Sen taraftarsın, haddini bileceksin. Görevlerin var, ödevlerin var, sorumlulukların var. Bunları her gün yeniden ezberleyeceksin. Ne söylenirse onu yapacaksın. Biz kimi hedef gösterirsek ona yükleneceksin. Gerektiğinde eline sopa da, bilet de veren biziz, karakoldan alan da. O yüzden yediğin ekmeğe ihanet etmeyeceksin. Sözümüzden çıkmazsan sahaya insen de kurtarırız, yasaklansan da sokarız seni stada. Ama sınırı aşıyorsun bu aralar. Bak, birkaç senedir başına buyruk bir hava seziyoruz sende. Bize minnetin yokmuş gibi davranıyorsun. Eğitim sistemi bile sorgulama diyor, sen kendince bir şeyleri sorguluyorsun. İnternet senin ahlakını bozdu. Oraya buraya kendince yazılar yazıyor, hikmetimizi kurcalıyorsun. Her konuda fikrin var artık. Kulübün nasıl yönetileceğine de kafa yoruyorsun, malî kongre kayıtlarına da sızıyorsun, yetmiyor basına da sızıyorsun. Sözünün bir değeri var zannediyorsun. Yanılıyorsun. Sana mı soracağız stadın nasıl yapılacağını? Sana mı soracağız kulübün tarihini? Sana mı soracağız stadın adını? Sana mı soracağız yeni yasayı? Sen kimsin? Kendini Spartaküs mi sanıyorsun? Bak bu günlere nasıl geldik anlatayım sana. İyi dinle ve nereden geldiğini unutma. Bundan 40 sene önce esamin okunmazdı bu memlekette. Evet, statlar bugüne oranla daha doluydu. Ama senin cirmin kadar bile yerin yoktu. O gün de sokaklarda yürüyordu insanlar, ama stada gitmek için değil, siyaset yapmak için. Sonra ortalık karıştı, anarşi bizim de kontrolümüzden çıktı ve Yüce Türk Ordusu olaya el koydu. İşte ilk o günlerde geldin sen aklıma. 2000’ler gelince... Memlekette ‘toplumsal muhalefet’ denen nifak tohumunu soğurmanın, onun yönünü değiştirmenin bir aracıydın artık. Komşularla gerginlik olurdu, diplomasinin söyleyemediği şeyleri sana söyletirdik. Avrupa sesimizi duyacaksa seni bağırtmasını iyi bilirdik. Düşmanlara ana avrat dümdüz giderdin, iyi de ederdin. Bazen gündem sıkışırdı, sen karambolden bir gol atardın, rahatlatırdın bizi. Sonra 90’lar geldi, Türkiye karanlığın ortasına düştü. O puslu günlerin ortasında sen tam istediğimiz gibi bir neferdin. Biz ne buyurursak tribünde onu yapardın. Sayende pek çok pürüzü o günlerde temizledik. Nefreti de böyle öğrendin. Küfürde sınır tanımazlığı da. Hatırlar mısın, bölücülere küfredenleri “Statta küfür vardı” diye rapor eden hakemi nasıl cezalandırmıştım? Sonuçta bir ritüeldi o. Önce İstiklal Marşı sonra bölücüye ana avrat küfür. Hatırlar mısın, şovenizmin ateşini nasıl beraber harlamıştık? Hatırlar mısın, seni nasıl gaza getirirdim. İtalyan başbakan da Leeds’li gençler de İsviçreliler de nasıl sinmişti? Ama 2000’lerin başında sana bir haller oldu. İzinsiz gruplar kurar, sanal muhabbetler eder oldun. Pankartları yasakladım, gene konuştun. Sulu isyana kalkıştın, aile babalarını bile hapislere atıp aylarca tutuklu bıraktım, gene konuştun. Olmadı, tribündeki kendi adamlarımı üzerine saldım. Gene, gene, gene konuştun. Tribünde hem de Avrupa maçında bıçaklı grupların hedefi oldun. Susmadın, devam ettin. Sen artık çok oluyorsun. Şunu bil. Biz olmasak ne ‘yürüyedur’abilirsin, ne tek yumruk olabilirsin, ne liseni takarız, ne de semtini. Kızdırma bizi, ipliğini ‘Çarşı’ya çıkartmasını da biliriz. ‘Cefakâr’ mı olacağını, sefa mı süreceğini, üniversitede nasıl okuman gerektiğini de biz belirleriz. Akıllı ol. Haddini ve yerini bil. Yoksa biz yapacağımızı biliriz. Hem senin sesin öyle çok uzun süre yükselmez. Yaparız bir transfer unutursun bu günleri. Biz ‘karizmayı’ elbet kurtarırız. Biz kim miyiz? Sen iyi bilirsin bizi. Biz lacivert takım elbiselileriz. Biz kravatlılarız. Biz göbeği birbirine bağlı, zincirlerimiz dahil kaybedecek pek çok şeyi olanlarız. Biz sadece sevgiyle değil parayla, itibarın cazibesiyle, iktidarın gücüyle bağlıyız bu koltuklara. Hem iktidarız, hem muhalefetiz. Biz vergi affı peşinde koşanlarız. Biz kendi taraftarımızı dövdürenleriz. Biz ulufe dağıtanlarız. Biz copuz, biz mahkemeyiz, biz biber gazıyız. Protesto edeni hapisle tehdit edeniz. Yasayla fişleyeniz. Siyasi partimiz ne olursa olsun, senin dümenini tutmak için, olmadık dümenler çevireniz biz. Ama hepsinden önemlisi biz bir bütünüz. Bakma arada sürtüşür gibi yaptığımıza. Biz biriz. Peki ya sen? Farklı renklere gönül verdiğini zanneden, her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu sanan, neyse ki birbirine olan kinin yüzünden aynı takımı tuttuğunu göremeyen bir avuç isyancı. 300-500 kendini bilmez. 1000-2000 nifak tohumu. Bu memlekette başka türlü bir futbol olabileceğine inanan 5-10 bin hayalperest. Neyse ki renk körlüğü yüzünden daha fazla çoğalamıyorsun, yan yana gelemiyorsun. Biz de bu sayede saltanatımızı sürüyoruz. Ve emin ol, düzen bu oldukça daha da süreceğiz!
Çağrı
Bugün dayanışma günüdür. Eğer, TT Arena’daki olaylardan sonra taraftarlara yapılanları eleştiriyorsanız, hiçbir siyasi gruba/partiye yanaşmadan, taraftarlığın siyasetini yaparak arkadaşlarımıza sahip çıkalım. İstanbul’da, Trabzon’da, Ankara’da, Bursa’da, Eskişehir’de, Karabük’te, İzmir’de, Adana’da, yani tüm liglerde, tribünlerde bir pankartla olsun onlara destek verelim. Yasa çıkmak üzereyken taraftarın da bir sözü olduğunu görsünler. Kolay yem edemeyeceklerini de istedikleri gibi yönetemeyeceklerini de…
Arena’nın açılışında yaşananlar ve sonrasındaki gelişmeler, bize bir kez daha Orwell’ın ünlü klasiği ‘1984’ü ve ‘Büyük birader seni gözetliyor’ sloganını hatırlattı.‘Yasa’nın öznesi kim? Şiddeti önlemeye çalıştığını iddia eden yeni yasa ile ilgili söyleyecek çok şey var. Bir Ahmet Kaya Resitaller atasözüyle söyleyeyim: “Onu şimdi yazmayacağım, onu sonra yazacağım.” Ama yukarıdaki karikatürize durumla ilgili olarak iki noktayı vurgulamak isterim. Yasada taraftar temsilcisi diye bir yapı var. Kim temsil ediyor biliyor musunuz? Kulüp yönetim kurulu üyelerinden biri. Yani taraftarın temsilcisi bile yönetici. Bırakın özneyi, gizli özne bile olamıyor taraftar. Yetmiyor, yeni düzenlemeyle fişleniyor. Yetmiyor, küfrettiğinde normal hakaret suçundan daha ağır bir şekilde cezalandırılabiliyor. Müşteri olmayı kabullenmesi bile onu kurtarmayacak hale geliyor. TT Arena’dakiler protesto ettiler diye suç işlemiş gibi soruşturuluyor ya bu aralar. Adnan Polat bile önce protestocu deyip sonra provokasyona çevirirken lafı, ortalıkta hedef gösterilen gruplar hakkında yazılar çıkıyor ya… Bilin ki bunu yapanlar yeni yasa yetişmedi diye çok üzülüyor. Çünkü bu ülkede sorunu çözmek değil sorunu ezmek esas. Çünkü gücü elinde tutan, üç beş kişi sallandırmadan sorunu çözemiyor. Çünkü akla, kültüre, neden-sonuç ilişkisine yatırım yapmak zor, sopalamak kolay. Henry, Zidane için o kafayı attıktan sonra şöyle demişti: “Zidane’ın büyüdüğü mahallelerden Zidane çıkabilir, ama Zidane’dan o mahalleyi çıkaramazsınız.” Bizim mahallemiz de şiddetin, darbenin, öfkenin mahallesi. “Çıkış yok” diye boşa bağırmıyoruz.
Arena’nın açılışında yaşananlar ve sonrasındaki gelişmeler, bize bir kez daha Orwell’ın ünlü klasiği ‘1984’ü ve ‘Büyük birader seni gözetliyor’ sloganını hatırlattı.‘Yasa’nın öznesi kim? Şiddeti önlemeye çalıştığını iddia eden yeni yasa ile ilgili söyleyecek çok şey var. Bir Ahmet Kaya Resitaller atasözüyle söyleyeyim: “Onu şimdi yazmayacağım, onu sonra yazacağım.” Ama yukarıdaki karikatürize durumla ilgili olarak iki noktayı vurgulamak isterim. Yasada taraftar temsilcisi diye bir yapı var. Kim temsil ediyor biliyor musunuz? Kulüp yönetim kurulu üyelerinden biri. Yani taraftarın temsilcisi bile yönetici. Bırakın özneyi, gizli özne bile olamıyor taraftar. Yetmiyor, yeni düzenlemeyle fişleniyor. Yetmiyor, küfrettiğinde normal hakaret suçundan daha ağır bir şekilde cezalandırılabiliyor. Müşteri olmayı kabullenmesi bile onu kurtarmayacak hale geliyor. TT Arena’dakiler protesto ettiler diye suç işlemiş gibi soruşturuluyor ya bu aralar. Adnan Polat bile önce protestocu deyip sonra provokasyona çevirirken lafı, ortalıkta hedef gösterilen gruplar hakkında yazılar çıkıyor ya… Bilin ki bunu yapanlar yeni yasa yetişmedi diye çok üzülüyor. Çünkü bu ülkede sorunu çözmek değil sorunu ezmek esas. Çünkü gücü elinde tutan, üç beş kişi sallandırmadan sorunu çözemiyor. Çünkü akla, kültüre, neden-sonuç ilişkisine yatırım yapmak zor, sopalamak kolay. Henry, Zidane için o kafayı attıktan sonra şöyle demişti: “Zidane’ın büyüdüğü mahallelerden Zidane çıkabilir, ama Zidane’dan o mahalleyi çıkaramazsınız.” Bizim mahallemiz de şiddetin, darbenin, öfkenin mahallesi. “Çıkış yok” diye boşa bağırmıyoruz.
21.01.2011 tarihinde BAĞIŞ ERTEN'in Radikal Gazetesi icin yazdigi kose yazisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder