21 Aralık 2011 Çarşamba

Ne zaman geliyor, ya da niye gelmiyor?



Federasyonun resmi sitesinde de görsel olarak belirtildiği üzere ve forma kolleksiyoncularını da çok heyecanlandıracak bir şekilde sezon öncesi bu seneki formalarımızdan birininde kırmızı renkte olacağı, yedekten dahi olsa belirtilmişti. Geçtiğimiz sene yedek olarak tasarlanan gri yada daha doşru tabirle gümüş renkli formanın devre arası transferleri ile resmi olarak satışa sunulduşu ve ilk olarak Bucaspor maçı ile görücüye çıkarak oldukça da beğenildigini gözönüne alırsak, acaba yeni bir devre arası transferi ile de bu formanın bir nevi lansman tarzında bir tanıtımı yapılacak mı sorusu akıllara gelmiyor da değil.

Diğer yandan son bir iki gündür sosyal medya araçlarında şu an popülaritesi bir hayli yükselmiş olan Twitter ortamında bu konuyu yakından takip edenlerin bu formanın bu sene yine çıkmayacağı haberlerini paylaştıkları da görülmeye başlandı. Kesin bir kaynak yada bilgiye şu satırları yazarken ulaşamasamda çok yakında bu konuda daha kesin bir bilgi belkide bu postun altındaki yorum kısımlarında okuyucular sayesinde yerini alabilir diye düşünüyorum.

Şu kaos ortamında devre arası transferi pek olacak gibi gözükmesede, belki Alves'in sağ bacağının da sol bacağı gibi bir kaç milyon euroya alınması ile bu formanın tanıtımı yapılıp biz forma severlere tatlı bir sürprizde yapılabilinir.

Öte yandan kifayetsiz, beceriksiz ve pazarlama anlayışının sıfır olduğu içerdiği ürünlerin kalitesinden belli olan Kartal Yuvalarının ve idarecilerinin durumuda göz önündeyken, klübe maddi açıdan yarar getirebilecek böyle bir adımı atmayacaklarına dair çok kuvvetli şüphelerim bulunmakta. Özellikle yeni yıl arefesinde herkesin sevdiceğine bir hediye almak için sağa sola bakındığı şu ortamda yeni yıl sonrası çıkarılacak bir ürünün satış planlamasıda ne derecede başarılı olur, o da bir muamma olarak devam etmekte.

Sanırım yönetim şu ana kadar satışı belkide kolleksiyoncular dışında hiç olmayan ve tamamı ellerinde kalan tarihteki en rezil şekilde dizayn edilmiş çubuklu formaları satabilmek için son bir iki maçtır bu formalarla takımı sahaya sürsede, kötü malın yine satılamayacağını anlaması daha ne kadar yıl alacak pek de merak uyandırıyor.

Bir iki ay kadar önce bir internet sitesinde kırmızı formanın korsan ürününün boy boy satıldığını da göz önüne alırsak, yönetimin yine bu konuda her sezon olduğu gibi sınıfta kaldığınıda söyleyebiliriz sanırım.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Aradaki 7 Farkı Bulun!



7 farktan fazla fark olduğu bariz aslında, geçen sezonla ve bu sezon futbolcuların kondisyonu arasında siyahla beyaz kadar fark var.. O günlerde de bir yazı yazmıştım Carlos Cascallana hakkında, kendisinin Atletico Madrid'in Paf takımının kondisyoneri olduğundan bahsetmiştik, zaten aşağıda linkini vereceğim röportajında da resmi olarak 2. seviye bir kondisyoner olduğunu belirtiyor.. Teknik direktörün en "alasını" getiren yönetim, cebinden bir kaç bin dolar daha fazla eksilmesin diye zaten gereği olmayan 1. sınıf kondisyoneri gerek görmemişti ki geçen sezonki maç trafiğiyle bu sezonun arasında da dağlar kadar fark var ya neyse ben size Roland Koch'un ve Carlos Cascallana'nin Beşiktaşın başındayken verdikleri röportajlardan birer pasaj vereyim, fark açık ve net.

Soru: Babanın uzmanlığı ile ilgili bir şey sorayım. Türkiye'deki futbolcuların fiziksel özellikleri hakkında ne düşünüyorsun? 70'den sonra yorulmaya başlıyor çoğu. Haftada 3 maç yapmaktan şikayet edenler var. Bence yeterli değiller. (röportajın linki için)

Cascallana cevap:
Türkiye'de futbol bir din! Şaka yapmıyorum. Her ülkede futbol sevilir ama Türkiye'de farklı. Bununla birlikte, futbolcular da işlerine aşık. Birinci dakikadan itibaren deliler gibi koşmaya başlıyorlar. Tüm maç böyle oluyor, ancak böyle olmamalı. Futbolcu gerektiğinde koşmalı, böyle olmazsa 70'den sonra pozisyonunda sabit kalmaya başlıyor.



Koch: Öyle bir takım olmalı ki iyi durumlarından dolayı hangi futbolcuyu oynatalım diye düşünmeliyiz. Bu noktada rekabet en önemli silahımız olacak. Testleri bunun için yapıyoruz. Futbolcuları takım olarak değil bireysel olarak ölçüyoruz. Örneğin bazı oyuncular hız testinde ilk 10 metre iyi son 25'te yavaş. Onu geliştirmemiz gerek. Bazı oyuncular sağa dönerken hızlılar ama sola dönüşte yavaşlar. O zaman defans oyuncusuysanız ve sola dönüşte ağırsanız oraya çalışmanız gerek. Bunları hepsinin seviyesini geliştirmek için yapıyoruz. (röportajın linki için)

12 Aralık 2011 Pazartesi

Sınav Başladı


Beşiktaş yönetiminin en büyük sınavlarından birisi şimdi başlıyor.. Hoş şimdiye kadar hiç bir sınavı geçememiş bir yönetim topluluğundan bahsediyoruz, gelecek için hiç ümitli değilim.. Tayfur hoca hiç olmaması gerektiği yerden çıktı ve seyir yasağı kalktı ki yönetimin sınavı işte burada başlıyor..

Stoke maçı öncesi hiç olmaması gereken şey oldu, bütün futbolcular bu haberi gördü, Carvalhal'in emanetçi olduğu zaten biliniyor, Beşiktaş yönetimi ilk günden bugüne kadar her fırsatta Tayfur hocanın takımın esas patronu olduğunu dillendirdi, medyamız Carvalhal'e selam vermeden Tayfur hoca dedi, Carvalhal her defasında Tayfur hocaya samimiyetle iyi dileklerini iletti.. Yorumcular Carvalhal'in bu tutumundan dolayı mest oldu vs..

Ya şimdi? Beşiktaş ligde zirvenin ortaklarından birisi, Stoke maçı kazasız bir şekilde atlatılırsa Avrupada da yola devam edilecek ki bu saatten sonra o iş çok zor.. Futbolcular da bizim gibi insan, bu maçtan çok geleceklerinin ne olacağıyla ilgili daha çok düşünecekler.. Yönetim bu konu hakkında derhal bir karar almalı kesinlikle ve kesinlikle Stoke maçını beklememeli, ya Tayfur hoca takımdaki görevine derhal getirilecek ki bana göre bu intiharımız olur, ya da Tayfur hocanın dinlenmesi gerektiğini belirtip Cartalete'nin önerdiği gibi Başkanımız Tayfur hocaya aynı Ibrahim Uzülmez'e yaptığı gibi bir seromoni düzenleyip koluna kaptanlık bandını takıp sezon sonunda görüşelim diyecek, aksi takdirde bu bulanık suda onumuzu görmemiz çok zor..

Medyaya da burada çok iş düşüyor, kuyu kazıcılarıyla nam salmış bir medyamız var.. Ilk kötü sonuçta "yani Tayfur hoca onu öyle yapmazdı, ama yine de bilemiyorum" denildiği an bu olay bitmiştir, Carvalhal'in ipi çekilmiştir..

Taraftara düşen görev belli, Tayfur'a destek çıkılacak, Carvalhal ezdirilmeyecek, bir taraf yüceltilirken diğer taraf unutulmayacak..

Carvalhal ne yapıyordur şimdi?

9 Aralık 2011 Cuma

Dans et Şampiyon


Dünkü postta maçtan önce skor adına karamsar olduğumu yazmıştım, nedenine gelince son haftalarda iyi oynayan bir Beşiktaş'ın sahada oluşu, son dakikalarda dahi galibiyet gollerinin atılması, futbolcuların yükselen performansı ve zirveye ortak oluşumuzdu.. Her Beşiktaşlı bilir ki bizim takım bu şekilde gidiyorsa ya bir terslik çıkacak ya da şampiyon olunacak, ortası yok.. Ilk devrenin son 3 haftasına baktığımızda rakiplerimize nazaran daha kolay bir fikstürümüz var. Vardı.. Hatta rakiplerin maçlarında çıkacak sonuçlara göre 3-4 puan farkla liderlik koltuğuna dahi oturabilirdik.. Neden geçmiş zaman kullanıyorum?

Her zaman eleştirilir hakemler, ya bir düdük çalmazlar, ya çifte standart uygularlar, eyyamcılık yaparlar, gözünün önünde olanları görmezler vs.. Bülent Yıldırım dün ilk yarı boyunca Manisasporlu oyuncuların sertliğine göz yumdu, Fernandes suratına aldığı darbeden sonra kendini yere atmayınca sarı kartına dahi baş vurmadı, çünkü Fernandes'in kendisini acılar içinde yere atması gerekiyordu, bir Türk tabiri olan "delikanlılık" yaparsan o kart çıkmaz bizde! Yerde kıvranacaksın ki hakedilen kırmızı kart çıksın..

Yıldızları koruyun diyor Uefa, Fifa.. Arkadan yapılan müdahalelere taviz vermeyin kartlarınıza başvurun diyor. Yıldız oyuncuları oynatmamaya yönelik faullere müsamaha göstermeyin diyor ama biz de bu böyle mi?

Türkiyede kaç tane yıldız oyuncu var? Az, bir elin parmaklarını geçmez.. Yıldız olanlar da maç içinde özellikle ilk yarı boyunca sistematik bir şekilde dayak yiyor.. Adam biliyor ki ilk yarı tekme tokat serbest vurmak.. Bülent Yıldırım dün yakın çekimde hem vücut diliyle hem de ağız ifadesiyle Hilbert'e arkadan tabanla giren Manisalı oyuncuya "3 oldu bir daha olursa sarı kart vereceğim" diyor.. Neden? Çünkü hem ilk yarı, hem Hilbert pozisyonda sakatlanmamış, acılar içerisinde kıvranmamış, skor Beşiktaş'ın lehine, şimdi adamı atıp maçın heyecanını adrenalini almak hakemin hakkı mi? Adam arkadan topa bile vurmadan direk aşil tendonuna giriyorsa o adamı atmak senin hakkın, en azından sarı kart vermek hakkın..

O pozisyondan hemen sonra bu sefer maç boyunca dayak yiyen, Türkiye'nin en kariyerli ve yeteneklisi hali hazırda en formda oyuncusu Quaresma'ya arkadaş öyle bir giriyorki sorma, tırın altına kaçan topu almak isteyen ilkokul talebesi gibi, önce Quaresma'yı biçiyor ve ayakları yerden kesilen Quaresma'nın önündeki topa güç bela dokunuyor, "dokunmasa faul, dokunursa devam" edileceğini biliyor çünkü, adam artık işinin ehli olmuş.. Ne oluyor Quaresma'ya? 1 Ya Yok, kırmızı kartı geçtim pozisyonda faul yok! Devam edin oynayın diyor hakem, bir de elini sallıyor yok bir şey diye.. Daha ne olsun? ölsün mü adam?

Dedim ya karamsardım diye, yanılmamışız.. Quaresma'nın kariyerinde 3 maçta arka arkaya 4 gol attığı bir sezon daha yok, hatta Porto'da coştuğu yıllarda defansa gelip gölge savunması da olsa geri geldiği yok.. Attığı goller "trash time" da değil, hepsi 3 puan kazandıran goller, son 10 günde attığı 3 gol yıllarca jeneriklerimizde olan goller değil.. 35 yaşında da değil bu adam 28 yaşında Zirvesini Oynuyor Bu Sezon.. Oynatırlarsa tabi.. Stoke maçında yok, o yarmaların olduğu takıma karşı en büyük silahımız olacaktı, çünkü fizik fiziğe çarpışmada bilzeri nakavt edicekleri ayan beyan ortada, takımın onun kadife ayaklarına ihtiyacı vardı, sağolsunlar onu da harcadılar..

Rakip takımlara çıkartılmayan kartları, yapılan kıyakları saymayacağım, ne de olsa şike sürecini görüyoruz, adam diyor ki "şike yapmış işte ağabey öldürelim mi? sonuna kadar arkasındayız" hatta izin verseler yanlarında yatmaya hazır olsan duayenler bile var.. Biz niye sevdik bu takımı? Sanırsam karamsarlık yönünde hiç bir zaman bizi yanıltmadığı için.. Güzel top oynamamıza bile izin verilmediği için.. Bıraktığın yerden devam etmen dileğiyle, Dans et Şampiyon!

Bu ayaklar kimin?



Manisa maçının seremonisinde gözüme takıldı bir an. Tamam dost başa düşman ayağa bakar derler biliyorum ama bu kadarda dikkat çekici şekilde bir renk cümbüşü olursa ister istemez insanın gözü kayıveriyor işte.

Eskiden tek renkte olan kramponların yerini bir ara beyaz, bir arada kırmızı kramponlar almıştı derken, resmen ebemkuşağı gibi bir diziliş var şurada.

Tamam, tamam, herşeyi hallettikte bir bununla mı uğrasacağız şimdi diyenleriniz olabilir, ben sadece öylesine bir dikkat çekmek istedim o kadar. Yoksa erkek adam renkli takım tutmaz ya hani, acaba renkli krampon da giymez mi sorusu akla gelmiyor değil.

Renkli demişken, kırmızı formalarımızı sabırsızlıkla bekliyorum. Uzun kollusu olup arkasına 13 numara ve Hilbert yazdıracağım direk...

Beşiktaş-Manisaspor Maç Değerlendirmesi


Quaresma dışında ilk 11'e baktığımızda gördüğümüz şey dengeli bir kadroydu, bunların üstüne Fernandes ve Quaresma'nın takımla beraber topun arkasına geçmesiyle az pozisyon veren bir Beşiktaş vardı sahada.. Uzun zaman sonra Rüştü eldivenleri devraldı, bunda Cenk'in "Beşiktaş kanseri"ne sebebiyet veren performansı etkili oldu, karar bana göre yanlış değil, Fevzi'de ve Hakan'da yapılan gereksiz ısrar oyuncuların Beşiktaş kariyerlerini erken bitirmesine neden olmuştu, şimdi cenk otursun ve yaptığı basit hatalardan ders çıkarsın zaten gelecek sezonun ardından eldivenler uzun bir süre onda olacak..

Dün beklediğim Galatasaray galibiyeti gelince biraz karamsardım bugünkü maçtan, sonuçta Beşiktaş avantajlı duruma geçmişti ve tecrübelerimiz Beşiktaş'ın bu avantajı tersine çevireceğini söylüyordu.. Ilginç bir şekilde olmadı. Aksine Beşiktaş ilk yarı istediği gibi oynadı, kalesinde pozisyona benzer bir şey vermedi üstüne Quaresma'nın klas frikiği ve Mustafa Pektemek'in Torres vari golü geldi.. Mustafa için bu gol kırılma noktasıydı açıkçası.. Son haftalarda Almeida'da ısrar eden CC. gelen baskılara dayanamayıp Mustafa ile çıktı maça, Mustafanın golü yoktan var etmesiyle CC. gelen baskıların nedenini anlamıştır umarım.. Bana göre Almeida'ya atılan topların yarısı kadar pas atılmadı lakin Mustafa ekmeğini taştan da çıkartabileceğini gösterdi, 40 metre dribling ve vücut çalımından sonra yakın direğe o sertlikte bir şut çıkartabilmek için sağlam baldırlar lazım..

Ikinci yarı zorunlu olarak Quaresma-Holosko değişikliği yapıldı ve maç aslında oracıkta bitmişti.. Elde Veli, Mustafa, Holosko gibi hem dikine çabuk gidebilecek hem de defansif işi kotarabilecek adamlar vardı. Skorun 2-0 olmasıyla hem topun arkasına ailece geçilmeye hem de kapılan toplarda kaleye evelemeden gitmeye gerek vardı.. Sanırım Necip'in yaptığı pres kornere sebebiyet verdi Fernandes dönen topta Sivok'un ağzının içine kesince "Heading"i Almeida'ya nazaran koyu mavi olan Sivok darbeli bir kafayla topu çatala gönderdi ve maçın kanserejon etkisini başlamadan bitirdi..

Yediğimiz golde Necip Sivok'u bozdu, ortayı boşalttı, Rüştü boşa çıktı, Egemen izledi ve arka arkaya gelen bireysel hatalar golü getirdi fakat bu golden sonra Manisa hiç etkili gelemedi, Mustafa çıktı Almeida girdi.. Almeida diğer maçlara nazaran biraz daha top tutabildi, bunda yorulmuş Manisa savunmasının da etkisi vardı.. Holosko ikinci yarının başından beri beklediği pozisyonu buldu 50 metre dribling sonrası kalbimizi kazanacak pası verdi, Fernandes topa yetişemese arkada Almeida vardı lafın kısası 18 içinde 3 Besiktaşlı iki Manisalı vardı.. Fernandes'in vuruşunda top zor da olsa içeri düşmeye karar verdi.. Uzun bir süre sonra son 10 dakikaya koltuğa gerilerek maç izleyecektik.. Sezon başında beri skor üstünlüğünü ele geçirdiğimiz maçlarda bulduğumuz kontraları bir türlü gole çeviremiyorduk, bugün hem Mustafa'nın hem Fernandes'in golleri bu yaraya derman oldu..

3 gün sonra IBB maçı var, Abdullah hoca sonrası bocalamaya başlayan Belediyeyi yenip Trabzonspor-Galtasaray, Bursaspor - Fenerbahçe maçları sonucu sonrası liderlik koltuğuna oturma şansımız bir hayli fazla. Ilk devreyi lider bitirirsek "2008 Ernst etkisi" yapabilecek bir ortasaha ile bu takım play off un olduğu sezonu avantajına çevirebilir.. Ama önce şu IBB'yi bir geçelim :)

8 Aralık 2011 Perşembe

Yılın Ödülleri

Bu sene sonunda ligde gol krallığı, yılın futbolcusu ve fair play ödülleri dışında iki yeni ödül daha verilecekmiş. Bunlardan birincisi, en iyi balıklama dalarak atlama dalında, diğeride en iyi tekme savuran dalında olacakmış.

Geçen sene veilmeye başlansaydı, en iyi tekme savuran dalındaki ödülü kimseye kaptırmayacak olan Egemen Korkmaz, Trabzon deplasmanında Guti'ye yaptığı ödüllük hareketi bu sene pek yapacağa benzemiyor. Gelişmeleri takip ederek bekleyip göreceğiz.

En iyi balıklama dalarak atlama dalında ise bu sene açık ara farkla Eboue önde gidiyor. Böyle giderse ödülü kimseye kaptırmam diyen Eboue'yi zorlaması beklenen Alex ise bu yeni rakipten baya çekinmişe benziyor. Acaba bu sene ödül kime gidecek?




5 Aralık 2011 Pazartesi

Kısa Kısa


Aykut Kocaman ya da Fatih Terim'i tak maçlığına Beşiktaş'a hoca yapsan ve "hocam forvette kim oynasın?" diye sorsan tereddüt etmeksizin Almeida der ve son zamanlarda Carvalhal'in yaptığı gibi 90 dakika Almeida'yı oyundan çıkartmaz ki Beşiktaşın hücum çeşitliliği kör kurşun toplara kalsın..Almeida'ya her atılan top duvara çarpmış gibi geri dönsün. Beşiktaş'ı 10 kişi oynatsak, Almeida yerine de rakip takıma bir stoper eklesek ve o ekstra stopere Almeida'ya atıldığı kadar uzun top atsak adam en azından bir iki kere pas hatası yapar Beşiktaşa hızlı atak şansı verir ama bizimkisi hiç bir topa hareketlenmiyor, kendi elleriyle gösterdiği noktaya gitmiyor, rakibinden 4 metre önde olmasına rağmen 10 metrelik mesafede sollanıyor, ağzının içine yapılan ortalara ağız burun karışık vuruyor, takımın boyunu kısaltmak yerine devamlı ofsaytta eli belinde bekleyerek hem defansif anlamda hiç bir katkı yapmıyor hem de kapılan toplarda kontra atak şansını başlamadan bitiriyor, daha acı olan şey ise yedekte bekleyen Almeida'dan çok daha büyük şeyler vaadeden Mustafa'nın son 10 dakikaya kadar yüzüne bakılmaması. Daha da dramatik olan şey ise, aynı performansı Mustafa göstermiş olsa ilk yarı bitmeden tabelada "9 in 11 out" kalkacağını hem bizim hem de Mustafa'nın bilmesi ki adam "MaccabiQuaresma'ya" bağlasa bir dahaki hafta ilk 11 de yine Almeida arzı endam edecek.. Carlos hoca! yastığa başını çekirge gibi zıpladığın için rahat koyuyorsan sorun yok.


Cenk Güzel kardeşim! bu taraftar biliyor ki çok yeteneklisin, yasın daha çok genç ve önünde uzun yıllar var, bak Rüştü abine, baban yaşında adam hala seninle forma savaşı veriyor.. En güzel kaleci gösterişsiz kurtarış yapan kalecidir.. Çünkü iyi yer tutuyordur, acemi kaleciler gibi yanlış yerde durup imkansız kurtarışlara mahal vermiyordur.. 35 metreden gelen topa şutla beraber uçmuyordur, bunun defansı var, falsosu var, rüzgarı var top bir anda birine çarpar yön değistirir, öyle armuta bakar gibi bakarsın sonra.. Beşiktaşlı seni artık birinci kalecisi olarak benimsemiş durumda, bize artistik plonjonlar göstermek yerine güven ver.. Biz senin zaten çok yetenekli olduğunu Villareal maçından beri biliyoruz..

Ahmet hoca işine geldi mi mangalda kül bırakmıyorsun.. Delikanlılığın parmakla gösterilen en büyük şövalyesi oluyorsun.. Aslında seni kaale almamak gerekir ama bende haddinden fazla gastrit yapıyorsun.. Öncelikle geçen sezon sizler gibi koyun sürüsüne katılmayı reddetmiş Schuster'e yazdığın tehdit vari yazını okumak gerek.. Sonrasına bu sezon yaşanan Fatih Terim ve akreditasyon olayını ( 2:30 dan sonra) izlemek gerek.. Ahmet bey! buna da bir köşe yazısı bekliyorum senden, böyle hem tehdit içerecek hem de ilkokul çocuğu gibi şikayet vari bir köşe yazısı, hani içinden aşağılık kompleksi akan, faşistliğe kadar varanından, yerse..

Biz futbol denen güzel sporu (bizim için elbette güzel değil) süslemesini hiç bilmiyoruz.. Hiç bir zaman da öğrenemeyeceğiz.. Yayıncı kuruluş da, medya da, yöneticiler de bizi futboldan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, hayır anlamadığım taraftar futboldan elini ayağını çekerse ne yapacakları? Heralde kendileri çalıp kendileri oynayacaklar. O tribüne giden her taraftar benim gözümde birer kahramandır bu illeti hala sevebildikleri için.. Fatih Terimin akreditiasyonla ilgili olan aynı videoda (4:15 ten sonra) orada bir hayvan var.. Evet muhtemelen özel güvenlik görevlisi.. Hani canları sıkıldığında bizlere tekme tokat girişen, kendisini taraftarla aynı kefeye soktuğu için hayvandan beter davranan, her taraftarı sanki suç işlemeye gitmiş birer suçlu olarak bakan güvenlik görevlisi, tek amacı öyle ya da böyle Türkiye'nin en başarılı ve karizmatik Türk hocasıyla fotoğraf çektirmek isteyen bir kadın güvenlik görevlisine kameraların önünde şiddet uyguluyor.. Sistemin köpekliğini o kadar çok benimsemiş ki Fatih hoca dur yahu ne yapıyorsun diye sorunca gözlerini ancak 35 santim açıp " yassah kardeşim diyor", o an resmen nevri dönmüş durumda bu zavallı güvenlikcinin, kendisini kaybetmiş.. Neyse bayanlar fotoğrafı çektiriyor fakat çektirdiklerine bin pişman oluyorlar elbette, zoraki bir gülümseme ile uzaklaşıyorlar.. Korktuğum ve adım gibi emin olduğum tek bir şey var o da bu görüntülerden sonra o meslek aşkıyla yanıp tutuşan güvenlik görevlisi o hayvani davranışlarından ötürü ödüllendirilecek, o zavallı iki kız ise muhtemelen mesai sırasında sadece bir fotoğraf çekilmek istedikleri için işlerinden olacak.. Aferim lig Tv. o görüntüleri koyarak çok iyi iş başardın.. Hayır o görüntüyü koydun madem bunun ardından o hayvanı en ağır şekilde eleştir.. Neden ?

Maçta gözüme çarptı şu pankart.. Antalya'da boş boş dolaşmak yerine vatandaşı Ernst ve Hilbert'i izlemeye gelen alman bir turisti çevirip" aga şu pankart nedir sence" diye sorsan Türk mafya filmi olabileceğini, evde örgü örmekle meşgul annenize sorsanız Kurtlar vadisinin yeni versiyonunun tanıtımı falan zanneder heralde.. aslında güzel türkçemizde çok güzel bir deyim vardır, onu söylesek şu basiretsiz, vizyonu sıfır, akıldan mantıktan fersah fersah uzak yönetimi açıklar; "Sıçıp sıvamak".