9 Aralık 2011 Cuma

Dans et Şampiyon


Dünkü postta maçtan önce skor adına karamsar olduğumu yazmıştım, nedenine gelince son haftalarda iyi oynayan bir Beşiktaş'ın sahada oluşu, son dakikalarda dahi galibiyet gollerinin atılması, futbolcuların yükselen performansı ve zirveye ortak oluşumuzdu.. Her Beşiktaşlı bilir ki bizim takım bu şekilde gidiyorsa ya bir terslik çıkacak ya da şampiyon olunacak, ortası yok.. Ilk devrenin son 3 haftasına baktığımızda rakiplerimize nazaran daha kolay bir fikstürümüz var. Vardı.. Hatta rakiplerin maçlarında çıkacak sonuçlara göre 3-4 puan farkla liderlik koltuğuna dahi oturabilirdik.. Neden geçmiş zaman kullanıyorum?

Her zaman eleştirilir hakemler, ya bir düdük çalmazlar, ya çifte standart uygularlar, eyyamcılık yaparlar, gözünün önünde olanları görmezler vs.. Bülent Yıldırım dün ilk yarı boyunca Manisasporlu oyuncuların sertliğine göz yumdu, Fernandes suratına aldığı darbeden sonra kendini yere atmayınca sarı kartına dahi baş vurmadı, çünkü Fernandes'in kendisini acılar içinde yere atması gerekiyordu, bir Türk tabiri olan "delikanlılık" yaparsan o kart çıkmaz bizde! Yerde kıvranacaksın ki hakedilen kırmızı kart çıksın..

Yıldızları koruyun diyor Uefa, Fifa.. Arkadan yapılan müdahalelere taviz vermeyin kartlarınıza başvurun diyor. Yıldız oyuncuları oynatmamaya yönelik faullere müsamaha göstermeyin diyor ama biz de bu böyle mi?

Türkiyede kaç tane yıldız oyuncu var? Az, bir elin parmaklarını geçmez.. Yıldız olanlar da maç içinde özellikle ilk yarı boyunca sistematik bir şekilde dayak yiyor.. Adam biliyor ki ilk yarı tekme tokat serbest vurmak.. Bülent Yıldırım dün yakın çekimde hem vücut diliyle hem de ağız ifadesiyle Hilbert'e arkadan tabanla giren Manisalı oyuncuya "3 oldu bir daha olursa sarı kart vereceğim" diyor.. Neden? Çünkü hem ilk yarı, hem Hilbert pozisyonda sakatlanmamış, acılar içerisinde kıvranmamış, skor Beşiktaş'ın lehine, şimdi adamı atıp maçın heyecanını adrenalini almak hakemin hakkı mi? Adam arkadan topa bile vurmadan direk aşil tendonuna giriyorsa o adamı atmak senin hakkın, en azından sarı kart vermek hakkın..

O pozisyondan hemen sonra bu sefer maç boyunca dayak yiyen, Türkiye'nin en kariyerli ve yeteneklisi hali hazırda en formda oyuncusu Quaresma'ya arkadaş öyle bir giriyorki sorma, tırın altına kaçan topu almak isteyen ilkokul talebesi gibi, önce Quaresma'yı biçiyor ve ayakları yerden kesilen Quaresma'nın önündeki topa güç bela dokunuyor, "dokunmasa faul, dokunursa devam" edileceğini biliyor çünkü, adam artık işinin ehli olmuş.. Ne oluyor Quaresma'ya? 1 Ya Yok, kırmızı kartı geçtim pozisyonda faul yok! Devam edin oynayın diyor hakem, bir de elini sallıyor yok bir şey diye.. Daha ne olsun? ölsün mü adam?

Dedim ya karamsardım diye, yanılmamışız.. Quaresma'nın kariyerinde 3 maçta arka arkaya 4 gol attığı bir sezon daha yok, hatta Porto'da coştuğu yıllarda defansa gelip gölge savunması da olsa geri geldiği yok.. Attığı goller "trash time" da değil, hepsi 3 puan kazandıran goller, son 10 günde attığı 3 gol yıllarca jeneriklerimizde olan goller değil.. 35 yaşında da değil bu adam 28 yaşında Zirvesini Oynuyor Bu Sezon.. Oynatırlarsa tabi.. Stoke maçında yok, o yarmaların olduğu takıma karşı en büyük silahımız olacaktı, çünkü fizik fiziğe çarpışmada bilzeri nakavt edicekleri ayan beyan ortada, takımın onun kadife ayaklarına ihtiyacı vardı, sağolsunlar onu da harcadılar..

Rakip takımlara çıkartılmayan kartları, yapılan kıyakları saymayacağım, ne de olsa şike sürecini görüyoruz, adam diyor ki "şike yapmış işte ağabey öldürelim mi? sonuna kadar arkasındayız" hatta izin verseler yanlarında yatmaya hazır olsan duayenler bile var.. Biz niye sevdik bu takımı? Sanırsam karamsarlık yönünde hiç bir zaman bizi yanıltmadığı için.. Güzel top oynamamıza bile izin verilmediği için.. Bıraktığın yerden devam etmen dileğiyle, Dans et Şampiyon!

Hiç yorum yok: