aşık etmeme gerek yok, bir kez tribünde kutsanması yetecektir zaten.

-Şimdi free agent bir yazarsın, muhakkak diğer bloglardan teklif geliyordur, bundan sonra blogger olarak ne yapmayı düşünüyorsun?

Ekşibeşiktaş’tan ayrılan diğer yazar arkadaşlarla beraber hareket edeceğim. Şu an için tam kesinleşmese de yeni bir oluşumun ortaya çıkması için çalışmalarımız sürüyor.

-Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun?

Açıkçası yarın nerede olacağımı bile bilmiyorum.

-Son soru, ilerde bir gün muhakkak yapmalıyım dediğin bir şey var mı?

Beşiktaş’ın şampiyonluğunu oğlumla Beşiktaş semtinde kutlamak.

Mutlu Yıllar!


Efendim herkese Mutlu Yıllar... İnşallah bu 2011 herkese uğurlu gelir, sağlık ve mutluluk her daim yanınızda olur. Pek tabikide en büyük dileğimiz Beşiktaşımız için en güzel senelerden biri olması ve nice başarılarla göğsümüzün kabarması.

Hayalleriniz gerçek olsun...

27 Aralık 2010 Pazartesi

Paint Terk


Asagidaki bir post da yeni cikan gri formanin ustune paint yardimiyla Son Kartallar yazmistimda milletin madarasi olmustum, bizim klubun olanaklarini goz onune alinca yukaridaki fotograf bana baya bir paint terk geldi, hatta benimki daha guzeldi bile diyebilirim.. Suan kullandigimiz forma fontunu dusunursek bu yukaridaki forma fontu ilac gibi gelecektir o ayri..

Efendim herkes skandal haberi konusuyor, evet Besiktas'da yine yer yerinden oynamis; "Simao 31 numarali formayi giyecekmis" bizim ulkemizde bu kadarinada goz yumulamaz, ayip denen bir sey var yahu.. Guti formaya Haz. yazdiracak diye neredeyse hukumeti ayaga kaldiranlar yine is basinda anlasilan. Sorunca evet cagdas, demokratik, laik, kulturlu, gelisime acik, modern bir ulkeyiz, tabi yersen.

24 Aralık 2010 Cuma

Telaffuz Edebilmek


Şu isimleri arka arkaya okumak ve bu isimlerin Beşiktaş takımında aynı anda oynayabileceğinin farkında olmak insana nasıl bir duygu veriyor acaba?


Jose Maria Gutierrez Hernandez......

Ricardo Andrade Quaresma Bernardo......

Simao Pedro Fonseca Sabrosa....

Hugo Miguel Pereria de Almeida.....

Manuel Henrique Tavares Fernandes.....

Deivson Rogario Da Silva Bobo....

ve,

Delinho...


Bu isimleri tekrar okuyunca maçlara 30 kişi çıkacakmısız gibi geldi bir an...

Beşiktaş İlk Devre Bidonu




Hep iyileri yazıp duruyoruz, birazda kötüleri yazalım.

Maçları tek tek baz aldığımızda zaten o maç içinde bekleneni veremeyen oyuncuları az çok yazdık, çizdik. Kadromuzdaki Q7 İnter yıllarında İtalya'da yılın bidonu seçilmişti, dolayısı ile bu konuda bile en tecrübeli oyuncumuz sayılır. Bence, ilk yarıdaki bidonumuz için 3-5 aday bulunmakta..

Nihat Kahveci:
Adeta gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem olacak tribi ile kadroya geri döndüğünde, kendisine Beşiktaş'ın çocuğu yaftasını yapıştırıp, koca sezonu çöpe atmasına ses çıkarmadık. Sakatlıklarına hiç lafım yok, amma ve lakin, saha içerisinde takındığı hem şahsi hemde kibirli tavırlardan tutunda, kendisini hakemi aldatmak için yere bırakmalarına kadar varan bir sürü yanlış işlerde gördük. Verilen tepkiler artıncada "kimse bana zorla o kadar parayı vermedi", diyerek işi iyice vurdum duymazlığa döktü. Öyle bir durum olduki son sakatlığı takım için hayırlı bile oldu diye düşünenlerin sayısı bir hayli fazla sayıda. Geldiğinden beri tek olumlu yaptığı is olarak Porto'ya attığı golden baska birşey hatırlamıyorum, ya siz?

Matteo Ferrari:
Geldiğinde takımın en sağlam adamı olmuştu. Ligin ikinci yarısı ile beraber yaşadığı sakatlıklara rağmen pozisyon bilgisi ve tecrübesi ile kendisini ağır olmakla eleştirenlere sahada cevap vermeye devam etti. Bu sezonki yeniden yapılanma ve defansı ileride kurma stratejisi ile beraber gözden çok çabuk düştü. Takımdaki pek çok arkadaşını o da revirde yanlız bırakmadı ve sık sakatlananlar kervanına katıldı. Halen daha benim gözümde kredisi olsa dahi, bu devre gösterdiği performansın, gerçek performansı ile yakından uzaktan alakası olmaması sebebi ile bu listeye kendisini dahil ettim. İnşallah ikinci yarı herkesi bir kez daha utandırır. Bu arada takımdaki tek İtalyan olarak bidon olayını en iyi kendisi biliyor.

Erhan Güven:
Soyadına hiç yakısmayacak bir performans sergilemeye devam eden bu kardeşimiz, Ferrari'nin tam aksine kapasitesinin en üst sınırlarını zorlayarak oynuyor. Yani yaptıkları, yapacaklarının bir göstergesi olmuştur her zaman. Sanırım bir Ankara deplasmanında doğru dürüst üç tane orta yapamayınca Denizli tarafından aforoz edilmiş ve kiraya verilmişti. Her ne hikmetse bu sezon tekrar takıma dahil oldu ve pek de kritik olan anlarda oyuna dahil olarak beklendiği gibi hiç bir halta yaramadı. Bunda kendi suçu var mı, orası tartışılır ama bidon olmak için baya geçerli sebepleri bulunmakta...

Rodrigo Barbosa Tabata:
Bu arkadaş aslında geldiği senenin bidonu olmayı çoktan hakketmiş olsada, bu sene yapılan transferler ile kendisinin değil 11'e, 18'e bile girmesinde şüphe ile bakanlara nazire yaparcasına hiç tatlıya ve sütlüye karışmadan bir ton maçta oynadı. Bu maçların hiç birinde -bir iki istisna dışında (Karabük vs.)- oyuna yada skora olumlu olarak direk etki edecek bir hareketi bulunmadı. Sakatlık yaşamamasının sebebi, topu ayağında iki saniye tutmadan direk rakibe teslim etmesinden, yada rakibin koşarken yarattığı rüzgarın şiddeti ile kendisini yerde bulmasındandı. Halen daha Delgado'nun yerinde neden bu adamın takımda kaldığına akıl sır erdiremesemde, -artık Buca'ya gittiğine kesin gözüyle bakıldığından olsa gerek- tek temennim, Erhan Güven gibi önümüzdeki sene tekrar takıma dönmemesi olacaktır.

Yusuf Şimşek:
Koca Yusuf... Bize son şampiyonluğu getiren kilit oyunculardan olan Yusuf. Sezon öncesi bir ara Denizli ile anlaşıp sonra son anda kadroda kalan, yarı yaşındaki A2 oyuncuları ile hazırlık maçlarına çıkıp bir türlü A takıma kendini kabul ettiremiyen Yusuf. Sana olan sevgimin yanında kızgınlığımda şu yukarıdaki Tabata'yı bir türlü kesememendendir. Tıpkı Ferrari gibi, Yusuf içinde bu sezon gerçek kapasitesinin çok altında kaldığı bir sezon oluyor. Tabata'nın gitmesi ile hiç olmazsa ikinci yarıda iyi bir alternatif olması dileğinde bulunsamda ilk yarının bidonu adaylığından da geri kalmamasına karar kılıyorum.

Fatih Tekke:
Delikanlı Bidon. Geldiği gün, imza törenindeki soluk tavırlarına rağmen bu taraftar sana bir gün olsun ters bakmadı. Sen başka camianın çocuğu olsanda biz yinede sana sahip çıkarak ortada bırakmadık. Kayseri deplasmanında 6 pastan attığın kafa şutu direğin yanından auta çıkmayıpda gol olsaydı belki o günden beri bu takımda ilk 11 olacaktın. Gelgelelim, haklı olduğun bir tartışma ertesinde bile ben haklıyım hoca haksız diyerek halen daha delikanlı raconlarını devam ettirmen, hem takımdaki gerçek delikanlının Schuster olduğunu görmeni sağladı hemde haftalar sonra ona "helal olsun" demeni. Biliyoruzki Beşiktaş'ın başarısı yada başarısızlığı seni zerre kadar ilgilendirmiyor, ama sen imza töreninde medyaya karşı profesyonellik dersleri verdikten sonra, haklı yada haksız bu takım için profesyonel sessizliği tercih etmedin. Bunca sakatlığın, cezalının ve diğer sorunların olduğu bir kadroya girmek için hiçbir gayret göstermedin. Dolayısı ile senden beklenenlerin hepsi koca bir sıfır ile sonuçlandı. Üstelik bu takımda ikinci yarıyı görüp görmeyeceğin bile garanti değil...


Teknik Kadro:

Tayfur Havutçu:
Geçen sezon Denizli hocanın hastanelik olduğu bir dönemde takımın başında olmuş ve alınan 4-1'lik galibiyet ile ilerisi için umut saçmıştın. Üstelik o maçta Tabatanın gösterdiği performans bile herkesi kandırmıştı. Bu sezon ise sanırım senden beklenilen en azından burada belli bir şablonda olan takımların teknik-taktik kurgularını, oyun anlayışlarını, hocalarını iyi bir analizle Schuster'e sunmak ve gerektiğinde belkide Beşiktaş'ın hayrı için sesini yükseltmendi. Fakat biz seni son bir iki ZTK maçına kadar hep tribünde gördük, başka da bir işini görmedik Tayfur hocam. Yoksa yanına Giunti'yi mi getirmeli? Hazır o da hocalığa başlamışken...

Carlos Cascallana:
Bu adam hakkında uzun uzadıya yazmaya hiç gerek yok, her yerde zaten yazılıp çizildi. Direk Bidon'dur kendisi bana göre...


Edit: Hakan Arıkan'ı Unuttuk... O da Mansiyon alsın o zaman...

23 Aralık 2010 Perşembe

Paint Terk


Tabata'nin gittigi gunu en azindan kendi adima resmi tatil ilan edecegim, bir sise tekila alip sirf onun Besiktas'tan gidisi adina icip, sevincimden zafer cigliklari atacagim. Oglum Tabata seni hala sevenler var ya ben de onu hic anlayamadim, ya ben cok negatifim yada millet Polyanna, neyse sen git de baska da bisey istemem gayri...

Happy Birthday Schuster




22 Aralık 2010 Çarşamba

İlk Devrenin Oyuncusu ve Haberler


Besiktas'in kazandigi yada iyi oynayip berabere kaldigi maclardan sonra burada sizlerle haftanin oyuncusunu secmeye calistik, sectigimiz oyuncular genelde genc oyuncular oldu, genc oyuncular burayi okuyormudur bilmiyorum ama en azindan biz taraftar olarak genc oyunculara guvendigimizi gostererek ustumuze dusen gorevi yerine getirdik.

Devre arasi geldi, puan tablosunda durum hic bekledigimiz gibi olmadi, sezon basinda oynanan futbol ve takimdaki klas isimler bizlere uzun yillar sonra sezon basinda buyuk umutlar verdi, daha sonra yogun mac trafigi, en cok sey bekledigimiz isimlerin birer birer sakatlanmasi, basit hatalar, Hakan yapma falan derken gelinen noktada neredeyse en iyimser Besiktasli sampiyonluk hayal diyor..

Resmi olarak aciklanmamis ama buyuk olcude anlasilmis transferler var, isimleri gibi oyunculuklarida dunya capinda adamlar bunlar.. Sagda solda taraftarimizin "bu adamlari Avrupada oynatamiyacaksak niye aldik", "zaten sampiyonluk kacti sezon sonu beklenemezmiydi" gibi serzenislerini duyuyorum, okuyorum, Simao Sabrosa transferi postunda bu transferin neden iyi oldugunu yazmistim. Sen bu adami sezon sonunda sozlesmesi elindeyken alabilirimisin diye ilk once kendine sormalisin? Bunu sorarken Simao'nun yada Almeida'nin muhtemel taliplerini dusunmelisin, futbolcularin hangi psikoloji icinde karar verecegini cok cok iyi dusunmelisin.. Hali hazirda Almeida'nin pesinde Juventus ve Real Madrid var, bu klupler sezon sonu sozlesmesi bitecek adam icin cok astronomik bonservis bedeli odemek istemedikleri icin Besiktasin bu transferde "sadece suan" sansi vardir! Almeida veya Simao bosa ciktiktan sonra onlara Avrupadan bir cok klup 3-3.5 milyon euro yillik sozlesme sunabilir.. Besiktasin suan yaptigi hamleler aslinda gelecek sezonun hamleleridir.
Taraftari anlamak, onlari memnun etmek gercekten cok zor, bu bloglar olmadan once tabi taraftarin ne gibi istekleri oldugunu bilmiyorduk, artik bloglar arasi sagda solda gozlem yapma sansimiz var, ve bu gozlem sonrasi sadece taraftardaki memnuniyetsizligi gordum.. Akilli taraftar diyor ki "efendim sezon bitmeden gelecek sezonun hazirliklarina baslanmali, transferler bitirilmeli", sonra klup 2 tane kaliteli adami ederinin yarisindan daha azina transfer ettigini acikliyor vayyy efendim sen bu adamlari neden sene sonunda transfer etmedin diye oteki taraftar profili isyan ediyor.. Tabi burada sorun taraftarin sadece bir kisiden olusmamasi, beyin hucrelerinin ayni sekilde calismamasi, o zaman soyle diyelim, topluluklari memnun etmek hic de kolay degilmis efendim...

Son olarak devre arasinda burada kepenkleri indirmeyecegiz, Besiktasin oldugu her yerde konusulacak, tartisilacak bir seyler elbette bulunur, ama biz gundemi yine yogun tutmak icin "ilk devrenin oyuncusu kim" oylamasi yapalim. Ilk devre boyunca size gore Besiktas'ta en cok one cikan, elinden geleni yapti diyeceginiz isim kimse yorumlar kismina o Futbolcunun adini yazin daha sonra oylar sonucu birinci olan Futbolcumuzun icin genis ve detayli bir post atariz.

Haftanin Oyuncusu Nobre #1
Haftanin Oyuncusu Ernst #2
Haftanin Oyuncusu Bobo&Ernst #3
Haftanin Oyuncusu Onur Bayramoglu #4
Haftanin Oyuncusu Necip Uysal #5
Haftanin Oyuncusu Ersan Adem Gulum #6
Haftanin Oyuncusu Rustu&Hilbert #7
Haftanin Oyuncusu Cenk Gonen #8
Haftanin Oyuncusu Ali Kucik #9
Haftanin Oyuncusu Guti Hernandez #10

Sosyal Medyada (Olmayan) Beşiktaş

Malumunuz bundan bırakın 10-20 seneyi, 5 sene önce bile tahmin edemeyeceğimiz mecralarla doldu taştı etrafımız. Bu mecralar kısa sürede kimsenin kayıtsız kalamadığı; hatta olmazsa olmaz kategorisine girdi. Facebook hesabının 10 sene sonra nüfus cüzdanı yerine geçeceğini söyleseniz, kimse yadırgamayacak neredeyse, o durumdayız. Twitter’ı olmayan ünlüyü de cemiyetten atacaklar yakın zamanda; sosyal medyanın tavan yaptığı zamanları yaşıyoruz yani kısaca…

Bu duruma futbol kulüpleri de kayıtsız kalmıyor haliyle… Barcelona’nın 8 milyondan fazla facebook hayranı var, 3 ayrı dildeki twitter hesabında da 700binden fazla takipçisi bulunuyor. Real Madrid’in de 1milyona yakın bir twitter takipçisi mevcut. Onlar da İngilizce ve İspanyolca’yı tek elden yürütüyorlar. Peki bizim kulübümüzün böyle bir potansiyeli yok mu? Tabii ki var.

Beşiktaş’ın facebook sayfasına dönelim. 2 milyonu geçkin bir takipçisi var. Bu önemli bir sayı cidden. Beşiktaş taraftarının nerden baksanız %10’a yakın bir kitlesi orada desek yanlış olmaz. Fakat bu site kimin elinde? Bunun sorusu belli değil açıkçası… Düşünsenize, hedef kitlenizin %10’una doğrudan dokunma şansınız var ve siz bu fırsatı kullanmıyorsunuz. Örneğin Kartal Yuvası’nda çıkan yeni bir ürünü tanıtmak için bundan daha iyi bir mecra olabilir mi sizce? Sırf bu güç sayesinde ben olsam sponsorluk anlaşmalarına bile bu değerden dolayı en az %10 zam yaparım açıkçası. Bu öneri ile ilgili bir kulüp yetkilisine mail yoluyla ulaşmaya çalıştım ancak başaramadım ne yazık ki… Gerçekten elimizdeki çok büyük bir değeri kullanamıyoruz ne yazık ki. Bu gerçekten düşündürücü... Keza twitter da özellikle dünya ile ilişki açısından önemli bir mecra. Kulüplerin buradan paylaştıkları haberler, sıcağı sıcağına haber sitelerine düşüyor. Artık kulüpler için resmi siteden bile önce güncellenmesi gereken bir mecra haline geliyor twitter. Kısacası Beşiktaş’ın sosyal medya ile ilgili fazla efor gerektirmeyen ancak önemli hamleler yapması gerektiğini görüyoruz.

Peki bu bizim kulüp bünyesinde ne kadar mümkün diye sorarsak kendimize; pek tabii ki mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Ama dönüp de resmi web sitemize ve Kartal Yuvası’nın sitesini görünce insan “Ben ne diyorum lan?” demekten alamıyor kendini tabi…

20 Aralık 2010 Pazartesi

Burası Beşiktaş

Bu fotoğrafın üstüne daha ne denebilir ki?



Sonradan edit: Bir de bu fotoğrafı görünce aklıma gelen aşağıdaki fotoğraf vardı. Aile fotoğrafı.


Gri Formalarimiz Cikti



Ben janjanli bir gri forma cikacagini dusunmustum, bu cok daha guzel olmus, 100. yildan sonra ilk defa bu kadar guzel formalarimiz oldu, tabii bunda Adidas'in payi buyuk, gecen sene bizim cok bilmis yoneticilerimiz porfesyonellerin isine burnunu sokunca bir formanin basina ne kotuluklerin gelebilecegini hep beraber gormustuk. Bu sene Adidas orjinal cizgilerini bozmadan sadece amblem ve forma reklamini degistirerek bizlere formalarimiz sundular, hepsi mukemmel..

Sanirim Mustafa Denizli soylemisti "kazanan forma sevilir" diye.. Simdi bu formalari giyip kazanma zamani, taraftar kuru kuruya forma alacak degil, Bizim Baskan madeni gordu, yildiz oyunculara saldirip forma cikartiyor, baskan papaz her zaman pilav yemiyor biliyorsun, once basari sonra ticaret, tamam canim.

19 Aralık 2010 Pazar

Sormak Istiyorum

Sormak istiyorum!

Futbolcular! Zirvedeki butun rakiplerinizin galibiyet aldigi haftada, koca ilk devrede neden bu kadar miskin, uyusuk top oynadiniz?


Futbolcular! Hucum futbolu, goze hos gelen futbol oynamak icin, Besiktas gibi saldirmak icin illa ki golmu yemeniz gerekiyor?


Tabata! kramponlarinin icine betonmu dokturdun? Masallah ilk dokundugun her ama her top 3 metre havalaniyor...


Nobre! mac boyunca bir tane pas alamadin, etrafa bagirip cagirip durdun ama suclu hep pasi atandami be arkadas, kosacak gibi yapiyorsun geri donuyorsun, duruyorsun pas gelirken ters yone kosuyorsun, elinle sagi gosteriyorsun sola kosuyorsun, allah askina sen bizimle dalgami geciyorsun?


Schuster! kadroda Ridvan var, Toraman var, Ferrari var! Sen bu takima hala kurtarici olarak Erhan Guven'i sokuyorsun bana kriz gecirtiyorsun, sukur simdiye kadar gecirmedim ama vallahi bana kriz gecirteceksin bu adami oyuna sokarken... Toraman bek oynar, Ridvan en kotu Erhan'dan iyi is yapar, Ferrari tas gibi stoper, Hilbert'i gorduk adam son 15 dakikada Gaziantep'in sol kanadini hallac pamugu gibi atti, perisan etti, niye bu kadar bekledin Hilbert'i sag aciga cekmek icin?


Federasyon! simdi memnun oldunuzmu, seyircisiz izlediginiz mactan bir gram zevk aldinizmi? 3. dunya ulkelerinin yaptigini yapmak marifetmi? Saha kapatma ne kadar cozumdur? Sonra bize cikip pismis kelle gibi siritarak "efendim futbol zevktir, eglencedir, aileler maclara gitsin," demeyin, bu cezalari uygulayarak futbol holiganlarinin ekmegine yag surdurgunuzu bilmiyormusunuz? Elbette biliyorsunuz! Ama futboda siddet biterse rantta biter dogru degil mi? Bu hic isinize gelmez degil mi?


Spikerler! Sizden bir turlu olumlu elektrik alamiyorum, sadece ben degil kimse sizleri begenmiyor, Her lafinizin altinda bir laf sokma, begenmeme, negatiflik, taraf olma duygusu hissediyorum, Cenk ikinci yari muthis zamanlama yapip mutlak golu cikartiyor Cenk'i oveceginize sanki milli takim gol yemis, aglamakli sesle "tuhhh be zamanlamasi iyi" minvalinde mirildaniyorsunuz? Kaleciler futbolda digerleri mi? Illa heyecanlanmaniz icin gol mu olmasi gerekiyor? Kaleci muthis bir kurtaris yapinca Forvete okuz demek mi, yoksa Kaleciye Panter demek mi lazim?


Hakem! Sana cok guzel laflar hazirladim. Quaresma ikinci yari Gaziantepli oyuncuya kart gostermeni elle isaret ederek istedi, Ayni Gutinin gecen hafta istedigi gibi... Neden cikartmadin kartini? Yoksa yuregin mi yetmedi? Bir kural varsa o kurali uygulayacaksin, yoksa ben hayatim boyunca size guvenmem neden guveniyim? biriniz osuruyor, digeriniz sicip siviyor.


Besiktasli futbolcular. ahh be kardeslerim agabeylerim, ben ilk yarida sizi izlerken utandim, yahu maca cikarken rakipten 15 puan geridesiniz, bir top oynuyorsunuz evlere senlik, resmen slow motionda kosuyorsunuz, rakip kaleye gitmeye usenir gibi halleriniz beni deli etti! Ikinci yari basliyor ayni tas ayni hamam, bu ligi takip etmeyen birisi bu maci izlese Besiktas'in kume dusmeyi garantilemis bir takim oldugunu dusunurdu. Golu yiyorsunuz hayda haldir haldir rakip kaleye, kardesim madem boyle haldir haldir gidebiliyorsunuz niye 65 dakika miskin miskin dolanip durdunuz? Kimse Gaziantep golu atti geri cekildi demesin ilk yarida Gaziantep ayni topu oynadi. tebrik ediyorum sizleri, keske o golu yedikten sonra yine hic mucadele etmeseydiniz, en azindan size yorgun falan derdik, unutup giderdik bu maci, ama ben o ikinci yarinin son 15 dakikadaki Besiktas'i gorunce ulan bu adamlar neden simdi oynamaya basladi diye kendimi yedim bitirdim...

Yeni Transferimiz


Adnan Güngör Beşiktaşımıza hayırlı olsun..

Beşiktaş-Gaziantepspor Maçtan Notlar


-Öncelikle klişe ama gerçekten de maç taraftarsız olmuyor.
-Maç kontrollü başladı,iki tarafta cılız ataklarla gol bulmaya çalıştı ama başarılı olamadı ilk yarı itibariyle.
-Tayfur Hoca yakışıyor kulübeye,bu sezon ilk kez bir lig maçında orada gördük kendisini;devamını dileriz..
-33. dakikadaki serbest vuruşu İsmail kullansaydı keşke,ne güzel de anlatmaya çalıştı meramını..
-İkinci yarı ilk yarıya nazaran biraz daha hareketli başladı,bu hareketin ilk meyvesi kalemizdeki goldü; bu kadar kötü bir serbest vuruş anı savunma dizilişi gördüğümü hatırlamıyorum ben..
-Gole cevabımız fazla gecikmedi.. Ali ligdeki ilk golünü kaydetti.. Nicelerine inşallah..
-Tabata ilk onbirde başladığı her maçta en fazla koşan üç oyuncu arasında görünüyor.. Be adam biraz daha efektif kullansan şu enerjini!
-Aurelio her pozisyonda ofsayt diye el kaldırmaktan ne zaman vazgeçecek bilmiyorum.. Kendisinin bozduğu ofsaytta ikinci golü kalemizde görüyorduk Cenk bir saniye daha gecikseydi..
-Son olarak; ben bu zamansız Erhan Güven değişikliklerini bir yerden hatırlıyorum ama nerden acep ? Başka bir teknik adam,başka bir oyuncuyu alıyordu oyuna bir zamanlar aynı şekilde..Tahminleri yorumlara alayım..

Gaziantepspor İlk 11'imiz


Tabata: Bir Özeleştiri


Bilenler biliyor, bu adam bizim takıma geldiğinden beridir Metin Akpınar'ın tabiri ile bu "aslı zenci çinlisine" hiç kanım ısınmadı. Gelgelelim, onca topu ezmesine, fizik olarak o kadar güçsüz olmasına ve attığı milyon tane isabetsiz pasa rağmen, bu arkadaş şu ana kadar 10 adet asist yaparak bu takımın bu sezon gol yollarındaki en önemli unsurlarından birisi olmuş. Ligde 6, Uefada 4 asist yapmış. Tamam, Bobo gibi -onca oynamadığı maça rağmen- 13 gol artı 3 asistlik bir performans göstermemiş, yada gol/assist dengesi bakımından çok dengeli olarak Guti gibi 6 gol ve 9 asist de yapmamış. Ama öyle yada böyle bu sevmediğim adam 10 gole katkıda bulunmuş. Yani toplamda tüm kulvarlarda attığımız gollerin %20'sine katkıda bulunmuş...

Pek tabikide onun yerine Delgado olsaydı şimdi 10 asist ve en az 7-8 tanede gol atardı diyebiliriz, yada Delgado'nun sakatlığının nüksedip sezonu kapatma ihtimalide olabilirdi, amma ve lakin konumuz bu oyuncuları karşılaştırmak değil. Öyle olsaydı zaten hem gol atan hemde bitirici pasları ile tonla gol attıran Şifo Mehmet yada Sergen ile karşılaştırırdık. Belkide bilinç altımızda bu karşılaştırmayı yaptığımızdan olsa gerek sevemedik bu adamı bir türlü. Ama konumuz, Tabata'nın devre arasında gönderilmesine hepimizin kesin gözü ile bakması ve alternetifi olarak elimizde bir tek Onur'un olması. Hepimiz az çok biliyoruzki, Fernandez, defansif bir orta saha, hatta kanatlarda sürpriz olarak oynamışlığıda var. Simao tam bir kanat adamı ve Almeida ise forvet.

Yani gelenler gideni yine mi aratacak? Üstelik bu isim Tabata olduğu halde. Yoksa malum medya bu adamı bu sefer kesin gönderirler diye düsünüp bizimle beraber yine havasını mı alacak?

Bu soruların cevabını yarından itibaren çok açık bir şekilde alacağımızdan eminim. Heleki, yarın Mardan Spor Kompleksinde Guti ve Necip'ten sonra Ernst'inde olmadığı bir maça çıkacak olan Beşiktaş'ta sonuca gitmek için sadece 2 çift ayak olacak. Bir çifti sakatlıktan yeni çıkan Q7'mize ait, diğeri ise hep gitsin diye bekleyip durduğumuz "aslı zenci çinlisine".

Buyrun burdan yakın...

*Gol/Asist verileri yan taraftaki tablodan alımıştır.

17 Aralık 2010 Cuma

Rakibimiz Dinamo Kiev



"Kim gelmesin dersen Manchester City derim.. Braga, PSG, Dinamo Kiev, Sporting Lizbon'da gelirse kimse cok zor kura diyemez. Ama biz gideriz Liverpool'umuzu anlimizin akiyla cekeriz. Iyi de olur.."


Dun Kim Gelsin postunun altina yaptigim yorum buydu, Kievi'i balli kontenjanindan cektik de ondan sonraki Manchester City klasik Besiktas kura sansziligi kontenjani oldu.. Tabi ilk olarak bizim Kiev'i, City'nin Aris'i elemesi gerekiyor futbol bu...

Daha onumuzde uzun sure var, Dinamo Kiev ile ilgili cok genis kapsamli bir calisma yapmak istiyorum, daha sonra o calismayi burada sizlerle paylasacagim.


Kiev'deki mac 24 Subat'da oynanacak, 14 Subat'da artik sevgilinize guzel bir hediye alin Kiev kacamagi yapmaya hakkiniz olsun, Cem Yilmaz buyuk ihtimal takimimizi desteklemeye taa Kiev'lere kadar gidecektir, iste tam burada Murat Kosova tadinda Futbol aski bu demek istiyorum..
Beşiktaş - Dinamo Kiev
Napoli - Villarreal
Glasgow Rangers - Sporting Lizbon
Sparta Prag - Liverpool
Anderlecht - Ajax
Lech Poznan - Braga
Basel - Spartak Moskova
Young Boys - Zenit
Aris - Manchester City
PAOK - CSKA Moskova
Sevilla - Porto
Rubin Kazan - Twente
Lille - PSV Eindhoven
Benfica - Stuttgart
BATE Borisov - Paris Saint Germain
Metalist Kharkiv - Bayer Leverkusen

Jokond'la Söyleşi

Efendim eski Ekşi Sözlük ve Ekşi Beşiktaş yazarlarından Jokond ile bir söyleşi yapmaya karar verdik. Aslında görüşmemiz başka konular üzerine oldu, fakat şuanda sadece bu söyleşiyle yetinmek zorundayız, zaman ne getirir bilemiyoruz, ama sizlere söz herhangi bir gelişme olursa derhal bu gelişmeleri Borsaya, Twitter'a ve Facebook'a bildireceğiz..

Söyleşiyi yapacağımız kişi Jokond olunca tabi işin rengi değişiyor, adam bu sene en duygusal Beşiktaş'lı dalında Oscara aday.. Şaka bir yana özellikle Ekşi Beşiktaş'tan yazılarını bilenler nasıl bir yazar olduğunu, adamı yazdıklarıyla nasıl bir yerden alıp başka diyarlara götürdüğünü, kalem mi desek, kalvye mi desek bilemedim neyse, nasıl etkili kullandığını bilirler Jokondun, bana göre şu fani dünyada Beşiktaş'ı en iyi anlatabilecek 3-5 yazardan birisidir.. O nedenle bu söyleşinin sınırlarını çizmek istemiyorum, isteyen istediği konu hakkında soru sorabilir, daha sonra o soruları ve bizim yazarlarımızın hazırladığı sorularla beraber harmanlayıp söyleşiyi gerçekleştireceğiz.

Şimdi söz sizde.

16 Aralık 2010 Perşembe

Kim Gelsin?


Uefa'da 2. tur kuraları öncesi hemen hemen tüm olası rakiplerimiz belli gibi. Sizce bu takımlardan hangisi bize rakip olursa daha avantajlı oluruz?

Braga
Sporting Lizbon
Ajax
Twente
PSV Eindhoven
Bayer Leverkusen
Stuttgart
CSKA Moskova
Spartak Moskova
Zenith Petersburg
Dinamo Kiev
Liverpool
Manchester City (favori), Lech Poznan (Plase)
Paris Saint Germain
Villareal

Mübarek her telden takım var. ingiliz'i mi desen, Rus'u mu desen, Alman'ı mı desen, her çesit mevcut... Rakamlara vuracak olursak, 3 Hollanda, 3 Rus, 2 ingiliz, 2 Alman, 2 Portekiz, 1 ispanyol, 1 Ukrayna ve 1'de Fransız ekibi bulunmakta. Plase olan Polonya ekibinide unutmamak lazım. Kupadan sürpriz olarak elenen Juventus'un giderayak City'ye bir çelme takabileceğini varsayarsak bu sürpriz polonya ekibi ilede karşılaşma ihtimalimiz var.

Ben kendimi bildim bileli Kuzey ekipleri yani Ruslar ve tabiki Ukrayna'yıda buna dahil ediyorum bize ters gelmiştir, bu açıdan bakınca Şubatın ortasında hiçte sıcakkanlı topçularımız ile orada maça çıkmak iyi bir seçenek gibi gelmiyor bana. Diğer seçenekler içerisinde ise Alman disiplini ile formda Hollanda ekiplerinide bir kalemde geçmek isterim doğrusu. Geriye kalanların arasından ingilizlerin ne zaman ne yapacağı belli olmadığından, -her ne kadar liverpool ile görülecek bir hesabımız olmasına rağmen- bana en cazip gelen takımlar Schusterin ve içimizdeki portekizlilerin yakından tanıdığı isimler olan, Villareal, Braga veya S.Lizbon üzerine yoğunlaşmakta.

Aslında hakkımızda hayırlısı olsun demekten başka birseyde gelmiyor açıkçası. Şu gruplarda 48 takım içinde en çok puan toplayan ilk 5 takım arasında olmakla beraber, şimdi onlar düşünsün demeden de edemiyorum...

Pek Yakında!


Pek yakında, çok değerli kardeşlerimizin çabalarıyla muazzam bir Beşiktaş formaları sitesi hayata geçecek. Haberimiz yoktu demeyin!

Beşiktaş - Rapid Vienna Maç Özeti

Beşiktaş Seninle Donmaya Geldik

Son yarım saati buz gibi geçen rahat maçı rahat aldık. Tribün iyiydi, Bursa maçından çok daha iyiydi.

Kaptanlık bandı yakışıyor Guti'ye. O da o bandı takınca daha bi' güzel oynuyor sanki.

Quaresma dikkat etsin kendine. Sakatlanmasın.

Takımda Quaresma, Guti olunca diğer oyunculara da bir güven geliyor. Böyle bi' çalım atmalar, topla oynamalar falan.

Kornerden gol(ler) attık! Allah'ım sana geliyorum!

Tabata bildiğimiz Tabata.

75. dakika Rapid Wien taraftarlarının yaktığı meşale vücudumu ısıtmasa da içimi ısıttı. Yasaklamayın şu mereti!

Beşiktaşlı olmak devre arasında boğaza karşı sigara, çay içmektir. Yeni stadda böyle bir lüks olabilme imkanının sıfıra yakınsadığını bilmek çok acı.




15 Aralık 2010 Çarşamba

Beşiktaş Rapid Wien Canlı

Beşiktaş Futbol oynamak isteyen takımlara karşı çok daha pozitif, göze hoş gelen futbol oynuyor. Schuster'in Türkiye futbolu hakkındaki görüşlerine katılmamak elde değil.

Zapo dondurma olacak ikinci isim olmayı bu sakatlıkla garantiledi.

Takıma katılacak 3 isim bizimkileri hırslandırmış, hepsi bir farklı oynuyor, keşke transferler daha önce açıklansaydı...

Biri yarım olmak üzere duran toplardan iki gol bulduk, ağlamak istiyorum.

Quaresma'nın golünde az kalsın ağlayacaktım, abi biz 6 ayda nelerden mahrum kaldık, ne goller, ne asistler, puanlar düşüncesi aldı başımı gitti. Bir daha sakatlanma Q7.

Ersan Adem Gülüm bu takımın hatta Türkiye'nin bir numaralı stoperi benim diye bağırıyor. Adam bildiğin Nesta'nın genç hali.. Oğuz pardon Hiddink efendiye duyurulur...

İsmail Köybaşı neredeyse 2 yıldır bu takımda, iyide şans buldu bu zaman zarfı içinde, insan biraz olsun defansını geliştirir, çok savruk ve dengesiz, devamlı kademe hatası yapıyor, üstüne zamanında iyi olan hücumu da geriye gidiyor. Dikkat İsmail! Burası Beşiktaş...

Geçen hafta Guti ufak bir darbe sonrası mücadeleyi bıraktı ve faul aldı, sonrasında kart isteyince ikinci sarıyı aldı... Bu maçta dikkat ediyorum bizimkiler daha hakem düdük çalmadan mücadeleyi bırakıyorlar, hakeme bakıyorlar, beyler Beşiktaş taraftarı mücadeleyi sonuna kadar devam ettiren adamlara tapar, yok o da değil hakem bir gün istediğiniz faulü çalmayacak adamlar golü atacak ondan sonra taraftar protesto asdgjskj..

Guti'ye bir haller olmuş, çok sinirli, ben bu adamın Realde bile bu kadar sinirli oynadığını görmedim, eğer o hırsını, sinirini kontrol altına alabilirse çok işimize yarar aksi halde eksik oynamaya hazırlanın..

Ali topa acır gibi vuruyor, Ali yavrum ''vur'' o toplara, acıma, sevişme! savaş!

Guti kaptan olunca takımı sahiplendi, evet hırsının sebebini buldum, adam Quaresamaya ters yapan Pehlivanı dövüyordu resmen...

Quaresma vücut geliştirmiş, kirli sakal falan iyice karizma olmuş!

Fox Soccer Plus'ta maçı anlatan spiker Beşiktaş tribünü hakkında ''ben böyle bir stadyum, görmedim, duymadım, anlatmadım'' tadında sözler etti..

Rapid Wienli futbolcular çirkinleşmeye başladı, sakatlık çıkmaz inşallah.

Ben hayatımda bu kadar rahat bir avrupa maçı izlediğimi hatırlamıyorum, resmen kafamıza göre tempo arttırıp, düşürüyoruz derken Q7 çıktıNobre girdi, şimdi bırakalım bundan sonrasını Rapid Wienliler düşünsün...

Cenk yok artık!!! Adam iki metre mesafeden gelen topa refleks nasıl olur gösterdi, gözlerim bir an Hakan ve Schusteri aradı acaba nasıl tepki verdiler diye..

İşte beklediğim hamle, Hilbert- Erhan değişikliği.!

Tabata! ne söylenebilir ki, arkadaş 4 yabancı oyuncu takıma katılacak, Q7, Guti, Ernst, Hilbert gönderilmeyeceğine göre sende gidecekler listesinin en tepesinde yer alıyorsun, insan bir olumlu iş yapmazmı 90 dakika içinde.. Umarım ona ödenen bonservise güvenmiyordur.. Tearkanın yorumuyla bitirelim ''Adamın topu direğe vurduğu yere bak. Hayır kaleyi tutsa Nobre var. O olmasa kaleci var. :)

Tribünlerde Ankaragücü'ne tepki var onun neden olduğunun çözemedim, bilen varsa lütfen aydınlatsın..

Toparlayacak olursak Avrupa liginde alınabilecek 18 puanın 13 ünü almayı başardık, ve bunu oynadığımız kaliteli, göze hoş gelen futbolla yaptık. Bugünkü maçta ilk yarı iyi futbol vardı, ikinci yarıyla beraber maç formaliteye döndü tabi bunda Guti'nin ve takımın oyunu yavaşlatmasının payı büyüktü, oyunun yerde yalandan yatarak değilde futbol oynayarakta yavaşlatılabileceğini göstermiş olduk...
Bu takımın en azından Avrupa maçlarında kaptanı Guti olmalı, bu hem takımı pozitif yönde ekiliyor, hem rakip takım ve hakem üzerinde olumlu bir izlenim bırakıyor. Bugün sahanın yıldız tartışmasız Guti'ydi, sanki 18 yaşında bir genç kadar koştu, topu sadece kendisi değil başkası kaybettiğinde dahil kendi kaybetmişçesine topu kovaladı, çabaladı, savaştı, resmen tepindi.. Guti'nin takımı bu derecede sahiplenişini karşılıksız bırakmamalıyız..
Takıma Q7, Ferrari, Nobre geri döndü, Guti kart cezalısı.. Hafta sonu Gaziantep maçı ne pahasına olursa olsun kazanmak zorunda, kaybeilecek puanlar tadımızı fena halde kaçırır...

Besiktas'in Transfer Politikasi

Simao transferi ilk aciklandiginda neler hissettiklerimi yada neler hissedemedigimi yazmistim, Simao transferine tepkisiz kalan birisinin Hugo Almeida transferinde cok siradisi bir tepki vermesini bekleyemezsiniz, belki bu transferler devre arasinda degilde sezon sonunda yapilsaydi o zaman cok daha saf taraftar gibi sevinebilir etrafa caka satabilirdim.
Zaten transferlerde zurnanin zart dedigi yerde burasi.. Devre arasi transferleri, bilen bilir Yildirim Demiroren hakkinda neler dusunduklerimi, zaten her Besiktas'i seven insaninda benimle ayni duygulari hissettigini biliyorum.. Biz Avrupa Ligini kazansak da o hic bir zaman buyuk baskan olarak anilmayacak, parasini pesin odedigi insanlar yine hakkinda guzel pankartlarini acarlar ama o hic bir zaman gercek Besiktas'lilarin buyuk baskani olamayacak. Neyse konumuz bu degil, fazla dagitmadan zurnanin zart dedigi yere geri donelim, devre arasi transferleri.. Bu Besiktas yonetimine bir sey olmus efendim, biz yillardir hep flas transfer icin bekledik, hayaller kurduk, Fanatigin, Fotomac'in mansetlerinde "Klinsmann, Jancker, Kluivert, Hasselbaink, Litmanen Besiktas'a gelirim cosarim dedi" transfer haberleriyle buyuduk, kendi kendimizi en azindan yaz boyunca kandirdik, gazeteyi sabah bakkaldan buyuk bir heyecanla alip topuklarimiz kicimiza vura vura eve heyecanla kosup bu buyuk topculari Besiktas formasi altinda hayal ettik.. Agustos ayi yaklasmaya basladiginda Hasselbaink yerine Ohen, Litmanen yerine Baya, Jancker yerine Nartallo gelince biz yine kendi gercek Besiktas'imizla bas basa kaldik yillarca.. Biraz yasimiz buyuyup aklimiz kemale erince Fanatik'in mansetinde "Rivaldo Besiktas'a cok yakin" haberini gorup okkali hasstir ulen cektigimizde oldu, sonucta o transferler gerceklesmediginde onun buyuk huznunu yasayan hep biz masum Besiktas'lilar olduk..

Aradan yillar gecti Besiktas'a bir haller oldu, gazetelerin, tribunlerin 2 yildir hep bir agizdan bagirdiklari Quaresma Besiktasa geldi, sonrasinda dedikodu yapmaya zaman bulunamadan Guti indi Yesilkoy havalimanina.. Ben iste o an yillari geri sarip cocukluguma geri donmeyi cok istedim, yine gazeteyi alip bu sefer gercektende Besiktas formasi giymis bu buyulu ayaklara sahip adamlara saatlerce bakmayi, hemen makasla fotograflarini guzelce kesip duvarima yapistirmayi, onlarin ne guzel goller atacagini dusunmeyi, sonrasinda icime sigamadan apartmanin merdivenlerinden ruzgar gibi inip mahalle macina katilmayi, maclarda artik gercek buyulu adamlarin isimlerini haykirmayi, "Guti cekti saga, Quaresma sagdan bindirdi, cok ince gordu Guti, sut ve Gollllll"... Biz ne yazik ki o sansli cocuklar degildik, genelde millet Okocha derdi biz bizi coktan birakmis Sergen, otekisi Hagi derdi biz Del Solar..Az demedik "Ulan insin su ucaktan artik Litmanen". O Litmanen hic gelmedi ama biz 3 ay onun yolunu gozledik sonra yine bas basa kaldik bizim Sellami'yle, Hengen'le..

Besiktas'a bir haller olmus efendim, artik Gazeteler dedikodu yapacak firsat bulamadan topcular bir bir iniyor havalimanina.. Sanirim o havalimaninda kadrolu futbolcu karsilama ekibi mevcut, kim gelse direk meydana cikiyorlar, hemen omuzlara aliyorlar agabeyi, arada Turistleri karistirip omuzlara aldiklarini bile duyduk..

Simdi bu uc transferde devre arasinda gerceklesti ya, ben bunu bir kac gundur dusunuyorum, sanirim Yonetim transferde yillarca yedigi kaziklardan ders almis, ve artik bu transfer isini adam akilli yapmaya baslamislar, saha ici performanstan bahsetmiyorum, tranferin ekonomik yonunden bakacak olursak Besiktas inanilmaz derecede karli bir durumda. Simao, Almeida, Fernandes'in 3 ortak ozelligi bulunuyor, sozlesmeleri sezon sonunda bitecek isimler, genelde sozlesmeleri sezon sonunda bitecek Besiktas'li oyunculari biz ya elimizden yok pahasina kacirirdik yada oyunculara haketmedikleri astronomik maaslar verip takim ici dengeleri alt ust ederdik. Sanirim artik biz kaybeden degil, kazanan takim olma yonunde ilerliyoruz.. Tamam hala ic transferde sorunlar yasiyoruz fakat dis transferde daha agresif Besiktas oldugu su goturmez bir gercek. Bu transfer ettigimiz oyuncularin normal kosullarda bonservis bedeli Tabata'ninkinden az degil.. Bir tek Fernandes'in maasini acikladilar, sezon sonuna kadar bizden alacagi para 800 bin euro.. Almeida ve Simao'ya odenecek bonservis bedelleri kesinlikle ucuk rakamlar olmayacak ve biz bu adamlarin tapusunu elimize gecirecegiz, bugun Almeida'nin olusu 7 milyon euro eder, Simao'nun ismi Asyada 10 milyon eurodan baslar..
Sanirim biraz tuccar gibi konustum fakat artik futbolda transfer yonunden tuccar gibi davranmiyorsaniz bu futbol duzeninde sadece "loser"siniz. Besikta elindeki potansiyeli artik faaliyete gecirmistir, simdi geriye tek kalan is saha ici basarilar ve transferde aliciliktaki basarimizi satista da gerceklestirmek.

Konu cok dagildi, aslinda bu yazinin konusu Almeida olacakti. Saniyorum suan pek kimseler yuz vermesede Almeida ozel olarak bir post hakediyor, neden hakettigini en kisa zamanda ayri bir postla paylasacagim, simdilik birakalim daginik kalsin.

14 Aralık 2010 Salı

Simao Sabrosa Transferi

Son Eskişehir maçında kaybedilen 3 puan, lider Trabzonspor'un 12 puan gerisine düşmemiz, Quaresma'nın koca ilk devreyi neredeyse boş geçmesi, Guti'ye son maçta yapılan haksız suçlamalar, Schuster'in sağ kulak memesi derken Simao Sabrosa transferi geldi... Haberi ilk aldığımda hiç bir tepki vermedim ve bu tepkisizliğimi fark ettikten sonra neden tepki vermediğimi anlayamadım. Simao Sabrosa, biz lise sıralarının tozlarını dirseklerimizle alırken O Nou Camp'ta Figo'dan boşalan sağ kanadı teslim alan adam, Portekiz Milli takımının
kaptanı, Atletico Madrid'e eski heyecanını geri kazandıran adam, Madrid'in ezilen yakasının son lideri.. O artık Beşiktaş forması giyecek..

Haberi ilk aldığımda hala nasıl tepkisiz kaldığımı çözemedim, sanırım takımdaki sakatlıklar, özellikle çok şeyler beklediğimiz adamların sakatlanması ve bunların göz göre göre olması beni Simao transferine tepkisiz bıraktı.. Aradan bir gün geçtikten sonra daha yeni yeni olayın ciddiyetini ve heyecanını hissetmeye başladım. İki yıldan beri sağ açığa bir transfer istediğimizi söylemekten dilimizde tüy kalmamıştı, hatta Fernandes transferinden sonra ben açıkçası ümidimi kesmiştim. Üstüne Almeida transferi konuşulmaya başlanınca zaten biten ümitlerim yerini iyice boşvermişliğe bırakmıştı, transfer dönemi başlamadan biz transferi bitirdik derken üstüne Simao transferi beni hem sevindirdi hem karamsarlığa itti, tabi bu hislerim transferin üstünden bir gün geçtikten sonra oluşmaya başladı.

Peki Simao gibi bir adam geliyor da ben neden karamsarlığa düşüyorum? Cevabı herkes biliyor, yabancı kontenjanı. Zaten dolu olan yabancı kontenjanımız Fernandes, Almeida, Simao ve sakalıktan dönecek olan Sivok'la beraber tadından yenmez hale geldi. Herkes Holosko'nun sakatlığından dolayı sözleşmesinin dondurulacağını konuşuyor, bizde nasıl olsa alıştık futbolcuları derin dondurucuya atmaya, daha önceden Delgado ve Sivok tecrübelerimiz mevcut, gerçi Delgado'nun sözleşmesini dondurduktan sonra ondan bir daha verim alamadık, umarım Sivok ve Holosko ile Deja Vu yaşamayız. Gönderilecek isimler arasında Fink, Zapo ve Ferrari'nin isimleri geçiyor, umarım Tabata'nın bu takımda fazlalık olduğunu ben gibi herkes görüyordur. Avrupa liginde başarı istiyorsak öncelikle sağlam bir tandemimiz olması gerekiyor, Sivok ve Ferrari'nin geçtiğimiz yıl ŞL'de kapanan Beşiktaş'ın oyununda birer yıldız statüsüne nasıl çıktığını hala çok net hatırlıyoruz. Üstüne Toraman'ın tansiyonu yüksek uluslararası maçlarda çok da iyi bir karnesi maalesef bulunmuyor, Ersan her şeye rağmen tecrübesiz.. Ferrrari bu takımda Avrupa Ligi için muhakkak kalmalı, ligde +2'nin +2'si olarak da kullanılabilir ve hiç de sorun çıkartmaz... Galatasaray'ın Meira'yı satıp olası bir UEFA kupasından olduğunu unutmayalım..

Şimdi gelelim Simao transferinin beni neden sevindirdiğine. Öncelikle bu takımın eksikliğini en çok çektiği bölge sağ açık mevkisiydi, Quaresma sakatlandıktan sonra kadroda kanat oyuncusuna benzeyen bir adamın olmaması bizim şuan liderin 12 puan gerisinde olmamıza en büyük etken. Üstüne ikinci yarıya tamamen hazır dönecek bir Q7 ile takıma katılan Simao'nun sağ ve sol kanadı değişimli bir şekilde kullandığını hayal ettiğinizde tahmin ediyorum ikinci devrenin hemen gelmesini istiyorsunuz. Bu iki kanat oyuncusu Avrupanın çoğu dev takımının ağzını sulandıracak adamlar, Beşiktaş adına hücumda müthiş gol silahı. Simao öncelikle bir sağ kanat oyuncusu fakat tek özelliği bu değil, özellikle Atletico Madrid'de sağ kanattan kurduğu hücum aksiyonları, frikik vuruşlarından kaleciyi ters köşeye yatıracak kadar etkili duran toplar kullanması, Guti kadar olmasa da inceci olması, bu özelliklerin üstüne müthiş süratli olup, orta sahadan aldığı topları mükemmel driblinglerle rakip ceza sahasına kadar getirip arkadaşlarına servis etmesi yada en az ortalama bir forvet kadar bitirici vuruşlarıyla pozisyonu kendi bitirmesi onu çoğu kanat oyuncusundan ayrı özel bir sınıfa koyuyor.
Simao Sabrosa Barcelona'da forma giyerken o dönem Real Madrid'in İspanya'da ve Dünyada esas adam olması, sonrasında Porto'yu elinin tersiyle itip Portekiz'in Kara Kartalları olan Benficayı tercih etmesi, yıllarca orada Portoya kafa tutması, sonrasında Barcelona'nın Real Madrid'den hükümdarlığı aldığı yıllarda onun bu sefer Madrid'in öteki yakasına gidip yine fiyakalı Madrid'e muhalefet yapıp, şımarık zengin çocuklarının rahatını bozması benim için Simao'nun ''sevilecek topçular'' kontenjanına girmesi için yeterli sebep, O artık Fenerbahçe ve Galatasaray'ın sözde forse ettiği İstanbul'da yine bir ''diğer'' büyük olarak kabul edilen Beşiktaş'ta forma giyecek, O yine fiyaka satmak için değil bozmak için çalım atacak, sağdan son çizgiye inecek, ortasını o kadife ayaklarıyla kesecek. Simao futbol hayatı boyunca yaptığını yine burada Beşitaş'la, bizimle yapmaya devam edecek...

Almeida gibi hava toplarına hakim,fiziği güçlü, süper ligde ''kazma'' stoperlerle boğuşabilecek bir forvet transferi ile Simao skora daha fazla katkı yapacaktır. Tabii Fernandes transferinide unutmamak lazım, Schuster'in şuan Fernandes'i nerede kullanacağı en çok merak edilen konu, defansif özellikleri güçlü olan bir isim fakat aynı şekilde topla münasebeti ligimiz ortalamasına göre ''iyi'' derecede, aynı zamanda süratli ve uzayıp gidebilen bir oyuncu olması Fernandes'in Simao ile sağ kanadı arkalı önlü beraber kullanmasına bile neden olabilir, aynı zamanda stoper olarak oynayabildiğini biliyoruz ve orjinal bölgesi defansif orta saha. Tüm bu soru işaretlerinin ortadan kalkması için hazırlık maçlarını beklemek zorundayız.

UEFA'nın kurallarına göre Simao Atletico Madrid formasıyla Avrupa ligi maçlarına çıktığı için Beşiktaş forması altında bu sezon Avrupa maçlarına çıkamayacak. Bugün klübümüz yöneticilerinden bit zat transfer ettiğimiz 3 oyuncununda Avrupa liginde forma giyebileceğini açıkladı, o açıklamayı hangi kafayla yaptı bilmiyorum ama kurallar çok açık. Şayet Beşiktaş Simao'yu Avrupada oynatmak için aldıysa bu transfer yönetim içinde bir skandalla sonuçlanabilir. Bizim açımızdan da durum gayet vahim, Klubümüzün Hukuk Danışmanlarının şimdiye kadar sayısız potlar kırdığını, hatalar yaptıklarını biliyoruz, artık onlara alıştık, ama bu demek değil ki bu adamlar ''işlerini'' bu kadar lakayt bir şekilde yapacaklar, milyonlar önüne çıkıp saçma sapan, bilgisiz, donanımsız konuşup insanların önünde kendilerini ve dolaylı olarak Beşiktaş camiasını küçük düşürecekler. Normal bir klüpte sadece bu eylem bile o yöneticinin klüpten ihracı için yeterli bir sebep ama burada işler
o kadar profesyonel işlemiyor, biz sadece insanlarla dalga geçip önümüzdeki yeni makara fırsatlarını değerlendiriyoruz..
Devre arasında 3 transfer yaptık daha ne kadar bonservis bedeli ödedik, kimlere ne kadar maaş vereceğiz belli değil, aa pardon unuttum transferler daha borsaya bildirilmedi, henüz görüşmeler devam ediyor...

Beşiktaş ikinci yarıya flaş transferlerle çok iddialı girecek, girmek zorunda, bu kadro kağıt üzerinde ligin ''açık ara'' en iyi kadrosu. Bu kağıt üzerindeki gerçekleri sahaya yansıtmakta Schuster'in ve futbolcuların görevi, Ligde en azından 2. olunup ŞL için elemelere gidilmeli, aksi halde Beşiktaş için bu yolun sonu hiç iyi değil.. Daha elimizden 3 yabancı oyuncu çıkartacağız, bu isimleri de tok satıcı olarak satamayacağımız için bu futbolcuları kiralık göndermek en iyi seçenek gibi duruyor.

Q7, Guti, Simao, Almeida hücum hattı çok fantastik duruyor, eminim ikinci yarı çok fantastik goller izleyeceğiz, tabii bu 4 isim takım savunmasına ne kadar yardımcı olur orası çok da muamma değil... Yediğimizden fazla attığımız sürece sorun yok, sanırım Schuster'in sezon başında denediği hücum futbol bu sefer bangır bangır geliyor, iyi seyirler herkese.

Sahalarda Görmek istemediğimiz Hareketler


Bünyaminden böyle bir çılgınlık bekliyorum:)

Biraz da Gülelim

12 Aralık 2010 Pazar

Kondisyonerimiz Carlos!

Bir takim dusunun sezon basinda dunyaca unlu bir teknik adami takimin basina getirme basarisini gosteriyor, daha sonra oradan aldigi ruzgarla 2 tane dunya yildizi futbolcuyu da renklerine katmayi basariyor. Hedef her sezon oldugu gibi ligde sampiyonluk. Yoneticiler cikip acik acik soylemeselerde fisilti gazetesi Baskanin avrupada da basari istedigini soyluyor. Ama bu takimin kondisyoneri stajyer kariyerine sahip bir adam.
Carlos Cascallana'dan bahsediyoruz, bu arkadas Fenerbahce'yi calistirmadan once Atletico Madrid'in "altyapisinda" gorevli bir arkadasmis, Aragones Ispanya'dan Fenerbahce'ye gelirken yaninda Ispanya Milli takiminin kondisyonerini getiremedigi icin bu arkadasa is teklifinde bulunmus, Carlos'da aptal degil, adam Altyapi kondisyonerliginden Sampiyonlar ligi seviyesinde bir takimin kondisyon hocaligina yukselecek, hemen kabul etmis teklifi. Iste burada kluplerimizin ne kadar profesyonel, gazetecilerimizin ne kadar arastirmaci oldugunu goruyoruz, herkes Aragonesin yaninda getirdigi ekibi Ispanya'yi sampiyon yapmis ekip olarak goruyor, kabul ediyordu, fakat isin asli oyle degildi, Carlos Cascallana denen adam hayatinda profesyonel bir A takimin kondisyon hocaligini yapmis birisi degildi, hayati boyunca Atletico Madridin altyapisinda gorev yapmis bir kondosyonerdi. Simdi burada isin cok teknigine girmek istemiyorum fakat kondisyon calismalarinda ozellikle adale gelistirme, esnetme, yumusatma gibi calismalarda genc oyuncularin calisma programi ile onlardan yasi biraz daha yuksek olan oyuncularin calisma programi arasinda buyuk farklar var. Carlos'un Fenerbahce kariyerine baktigimizda Emre, Josico, Maldonado, Deniz,Roberto Carlos, Alex' in bu adale sakatliklarindan duzenli bir sekilde sorun yasadigini goruyoruz. Bu saydigimiz isimler futbola yeni baslamis isimler degil ve hepsinin yasi o donemde otuza yakin veya uzeri seklinde...

Carlos'un Fenerbahce kariyeri cok basarili gecmedi. Daha sonra Aragones ile birlikte Ispanya'nin yolunu tuttular. Carlos Atletico'daki gorevine de geri donemedi cunku klup onun boslugunu coktan doldurmustu, ortada isssiz gucsuz bir yil dolasti ve Besiktas yani garibin dostu, ezilenin arkadasi, mazlumun dert ortagi Besiktas Schuster'e teklif goturunce bu Carlos nereden nasil ciktiysa Schuster'in yaninda ucak biletini ayirtmisti... Schuster ile hayatinda hic calismamis bir adam, Turkiye kariyeri calkantilarla, elestirilerle gecmis bir adam nasil oluyorduda Besiktas'ta calismak gibi bir mukafati tekrar kazaniyordu.. Carlos bir istikrar abidesi olarak tekrar isine dort elle sarildi ilk once klubun sezon basinda en cok umut bagladigi isim Quaresma darbe almadan kosarken arka adalesinden sakatlandi! Daha sonra ayni sekilde takimda alternatifsiz olan Guti hic bir darbe olmamasina ragmen arka adalesinden sakatlandi ve daha sonra sirasiyla Bobo, Aurelio, Ferrari, Tabata, Nihat ve Nobre adalelerinden sakatlanarak Carlos'un bu inanilmaz istikaririni gozler onune serdiler.
Sezon basinda kotu niyetli bir adami Besiktasin baskani yapsalar sanmiyorumki Besiktas'a Carlos kadar zarar verebilsin, inanilmaz bir sekilde takimin yarisi hemen hemen ayni donemde sakatlandilar ve bunlar sadece 6 ay icinde yasanan gelismeler, eger Carlos bu istikrari surdururse ki istikrarindan ve performasinda hic odun vermemis gecen iki senede, hatta Fenerbahce'de yaptiklarinin bizimkisinin yaninda lafi bile olmaz, Besiktas sezonu 4. bitirirse basaridir.
"Bir profesyonel takimin yonetimi nasil yanlis transfer yapar"in bu sene en guzel sekilde ornegini verdigimizi dusunuyorum. Takimin basina dunyaca unlu teknik direktor getiriyorsun tamam, Guti ve Quaresma gibi iki tane Turkiye standartlarinin cok uzerinde futbolcuyu makul fiyatla takima kazandiriyorsun tamam, bonservisi elinde olan ve gelecek vadeden futbolculari transfer ediyorsun, harika. Ama bir tane kondisyoner yuzunden ki kendisi zaten bu ulkede sabikali, yaptiklari ortada, O adama takimi emanet ediyorsun, ve sonuclar onumuzde. Ben yonetime neden isyan ediyorum, cunku hic sanmiyorumki Schuster Carlos'u daha onceden tanisin ve onunla calismak istedigi belirtsin. Muhtemelen bizim zeki yoneticilerimizden birisi Carlos'u Schuster'e onerdi ve Schuster bakti Fenerbahce tecrubesi var ligi taniyor, olur dedi.. Devre arasinda hic vakit kaybetmeden Carlos'un ekonomik ucak bileti ayirtilmali, zaten Besiktas'a pahaliya maloldu bir de first class ucmayiversin.
Yonetim oldu ki Carlos'u devre arasinda gondermedi, hic buraya gelip Schuster'i, Futbolculari elestirmeyecegim, bir yonetim bu kadar kor, aciz, basiretsiz, islevsiz olamaz. Eger takimin bir yerinde kangren varsa orasini kesip aticaksin yoksa simdi oldugu gibi o kangren yavas yavas vucuda yayilir once elleri, sonra kollari daha sonra tum vucudu ele gecirir. Adios Amigos.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Guti Hernandez

Milyon Dolarlarin dondugu bir sektorede bir takimin hakkini, emegini, belkide 20 milyon eurosunu elinden almak bu kadar kolayken tartisilan sey hakemin egosu, basiretsizligi, vizyonsuzlugu degil Guti'nin Noel tatiline gitmek icin yaptigi Hollywood filmlerine tas cikartacak komplosu. Besiktas sezon sonu sampiyonlugu 3 puanla kaybederse elbette bu mac hatirlanmayacak bile, hatirlanirsa da Guti'nin amatorlugu ile hatirlanacak. Bu Hakem bozuntusunun baska dunya ulkesinde verdigi bu kirmizi karta insanlar isyan etmez bir yerleriyle guler, ama biz o kadar hos gorulu insanlar degiliz, gecen hafta benzer bir hareketle Volkan atildiginda konuyla ilgili fazla konusmamistim, sonucta konusanlar oldu kimisi dogru karar dedi kimisi yanlis.. Evet bal gibi de yanlisti, bu kuralin tek amaci hakemi saha icerisinde asagilayan, hakaret eden, asiri derecede protesto eden, amaci taraftarlari galeyana getirmek olan futbolculari cezalandirmak, ama sen bizim vizyonsuz, beyinsiz, takdir hakkini kullanmaktan aciz, ezberci bir sistemle cocuklugundan beri beygir ati gibi yetistirilen Turk hakemine bu kurali iyi anlatamamissan, onlara gerekli bilgi ve donanimi, guveni asiliyamamissan ben neyleyim boyle futbolu, zevki, hobiyi, yahu adam elini kaldirirken gulumseyerek kaldirdi aklina sonra jeton dustu, ahh yandik diye, cunku adam 6 ayda cozdu olayi ama sonucta bu bir reflekstir.. Simdi sen kalkip MHK'yi elestirmeyeceksen, Futbol federasyonunun eksiklerini yuzune vurmayacaksan, hakemlerin zeka seviyelerini ortaya dokmeyeceksen nasil ortalikta Besiktas'liyim diye dolasacaksin... Biz sene sonunda sampiyonlugu gectim ikinciligi 2-3 puanla kacirirsak ne olacak, Bunyamin Gezer'in vicdani sizlayacak mi? Elbette hayir, o gidecek komiserlerine Guti'yi ne kadar geri zekalica attigini gerine gerine anlatacak.. Hala cikmissin, Guti gozumuzden dustu, ulan Guti o kirmizi karti 90+5 te de gormeyi biliyor, Guti sakat sakat oynarken en buyuk, aslan, kaplan elini 1 saniye yanlislikla kaldirip geri zekalilar yuzunden atilinca hain.. Bir birakin Allah askina.

10 Aralık 2010 Cuma

Eskişehirspor-Beşiktaş


*Öncelikle 17 kişilik maç kadrosuyla deplasmana gitmek ayıptır..
*Giden kadrodan çıkabilecek en makul 11 sahadaydı..
*Kötü başladığımız maçta tam dengeyi kurduk derken Guti sorumsuzca iki kart gördü, bir hafta içinde ikinci kez elmaya kurt düşürdü..
*Guti ile Quaresma aynı maçta kaç defa bir arada oynayabildiler çok merak ediyorum,haftaya Q7 var Guti yok..
*Ernst ne zamandır kendisinden beklediğim 'yorgunum' demecini, bugün sahadaki performansıyla verdi.. Nispeten alternatifi bol olan bu bölgede Ernst'i dinlendirmek adına en bir iki maçta rotasyon yapılmalıydı diye düşünüyorum..
*Necip bugün üzdü beni, bildiğimiz Necip değildi..
*Cenk ve Ersan maç berabere devam ederken oyuna tutunmamızı sağladılar fakat ne yazık ki yeterli olmadı..
*Erhan değişikliğine hiç girmek istemiyorum..Hoca sanırım Toraman'ın sağ bek oynayabildiğini bilmiyor..
*En azından ilk golü yedikten sonra Tabata'nın girmesini bekledim,nafile beklemişim..
*Toraman son haftalara nazaran iyiydi,bugünkü iki çıkışı geçtiğimiz yılları anımsattı bana..
*Muhtemel bir Sezer-Fatih takası çok faydalı olacaktır..
*Liderin İbb deplasmanına gittiği şu haftada kaybetmek oldukça kötü oldu..
*Klişe; önümüzdeki maçlara bakacağız..

Mühendis Oktay


"Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor!" değil; insan insana ulaşır, sen iste yeter ki.Uzaklarda olanların vekaleti yüreğimizde, birimiz binlercemiz olup, sokağa, hayatın gerçek dokunuşuna verelim kendimizi....Biz, bizden bildiğimiz biri için, bir Beşiktaş’lı kardeşimiz için, tribünümüzün şehidi Beşiktaşlı Mühendis Oktay için kabri başında biraraya gelelim.Atkısını yine boynuna sarsın diye, boynumuzda, asla ödeyemeyeceğimizi bildiğimiz bir borcu taşır gibi taşıdığımız atkılarımızla, O’nu O’nunla analım.Siyah ve beyaz kadar duru bir samimiyetle, yanı başında, birlikte, hep birlikte olalım.Çekilen futbol fikstürü olmasın bize O’nu anımsatan.Takvimler bizi yanıltmadan, Beşiktaş kardeşliğini, ahde vefayı bir doksan dakikanın içine hapsetmeden…Hayatın karşısında çaresiz bırakılsak da, O’nun suretini bir dost, bir arkadaş gibi, bir abi, bir kardeş gibi görerek, yaşayarak, hissederek, nefesi bizde, biz Beşiktaşlılarda devam etsin diye, yanı başında, birlikte, hep birlikte olalım.Bir daha bu acılar yaşanmasın.Çünkü, ardımıza düşer bu acılar. Peşimizden çocukluğumuzun sofrada bırakılmış lokması gibi ağlaya ağlaya gelir.İNSANLIK ÖĞRETİYORUZ...Sanıyorlar ki "ders vermeye" bileniyoruz Yanılıyorlar...DERS ÇIKARIYORUZ.. ALMAK İSTEYENE SİZDE BUYRUN DİYORUZ...İYİ İNSAN OLUNMADAN İYİ BEŞİKTAŞLI OLUNMAZ !Bütün Beşiktaş’lılara çağrımızdır;12 Aralık 2010 Pazar günü saat 12:00 de Kazan'ın yanında buluşup, Nakkaştepe Mezarlığına beraberce hareket edeceğiz. Mühendis Oktay’ımızı kabri başında anacağız.

Münferit gelecek arkadaşlar için ulaşım:
Mezarlık Kuzguncuk sahil yolunda.... Ulaşım en kolay Üsküdardan sağlanır... Üsküdara motorla gelecekler için, motorlardan iner inmez iskelenin hemen önünde Üsküdar-Çengelköy ve Üsküdar-Beylerbeyi minibüsleri bulunmaktadır... Bu 2 hat minibüsleride mezarlığın önünden geçer... İneceğimiz durak Kuzguncuk Astsubay Okulu durağı... Ayrıca iskelenin karşısından kalkan bütün İETT otobüsleri bu duraktan geçer... Kadıköyden gelecekler için 14M-Kadıköy-Kavacık ve 15F- Kadıköy-Ortaçeşme otobüslerine binip, Beylerbeyi'nde inmek ve Üsküdar yönüne giden otobüslere veya minibüslere binip Astsubay Okulu durağında inmek gerekir.

SONBARiKAT

Let's Kick It!

Say No To...