31 Ekim 2010 Pazar

Besiktas Sivasspor Mac Degerlendirmeleri

Mactan once "Besiktasin cocugu Allen Iverson" ve "Happy Birthday Guti" tezahuratlari yuzlerde tebessum olusturdu, Bizim icin guzel baslayan mac ikinci yari az kalsin kabusa donusuyordu. Skor yazalari ne yazar bilmiyorum fakat ben ikinci yarida oynanan futboldan hic zevk almadim, Kalbim son Besiktas maclarinda duracak diye korkuyorum ve burada kesinlikle ironi falan yok, resmen kalbim hizla carpmaya basliyor ozellikle son dakikalarda.Besiktas'in oturan bir futbolundan soz etmek imkansiz, Quaresma donene kadar bundan zaten bahsedemeyiz, son oynanan maclarda Gutinin oyundan cikisi sonrasi ayagimizda top tutamadigimizdan devamli surette gol pozisyonu veriyoruz ve bu pozisyonlar genelde kaleciyle karsi karsiya seklinde oluyor, su bir gercek ki Besiktas gecen sezonki gibi defans yapamiyor ve skor ustunlugunu korumaya calistigi anda defansimiz delik desik oluyor.

Ilk yaridaki Besiktasa bakacak olursak aslinda beklenen bir kadroyla sahaya ciktik, tek itiraz Ibrahim'in yerine Ismail olabilirdi fakat son Mersin macinda yoruldugu icin itiraz etme sansimiz yok. Sahaya 4-3-3 e yakin bir dizlisle ciktik, Tabata Bobo'nun ve Holosko'un biraz daha gerisinde konumlandirilmisti. Sivasspor bu sene tum anadolu kluplerinin yaptiginin tersine Besiktas'a onde basmaya calisiyordu, Riza Calimbay erken bir gol bulup Besiktas'in aciklarindan yararlanmak istiyordu, fakat planinda ilk golu yemek yoktu, Besiktas Gutinin muthis arapasina hareketlenen Ibo'nun ortasiyla Bobo'nun son vurusu sonrasi gelen golden itibaren Riza Hocanin tum planlari cope gitti. Sezon basinda beridir gordugumuz sey Besiktas one gectigi karsilasmalarda cok rahat mac cikarttigiydi, nitekim golden sonra cok rahat top cevirmeye basladik, Sivassporun direncinin dustugu anda birde Necip'in yerden kalkarken vurdugu topta ikinci golu bulunca macin farka gidecegini dusunmeye basladik, nede olsa artik Sivasspor acilmak zorundaydi ve Holosko'nun uzun sureden beridir bekledigi mac atmosferi olusmustu, ikinci golu bulduktan sonra Besiktas simdiye kadar hic gorulmemis bir sekilde geride beklemeye basladi ve topu Sivasspor'a verdi, Guti'nin arapaslarinda Tabata'yi ve Holosko'yu kacirmaya calistik fakat bu iki oyuncumuzun top ezmeleri sonucu hucumlari baslatamadan bitiriyorduk.
Ikinci yari oldugunda Besiktas'in topa daha fazla sahip olmasi gerekiyordu, sonucta sezon basindan beri insaa edilmeye calisilan sistem topa olabildigince hukmetmek ve rakibe top gostermemekti, nitekim Besiktas biraz daha sakin oynamaya Sivasspor'u topun pesinden kosturarak yormaya baslamisti. Arada yakaladigimiz firsatlari gole ceviremeyince Sivasspor'un morali yerine gelmeye basladi ve onlarda ilk yarida uyguladiklari sertligi ust seviyeye cikarmaya basladilar, Schuster Guti'nin sakatlanmasindan korktugu icin kenara alinca Besiktas kaptanini kaybetmis gemiye dondu, Nihat klasiklesen karsi karsiya gol kacirma serisine bir pozisyon daha ekledi, Schuster'in saha kenarinda agresiflesmesi basina geleceklerini hissetmesindendir diye dusunuyorum, onu hic bu kadar sinirli gormemistim..


Necip'in yanlis yan pasiyla Sivasspor'a bir gol hediye ettik bu dakikdan sonra artik mac meydan savasina dondu, ozellikle Sivasspor'lu futbolcularin bilincli bileklere ve kaval kemiklerine yaptigi mudehaleleri sayin hakem izleyince Sivasspor Besiktas'i sindirmeye basladi, bu dakikalardan sonra Besiktas simdiye kadar hic gormedigimiz sekilde defansa gomuldu bunu firsat bilen Sivas'li oyuncular topu 18'imize dogru sisirmeye basladilar, Toraman ve Ersan havadan gelen toplarda cok fazla sorun yasamadi, son dakiklarda sanirim Hilbert'in kaptirdigi top sonrasi ikinci yari boyunca neredeyse tum hatlariyla kapanan Besiktas'in rakibe verdigi pozisyon anlasilmaz derecede felaketti, Cihan 2 cm daha iceri vursa burda 2-0 dan maci vermis Besiktas'i konusuyor olacaktik, ve bunu berbat oynanan ikinci yariyla birlikte susluyecektik.. Besiktas'in pozisyon vermesi elbette dogal birsey fakat bu kronik bir hal aliyorsa orada cok buyuk sorun var demektir, ben artik Besiktas'in maclarinda son dakikalari izlemek dahil istemiyorum cunku biliyorumki inanilmaz bir pozisyon verecegiz illaki rakibe.. Buna konsantrasyon eksikligi diyebilirsiniz, acemilik diyebilirsiniz, uyumsuzluk diyebilirsiniz, cunku hepsi mevcut, sakatliklardan dolayi sezon basindan beridir bir ideal stoper ikilisi bulamadik, her mac degisen stoper ikilisyle adrenalin dolu maclar yasiyoruz sayelerinde, ben pek fazla adrenali seven birisi degilim, hele Fenrbahce ve Bursaspor'un puan kaybettigi haftalarda hic degilim..

Onemli olan 3 puani almakti, nihayetinde kolay baslayan maci zora cevirmeyi basardik ama 3 puani almasini bildik, ilk devrenin sonuna kadar 3 puan kaybetme luksumuz oldugunu dusunuyorum, bu ligde herkes herkese puan kaybedebilir, Busaspor bu saatten sonra ozellikle anadolu deplasmanlarinda zor maclar cikaracaktir, hedefte olan klup olma baskisini bu sene hissedeceklerini dusunuyorum, Trabzon ilk maglubiyette karisir, o sebepten fazla panik yapmaya gerek yok. Porto macinda bir beraberlik kremali kaymak olur..

Efsane Yazdın Tarihe Beşiktaş...

Beşiktaş&Sivasspor

Beşiktaş
1 Rüştü
9 Roberto Hilbert
58 İbrahim Toraman
22 Ersan Adem Gülüm
19 İbrahim Üzülmez
28 Ernst
18 Necip Uysal
14 Guti
15 Tabata
23 Holosko
13 Bobo

Sivasspor
35 Akın Vardar
61 Abdurrahman
4 Deniss Ivanovs
27 Sedat Bayrak
86 Keita
20 Kadir Bekmezci
99 Ziya
7 Mehmet Nas
6 Bruno Zita
11 Erman Kılıç
9 Mehmet Yıldız



30 Ekim 2010 Cumartesi

Allahım Sen Aklıma Mukayyet Ol






Herkesin bildiği üzere milyonların idolü dünyanın gelmiş geçmiş en önemli basketbol figürlerinden Iverson Türkiye'ye , Beşiktaş'a evet dedi , bu transferi anlayabilmek hepimiz için uzun bir süre alacaktır muhtemelen Akatlar parkelerinde o krispi formasını giymeden tam emin olamayacağız da ben yine de Quaresma, Guti ve Iverson hamlelerinden sonraki aşamayı düşünmeye başlamalıyız diye düşünüyorum.

Bu hamleler yeni bir yapılanmanın ürünü müdür, her sene dünya yıldızlarını kadromuza katarak yeni bir Bunyodkor modeli mi benimsiyoruz yoksa asıl sistem elemanlarının ( Schuster,Necip,Onur,İsmail ) üzerindeki şimşekleri birkaç yıllığına başka noktaya çekip bambaşka bir yapılanmaya mı gidiyoruz onu da bilemiyorum , hoş Yıldırım Demirören Şovenizmi varken yeni yapılanma adına bu yolda yürüyoruz demek abesle iştigal olur , neyse bu konu uzun, başka bir yazının teması olsun diyelim.



24 yıl Real Madrid'de oynamış uzun süre kaptanlığını yapmış olan Guti , C.Ronaldo'nun halefi olarak gösterilen ; milyonların kendisini izlemek için ekran başına geçtiği Quaresma ve birkaç neslin (on yüz milyonlar oluyor bu hacı ) kendisine taptığı Iverson markalarını sezonluk 35 maç oynatır sonra da emekli eder yahut başka takımlara satarız düşüncesi bu hamlelerden beklenen geri dönüşü almamızı zorlaştırır.

Peki ne yapabiliriz ?

Çoğu kişi gülebilir ama Barcelona , Real Madrid gibi kulüplerin yaptığı uzak doğu seferleri vb organizasyonları ilginin en yoğun olduğu bölgeleri tespit edip süperstarların yardımıyla kulübümüzün reklamını yapalım , adam Ronaldoyla Messiyle kulübün kısa vadeli ekonomik buhranını silip atabiliyor , bizim gibi bankalar konsorsiyumundan 80 milyon dolar çekerek değil,biz asla bir Real Madrid Barcelona değiliz ama kulübün kendi çapında reklamını yapabilmekten de aciz olmamalıyız.



Sadece yurt-içi değil yurt-dışı sezon başı, sezon ortası hazırlık kamplarıyla da kulübün popularitesini arttıralım , Villareal gezisindeki Guti etkisini hatırlamayan var mı ?

Abd eyaletlerinde hazırlık maçları organize edelim , Iverson' u gören seyirci Beşiktaş üzerine akın etmeyecek mi ?

Kazakistan, Azerbaycan gibi kendiliğinden Türkiye sempatizanı olan insanlara yıldızlarımızla beraber Beşiktaş'ı götürelim , Ronaldo'nun Kazak genç futbolcuyla yaptığı şovu hatırlamayan var mı ?

Örnekler çoğaltılabilir ama bu isimleri sadece transfer oldu bittiye getirmemek lazım diye düşünüyorum , neticede bizim bi istişare heyetimiz , yeni bir yapılanmamız vardı sanırım ?

29 Ekim 2010 Cuma

Asi Ruh Iverson

Evet gelmis artik Besiktas formasi icin cevap verecekmis, duygularimi yaziya dokmem imkansiz, Beni basketbola Kevin Garnett ile asik eden adam gelmis. Basketbolun yeryuzundeki en buyuk isimlerinden ve ayrica en ozel insanlarindan birisi artik Besiktas formasini terletecek.
Besiktasa gelebilecek en buyuk adam gelmistir bugun itibariyle. Basketbolun zirvesinden bir isim, Michael Jordan'dan sonra Kobe ile o yildiz boslugunu dolduran isim.. O'na ilk baktiginizda goreceginiz seyler marjinalligi, asi ruhu, sessizligini arkasinda hissedebileceginiz cilginligi ve karizmasidir. Hicbir zaman NBA'in simarik yildizlarindan olmamistir cocuklugunda yasadigi agar yasam kosulari onu bugunku haline getirmistir, herzaman kendi bildigini okumasi en buyuk ozelligidir. Kobe nasil NBA'in en kapitalist takiminda siritmiyorsa O'da yapi olarak Besiktas'a benzeyen Philedelphia'da hic siritmamistir. Eric Snow, Dikembe Mutombo gibi alakasiz isimlerle sampiyonlugu kovalamasi onu en iyi tanimlayabilecek olan hikayedir. Donemin en buyuk takimi, Shaq'li, Kobe'li Lakers'a karsi tek basina meydan okumasi o donem neredeyse tum dunyanin Philedelphia'yi desteklemesine neden olmustur, Lakersin potasina neredeyse her mac 40 sayi gondermesine ragmen Shaq'in pota altinda her hucumda Mutomboya meydan dayagi atmasina engel olamamistir. Phill Jackson'in sadece Allen Iverson'i durdurmak icin transfer ettigi Tyron Lue Iverson'in hizina yetisemiyor, Iverson her hucumda Lue'yu alt etmenin bir yolunu buluyordu, fakat takim arkadaslari onun kadar cesur degillerdi.. Iverson sampiyonlugu kaybettiginde herkes ondan sampiyonluga oynayan bir takima gitmesini beklerken O Philedelphia'nin taraftari icin oynadigini ve bunun her zaman boyle olacagini belirterek herkesi yaniltmis, Philedelphia'lilarin kalbinde daha o zamanlar efsane mertebesine ulasmistir.
NBA'in diger suslu yildizlari Sponsor Firmalarin, Medya Kuruluslarinin, Reklam Ajanslarinin elinde kukla olurken o kimseye boyun egmemis hep kendi bildigini okumustur. Adidas'in, Nike'in sponsorluk tekliflerini elinin tersiyle itmis sadece kendisinin bir numara olabilecegi Rebook'i tercih etmis ve Rebook'in efsanesi haline gelmistir. Meslektaslari sosyal mesajlar verip, Komedi filmlerinde oynarken, o bol argo iceren asi rap albumunu cikartmistir.. Dovmeleriyle ve koluna taktigi uzun bant ile idol olmus ve Vince Carter, Kobe, Mc Crady ve bircok yildiz tarafindan taklit edilmistir.. Kisisel olarak ulasabilecegi en buyuk basarilari kazanmis, tam 4 kez NBA'in en iyi oyuncusu secilmis, All Star takimlarina secilmis, en iyi 5'in mudavimi olmus ve defalarca en iyi savunmaci olmus ve sayi kralliklari yasamistir. Sayi Kralliginda tarihin en iyi ucuncusudur Jordan ve WC'nin arkasinda.. Bana gore hic sampiyonluk yasamamis en buyuk oyuncudur Karl Malone ile birlikte.
Kisacasi Allen Iverson NBA'in has adamidir, anlatmak ile bitmez.. Bu adamin Besiktas formasi giymesi demek Besiktas ve Ulke icin devrim demektir, gencler icin idol demektir, Turk Basketbol'u icin marka degeri demektir.. Hayatimda ilk defa mevcut yonetimi tebrik etmek istiyorum, dogrusunu soylemek gerekirse gencligimde odamda ne Guti'nin nede Q7'in posteri yoktu, en buyuk posterim Iverso'a aitti, demekki insanlar boyle hissediyormus idollerinin kendi takimlarina transfer oldugunda. Sunu cok iyi bliyorum bugun Besiktas icin bir virajdir hatta milattir, bundan 10 yil sonra Q7, Iverson, Guti oncesi ve sonrasi diye adlandirilacak tarihi sezondur, bunu iyi anlamda veya kotu anlamda hatirlayabiliriz, artik butun is oyuncularda ve tekni yonetimde.
Taraftara mesaj gondermek gerekirse, sunu cok iyi bilsinler Iverson klasik bir Amerikali degildir, mantigiyla degil, duygulariyla hareket eder, parada pulda gozu yoktur, taraftar onu bagrina bastigi gun O en buyuk Besiktasli kadar parkelerde dislerini sikarak oynayacaktir, en fanatik Besiktasli kadar takimini salon icinde koruyacak, sahiplenecektir, zaman zaman onda bir taraftar goreceksiniz, digerleri gibi profesyonel duygularla degil kalbiyle oynayan adamdir, ozellikle Derbi maclarin onemi anlatilirsa tarihi bir performans gostermesi kimse icin supriz olmayacaktir. Ben cok iyi biliyorumki taraftarda ona ozel ilgi gosterecek ve gorevini yerine getirecektir. Herkese hayirli olsun diyorum, sanirim simdi Basketbol izleme zamani.. Hosgeldin Guzel Adam Iverson!

Budur!

Huzurevi


Beşiktaş'ın dün Mersin İdman Yurdunu uzatmalarda yenmesi sonrası hiçbir Beşiktaş'lının sevindiğini zannetmiyorum. Bunların en başındaki neden sahada oynayayan oyuncuların taraftarın istediğini verememesidir. Maç kupa maçı değilde lig maçı olsaydı bugün burada kaçan 2 puanı belkide Şampiyonluğu konuşuyor olacaktık. Sonuçta Kupaya katılma şansını elde etsekte taraftarın çoğunluğu özellikle futbolculara tepki gösteriyor.
Klasikleşmiş futbolcular başta olmak üzere, neredeyse tüm futbolculara tepki var. Bu isimlerin bir ortak özelliği düşüşte olan oyuncular olması, sezonluk performanstan çok, futbol kariyerinde yükselişini tamalamış artık kariyerinin sonuna gelmiş olmaları. Örnek vermek gerekirse sanırım en başta Nihat'ı sayabiliriz..
Kariyerinin zirvesini Real Sociedad'ta, Villareal'de geçirdi, Beşiktaş'tan sonra başka bir klübe transfer olmayacağını düşünüyorum.
Nobre, kariyerinin zirvesini Fenerbahçe'de geçirdi, daha sonra Beşiktaş'ta o Fenerbahce'de oynadigi dönemlerdeki gibi hic olamadai, Beşiktaş'ın hiçbir zaman 1. forveti olamaması herşeyi açıklıyor. Beşiktaş'tan sonra ülkesinde Plajlarda boy gösterir.
Yusuf Şimşek Denizlispor'dan Fenerbahçeye transfer olduğu dönem çıkıştaydı, Fenerbahçe'ye tipik Anadolu yıldız adaylarından biri olarak veda etti, Beşiktaş onu gel bizi şampiyon yap diye aldı O'da görevini yaptı, sezon sonunda büyük ihtimal jübilesini bizde yapar.
Holosko kariyerinin zirvesini hicbir zaman yapamamis bir oyuncu, Manisspor'da goze carpsada ondan bekleneni tam olarak veremedi, Besiktas'a 5 miyon Avro arti Burak, Koray karsiliginda geldiginde kimse tepki vermedi cunku gelecege yatirim olarak bakilan bir transferdi, O gunden bu yana cikis yapmak yerine tam tersi bir sekilde dibe vurdu, Besiktas'tan sonra bir anadolu klubune yada dogu Avrupa takimlarindan birisine gider.



Tabata konusu bambaska bir konu, hala kimse onun nasil Besiktas'a o ucretle transfer oldugunu bilmiyor, onunda hicbir zaman zirvesi olmadi, Gaziantep'te "iyi" bir sezon gecirdikten sonra Besiktas'a geldi, geldigi gunden beri performansini hic yuksetemeyenlerden, Besiktas'tan sonra ancak Anadoluda yada Brezilya'da formas sansi bulabilir..
Birde yeni transfer olup goze suan batmayanlar var,Fatih ve Aurelio performanslarini yukariya cekmezlerse taraftar onlarada fazla sabir gostermeyecektir. Tribunlerin gormek istedigi genc, savasan, hedefleri olan, Besiktas'i son durak olarak gormeyen futbolcular izlemek, bugun Necip ve Onur hata yapsa bile alkislanmalari bu yuzdendir.
Quaresma ve Guti transferlerini bu isimlerden ayirmak gerekir, Quaresma hala Avrupanin ust duzey kluplerinde rahatlikla forma giyebilecek bir isim, Guti kendi mevkisinde dunyanin sayili isimlerinden birisi, bugun attigi paslari "dusunebilecek" bir isim Turkiyede yok..
Schuster'e tepki gosterelim, elestirelim fakat bunlari yaparken onun disinda gelisen olaylarida gorelim, Schuster bugun bu klubun basinda 3. yilini geciriyor olsaydi oyuncu secimlerinde onu elestirebilirdik, fakat eldekilerle en kotu bir sezon gecirmek zorunda, o da goruyor bazi oyuncularin verimsiz oldugunu fakat suanda mudehale yapabilecek ne zaman var, ne olanak nede ekonomik guc..


Yukarda bircok yasli ve performansi dusen oyuncu yazdik, fakat kadromuzda hala bizi umutlandiran Necip, Ismail, Onur, Cenk, Ali, Ridvan, Ersan gibi genc ve basariya ac isimlerin oldugunuda unutmayalim, tek istedigimiz bu yasli ve hedeflerini tuketmis oyuncular yerine Genc ve gelecek vaadeden isimlerin oynamasi, Besiktas'ta bu kultur son yillarda kayboldu fakat en buyuk basarilarimizi bu tur genc oyuncularla yakaladigimizi hala hatirliyoruz..

2010-2011 Hatırası


ZTK Gruplar

A GRUBU
Galatasaray
MP Antalyaspor
Gaziantepspor
Denizlispor
Beypazarı Şekerspor

B GRUBU
Trabzonspor
Beşiktaş
Manisaspor
Gaziantep BŞB.
Konya Torku Şekerspor

C GRUBU
Fenerbahçe
Gençlerbirliği
Ankaragücü
Bucaspor
Yeni Malatyaspor

D GRUBU
Bursaspor
İstanbul BŞB.
Kasımpaşa
Karşıyaka
Kırıkhanspor


Fikstür

10.11.2010 G.Antep Bld.-Beşiktaş

22.12.2010 Beşiktaş-Konya Şeker

12.01.2011 Manisaspor-Beşiktaş

16.01.2011 Bay Geçiyoruz

26.01.2011 Beşiktaş-Trabzonspor

Kutlu olsun, Mutlu olsun!

26 Ekim 2010 Salı

King of Carsi

EA Sports'un Fifa11 için hazırladığı We Are Eleven serisinin 9. bölümü. Huzurlarınızda Beşiktaş.

22 Ekim 2010 Cuma

Güntekin Onay


PROFESYONEL dünyada iyi niyet yeterli ve geçerli bir kriter değildir. Profesyonel hayat acımasızdır ve ne kadar iyi niyetli olursa olsunlar işini yapma yeterliliğini gösteremeyenler yaşama şansı bulamazlar.
Güntekin Onay

Hakan Arıkan


Besiktas'ta son gunlerde en cok tartisilan isim kuskusuz Hakan Arikan, bu tartismalarin bir cok nedenleri var elbette. Bir takimin kalecisi olmak en zor gorevlerdendir, bir forvet mutlak gol kacirdiginda taraftar o an tepki verir, ayni forvet gol attiginda hersey unutulur gol sevinci yasanir, futbolcunuz bagirlara basilir. Kalecinin oyle bir sansi yok, ayni mac icerisinde sayisiz mutlak gol cikartin taraftarin umrunda degildir, ilk yaptiginiz hatada taraftarin sabri tasacaktir, hatta hatali gol yediginizde homurdanmalarda baslayacaktir, o hatali golden sonra istediginiz kadar kalenizde devlesin yaptiginiz hatadan baska birsey hatirlanmayacaktir ve karsilasmanin sonunda takiminiz maglup olmussa o macin gunah kecisi secileceksinizdir. Bir kaleci takimin yarisidir sozunun ici dopdoludur aslinda..
Hakan'a getirilen elestirilerin iki ana nedeni var birincisi yasinin 28 olmasi ve bu saatten sonra Besiktas'in 1.kalecisi olamayacagi, ikincisi suan yedek olarak bekleyen Cenk'e taraftarin daha cok inanmasi. Eger sampiyon olmak istiyorsaniz kaleci ile sorununuz olmamalidir, genel olarak sampiyon olan takimlara baktigimizda Kalecinin onemini goruyoruz, iyi kalecin varsa sana mac kazandirir, mesela benim gozumde kaleci demek kritik maclarda one cikan kaleci demektir, benim icin 3-0 onde oldugumuz karsilasmada kurtarilan pozisyonlarin onemi yoktur, bir lig, derbi yada avrupa maclarinda takim kotu oynarken ve durum berabereyken kurtarilan mutlak gol onemlidir. Son iki sampiyonlugumuza baktigimizda Cordoba'nin ve Rustu'nun bize takim kotu giderken ortalama 6-7 mac tek basina kurtardigini goruyoruz.. Cordoba'nin arti bir ozelligi muthis bir oyunu okuma ozelligi oldugu ve baslattigi hizli hucumlarla takima mac kazandirdigidir. Oradan bu seneye geldigimizde kaybettigimiz maclara baktigimizda Hakan'nin yaptigi bariz hatalari kolaylikla gorebiliyoruz, bu hatalardan futbolcularin etkilenmemesi imkansizdir, eger biraz futbol oynadiysaniz yediginiz sacma bir golun butun hirsinizi, agresifliginizi, inancinizi nasil alip gittigini bilirsiniz, gol atip beraberligi yakalasiniz bile heran gol yeme korkusu takimi panige surukler ve sonunda o golude yersiniz.

Bu sene oynadigimiz maclarda birakin kotu oynamayi gozle gorulur bir sekilde oyuna hakim oldugumuz asikar, buna ragmen kalemizde gordugumuz yari pozisyonlarda bile gol yiyorsak burada buyuk bir sorun var demektir. Ustune sezon basinda Cenk'in sadece bir maclik degil hemen her mac bu takimin oyun planina uyarak yildizlastigini dusunursek Hakan'daki israri anlamak guc..
Genel futboldan biraz teknik taktige girelim ve Hakani ele alalim, ona ilk baktiginizda muazzam bir kaleci fizigi goruyorsunuz, kaleyi dolduran bir fizigi var, fakat mac basladiktan sonra uzerindeki tedirginligi hissedebiliyorsunuz, yan toplarda devamli kararsiz kalmasi en buyuk handikaplarindan, ikinci buyuk handikapi bir kalecinin asla yapmamasi gereken sey tuttugu topu sektirmesi ve bu sektirdigi toplarin cogunlugunun alti pasa dogru olmasi, kaleci antrenorleri her zaman sunu soyler "eger topu tutamayacagini dusunuyorsan topu kornere yada taca dogru yumrukla" Hakan bu en basit hareketi yapamiyor cunku psikolojik olarak hazir degil.. Hakan'i oyun planimiz icerisinde inceleyecek olursak Schuster'in istedigi kaleci tipi bize hicte uzak olmayan bir kaleci tipi olan Cordoba, yani topluca hucuma cikan takimin stoperi gibi oynamasi savunmanin arkasina atilan uzun toplarda zamanlamasini iyi ayarlayarak cikip pozisyonu buyumeden onlemesi, ikincisi pasa dayali oyun sisteminde degajlari gelisi guzel vurmak yerine isabetli yapmak yada yanindaki uygun stopere pasi verip kolay olani yapmak. Hakan'nin oyun stiline baktigimizda bunlari yapmasini beklemek hayalcilik olur.
Kalecilik mesleginde sinirlerinizin celik gibi olmasi gerekiyor, mac icerisinde motivasyonunuzu kaybettiginiz anda cezasini cekiyorsunuz, Hakanin kariyerine baktigimizda 28 yasinda olmasina ragmen cok fazla mac tecrubesinin olmadigini goruyoruz buna ragmen beslik, sekizlik, dortluk maclarin coklugunu goruyoruz, bu cok kotu bir istatistiktir su yonden, Hakan kotu basladigi macta dagiliyor, kaleciligin en kritik noktasi iste burasidir macta dagilmamak, bir futbolcu dagilirsa arkadaslari onun acigini kapatir yada antrenor oyundan cikartir, ama kaleci cok ekstra bir olay olmadigi surece o uc diregin ortasinda beklemek zorundadir..

Lafi daha fazla uzatmaya gerek yok, Ligin bana gore hala en iyi kaleci topluluguna sahip takimiyiz fakat taslari yerinde ve zamaninda kullanmak sartiyla, kale bugunden sonra Cenk'e teslim edilmeli ve Hakan Besiktasin 2. kalecisi olarak kalmalidir, Hakan yedek kaleci oldugunu bildiginde cok daha klas maclar cikartiyor fakat kalenin onda oldugunu bildiginde sacmalamaya basliyor, bu ornek bile Hakan'in psikolojisini ortaya koymaya yeterli. Elimizde yerli Cordoba varken Hakan'in futbol hayatiyla oynamayi birakmaliyiz..
(bu post Porto macindan once yazilmistir.)
(Isyerindeki bilgisayardan yazdigim icin turkce alfebe kullanamadim, kusura bakmayin.)

Gecenin Kahramanları



Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin... Amin...

21 Ekim 2010 Perşembe

Porto Notları

Kalede Cenk olsaydı yenilmez miydik? Yenilirdik belki; ama bu şekilde bir gol yemezdi. Her maç Hakan'ın hatasını temizlemeye çalışan bir takım var ortada. Takım bastırıyorken bir şekilde basit bir gol yemek, sonra o golü çıkarmak, daha sonra da öne geçmek için oynayan bir takım Beşiktaş.

Bugün "Guti ve Quaresma yoktu." diyenlere "3 sene önce en büyük yıldızlarımızın Delgado ve Tello olduğu; Gökhan Zan, İbrahim Akın ve Serdar Özkan'lı kadroyla uzatmalarda Porto'ya Quaresma'nın golüyle yenilmiştik." demek istiyorum.

Bugünkü 11'de kalburüstü iki oyuncu var: Ernst ve Bobo. Necip de hemen peşlerinde.

Tabata... Delgado'yu aramak zorunda bıraktın ya. Ne diyeyim artık.

Bobo her türlü bu takımın forveti. Topu indirin, o golü atar.

Adamsın Ernst! Hem android hem adam!



Not: Seni hayatım boyunca hiç sevmedim Porto. Hep Benfica vardı benim için. Hala da öyle.

Schuster-Maradona-Real Madrid



Bu videoyu buraya koymamdaki amaci futbol ulemalarina bir cevap olarak kabul edebilirsiniz, guzel ulkemde artik insanlar menajerlik oyununun basinda gecirdikleri saatler sonrasinda kendilerini birer Mourinho hatta ondan daha dahi ilan edebiliyorlar. Bu yeni ureyen turden tabii Schuster'in nerede oynadigini, kimlerle oynadigini, nasil bir futbol tarzi oldugunu bilmesini bekleyemezsiniz, sonucta menajerlik oyunlarindan yuzeysel bir sekilde futbol hakkinda bilgi alsaniz bile o canli kanli futboldaki hazzi, zevki ve gercekligi yakalayamazsiniz.
Yukarda gordugumuz videoda Schusterin Maradona'yla santra yaptigini, verkaca girdigini goruyoruz hatta yeni futbol dehalarinin cagimizin modern ortasahalari olarak belirttikleri iki yonlu ortasaha bolgesinde oynadigini goruyoruz, buraya dikkat sene 1982.. Bu tur Futbolcular her zaman vardi fakat revacta degildi,o donemin Barcelonasinda sadece iki yabanci bulunuyordu birisi Maradona digeri iki yonlu ortasaha Schuster..Schusterin o takimini bu donemle karsilastiracak olursak Schuster Xavi, Maradona Messi diye eslestirebiliriz, yillar gecsede oyuncular degisiyor fakat ekol, sistem degismiyor.. Bu oyuncularin oldugu kadroyu Cruyff'un "Advisor" yani danisman oldugu donemde kurludugunuda dipnot olarak belirtelim..
Eger vaktiniz varsa bu 6 dakikalik videoyu izleyin benim anlatamayacaklarimi videoda muhakkak goreceksiniz. Son soz Schuster futbolu benden de sizden de dunyadaki cogu insandanda iyi biliyor siz hic merak etmeyin..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Porto Maçının Bilet Fiyatları



VIP ÜST B&E 375,00 TL
VIP ÜST A&F 300,00 TL
VIP ALT A&F 225,00 TL
VIP ALT B&E 225,00 TL
VIP ALT C&D 300,00 TL
NUMARALI ORTA 200,00 TL
NUMARALI KENAR 175,00 TL
KAPALI ÜST 130,00 TL
KAPALI ALT 110,00 TL
YENİ AÇIK 80,00 TL
ESKİ AÇIK 75,00 TL
RAKİP TAKIM (E.AÇIK) 50,00 TL

Sigortalı maç izlemek bedava değil tabii..

16 Ekim 2010 Cumartesi

Beşiktaş - Manisaspor / Değerlendirmeler

Q7-G14 ikilisinden birinin yokluğu bile takımın oyun planını kötü yönde ciddi derecede etkiliyorken, ikisinin yokluğu iyice belimizi bükmüş durumda. Quaresma'sız Beşiktaş adına kısır geçen bir Trabzon maçından sonra iki yıldızımızın yokluğunda ne yapacağımız merak konusuydu. Sonuç çok beklenenin dışında olmadı. Schuster Aurelio'nun yokluğunda Fink'i kullandı, ileride de Nobre-Bobo ikilisine şans verdi ama maçın gidişatını Schuster'den çok Hikmet Karaman'ın tercihleri belirledi. Topu rakip yarı alana hızlı bir şekilde taşıyan adamımızın ve topu ileriye taşımanın diğer yolu olan ince pasları verecek adamımızın da olmadığını düşünerek orta sahada iyi presle top kapmayı hedefledi, bunun sonucunda golü buldu. Schuster'in ise Hilbert'i kaçırmak dışında pek bir planı yoktu sanırım. Necip'in Guti'ye özenmesi sonucunda beraberliği yakalasak da yine bir duran topta kalemizde golü gördük. Tabata'nın atılmasından sonraki oyun ayrı bir hikaye. Benim aklıma ilk olarak Nobre-Onur değişikliği geldi. Schuster'in aklına gelmedi. Fink çıktı Holosko girdi sola geçti, Nobre sağa geçti, Onur girene kadar takım saçma sapan bir şeyler yaptı. Bu saçmalığı değerlendiren Hikmet hoca Makukula'nın yerine kontralarda daha çok işe yarayacak olan Yiğit'i aldı, Yiğit 3-1 yaptı. 

Benim için güzel hikaye bundan sonra başlıyor. Onur Bayramoğlu giriyor, takım kendine geliyor, yüklendikçe yükleniyor. Tabata ve Holosko'nun yokluğunda takım 9 kişiyle hücum yapıyor kalabalık Manisaspor savunmasını delmeye çalışıyor, sonuçta Ernst umutlandırıyor, başka pozisyonlar da yakalanıyor ama beraberlik gelmiyor. Beraberlik gelmese de ben o son dakikalardaki istekli arzulu oyun yüzünden mağlubiyete üzülmedim açıkçası. Onur geliyor diyorum. Haftaya da oynamasını umut ediyorum. Genç oyuncuya forma verilmesini değil, genç oyuncunun bulduğu her şansı değerlendirerek forma bulması taraftarıyım. Onur da son haftalarda bunu yapıyor. Bir de bıyıkları gürleşene kadar ergen bıyığı bırakmasa belki aldığı süreler artabilir :)

Hilbert'e ayrı bir paragraf açıyorum, adam bindiriyor arkadaş. 3 ortadan 2 si isabet buluyor belki ama rakibin sol bekini yıpratıyor. Simpson'la da oldukça iyi boğuştu, defansif görevlerini de aksattığı söylenemez. İlginç olan maçı izlediğim mekandaki herkesin Hilbert'in bir iki isabetsiz ortasına kızıp adam iyi orta açtığında, forvet oyuncuları vuramadığında, dahi Hilbert'e küfür etmeleri. Bu adam son iki maçtır neredeyse bizi ileriye taşıyan tek adam. Her sıkışan sağ kanattaki boş bir alana gönderiyor topu nasılsa Hilbert bindirir diye. Ortalarında yüzde yüz isabet sağladığını söyleyemeyiz ama genelde sorun ceza sahasına bindirme yapan adamın az olması ayrıca dikkatli izlerseniz ceza yayı civarındaki arkadaşlarını yerden paslarla çok iyi görüyor. Son dakikalarda da duran topları oldukça iyi kullandı ki biri gol oldu zaten. Bence Ekrem düzelse de Hilbert'le devam edilmeli, Rıdvan fırtına gibi dönerse orasını bilemem.

Hakan Arıkan da maçın kaderine etki edenlerdendi. Schuster'in Hakan'ı kazanmaya çalışması güzel ama Hakan'ın kafası sahada değil ne yazık ki. Henüz mental olarak kendini toparlayamamış bu da takıma ciddi derecede zarar veriyor, Hakan'ı da tribün önünde kötü duruma düşünüyor. Cenk'ten iyi kaleci mi bilemem ama Hakan bu kadar da kötü kaleci değil. Yediği gollerde hatalı olduğunu söyleyemesek de o tarzlarda birçok pozisyonu çıkardığını biliyoruz. Ayrıca Makukula'ya kaptırdığı saçma bir top var, yine ayağına dolaştırdığı Zapo'nun uzaklaştırdığı bir top var. Hakan ısrarı Hakan'ı bitirecek ne yazık ki. 

Sonuçta sakatlıklar+şanssızlıklar+Hikmet Karaman Schuster'i yenmiştir. Elinde fazla malzemesi olmayabilir ama bu bahane değil ne yazık ki, sonuçta sahaya 11 kişi çıkıyoruz yeni çözümler bulması gerekiyor. Bulacağına da inanıyorum. Onur Bayramoğlu'nun farkında, önümüzdeki lig maçında Tabata'nın yokluğunda Guti de düzelmemiş olursa orta sahanın forvete açılan anahtarını Onur'a teslim edeceğine inanıyorum. Fink'in gerekliliğini anladı, Holosko ve Tabata'nın gereksizliğini de anladı bence. Öğrenen deneyen bir hoca, ayrıca son iki lig maçında oynadığımız iki takım da oldukça zorlu rakiplerdi. Isaac-Makukula-Simpson ofans hattı çoğu büyük takımda yok. Schuster'e desteğe devam diyoruz.

Not: Son paragrafa paralel olarak bir şey eklemek istiyorum. Bir süre güzel gidince bazıları Denizli'ye sallamaya başlıyor bu da beni rahatsız eden bir durum. Denizli mi Schuster mi diye sorarsanız düşünmeden Schuster derim ama ölmüş haldeki Yusuf'tan, istikrarsız Tello'dan maksimum verimi alarak bizi şampiyon yapmış, sonraki sene de şanssızlıklar yüzünden yapamamış bir hocanın hakkının yenmesi içime sinmiyor. Defansif oynatabilir, elindeki kadroyu en iyi şekilde kullanmaya çalışmıştır, Mourinho da yeri geldiğinde defansif oynatıyor, sonuçta Holosko'lu Nobre'li Tabata'lı ofans hattıyla Schuster de harikalar yaratamıyor gördüğünüz gibi. Denizli eleştirilebilir, zamanında çokça eleştirdik ama şu son iki maçtaki tabloyu göz önüne alalım ve biraz empati kurarak eleştirelim bence.

Nuri vs Podolski

Tarihin gördüğü en sağlam ayarlardan birisinin kahramanı oldu Nuri Şahin. Maç içinde Nuri ile tartışan Podolski, Almanya-Türkiye maçını hatırlatarak eliyle 3 yaptı. 91. dakikada galibiyet golünü atan Nuri'nin ise intikamı acı oldu.



15 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaş Rotasyon Algoritması

Rotasyon kelimesiyle Beşiktaşlılar olarak tanışmamızın geçmişi çok uzun bir zamana dayanmıyor. Mustafa Denizli ile başladı bu dönem ve onun zamanında kritik maçlarda yaptığı değişikliklerle “Mustafa Denizl Tavşanları” olarak hafızalara kazındı daha çok… Bu tavşanlardan çoğu kişinin hazzetmediğini söylersek yanlış olmaz sanırım. Bu sene Schuster’in yaptığı rotasyon ise “Şampiyonluğun Anahtarı” ismiyle sahne alıyor şu sıralar. Ben de okurlara kadromuzda yer alan oyuncuların mevkilerine göre oynama önceliklerini sıralayarak bir nevi gelecek maçlar için taraftarın ilk 11 tahmini yapmasını kolaylaştırmayı amaçladım. Malum rotasyon sık olunca ilk 11’i tahmin etmek de kolay olmuyor. Tabi bu listeyi yaparken kadroya girme sırasını mevcut performanslara göre yaptığımı da belirteyim.


Kaleciler: Hakan Arıkan > Cenk Gönen > Rüştü Reçber

Kaleci mevkiinde bizim her daim tartışan ismimiz Hakan Arıkan. Ancak Fenerbahçe maçında gördüğümüz üzere Schuster genelde -her ne kadar Cenk ile başlasa da- tecrübeye önem veren bir hoca. Her ne kadar yan toplarda eksiği bulunsa da Hakan Arıkan şu anda bir numaralı kalecimiz konumunda… Zaten bu mevkinin kadrodaki en sıkıntısız mevki olduğunu söylersek yanlış olmaz. Hatta ligdeki en iyi kaleci topluluğu bile diyebiliriz.

Sol Bek: İbrahim Üzülmez > İsmail Köybaşı > Ersan Gülüm

10 senelik tabloya bakıldığında bu sıralamanın bir numaralı isminin değişmediğini görüyoruz. Açıkçası İsmail transferini duyduğumda çok sevinmiştim. Ancak, hücumdan gelme bir bek olarak zaten İsmail’in daha ilk yılında İbrahim’i kesmesi beklenemezdi. Ersan’ı henüz sol bek mevkiinde izlemedik, kaldı ki bu iki isim ciddi sakatlık geçirmediği sürece de izlemeyiz zaten.

Stoper: Tomas Zapotocny/İbrahim Toraman > İbrahim Toraman/Matteo Ferrari > Tomas Zapotocny/Matteo Ferrari (Herhangi biri sakatlandığında Ersan Gülüm)

Stoperleri ikili olarak değerlendirmekte fayda var. Bundan üç ay önce kime sorsanız gönderileceklerin ilk başında gelen adam, bu senenin banko oyuncusu oldu. Hatta ve hatta Sivok sakatlanmasaydı bile gidecek isim o değil, Ferrari olacaktı büyük ihtimal. Sezon başında bir de Toraman’ın sakatlanmasıyla, yabancı sınırlaması derdi olmadığı sürece Zapo ve Ferrari’den oluştu. Bu dert ortaya çıktığında da, buradan feragat edilmesi gerekirse devreye Ersan girecek.

Sağ Bek: Ekrem Dağ > Erhan Güven > Roberto Hilbert > Rıdvan Şimşek > İbrahim Toraman > İbrahim Üzülmez

Bu sene sakatlık konusunda en çok çektiğimiz mevki sanırım burası oldu. Listeye yazılanlardan ilk üç isimden dönmeye yakın olan, en ağır sakatlığı geçiren Rıdvan Şimşek. Manisa maçıyla da ilk 18’de çıkma ihtimali bile sevindirici. Ancak direk ilk 11 çıkar mı, onu bilemiyorum henüz. Bu sakatlıklardan sonra sağ kanat diye aldığımız Hilbert, sağ beke geçti ve pek sırıttığını söyleyemeyiz. Bu üçlü tam olarak iyileşmeyene kadar da böyle süreceği kesin gibi görünüyor. Geçtiğimiz sezonda Mustafa Denizli, Toraman’ı değerlendiriyordu bu mevkide ancak Schuster’in böyle bir düşüncesini göremedik şu ana kadar.

Defansif Orta Saha: Fabian Ernst > Mehmet Aurelio > Necip Uysal > Michael Fink

Buradaki isimler genelde çifter çifter oynuyor, hatta Manisa maçında üçü birden oynadı. Ancak Quaresma’nın yokluğunda Ankaragücü maçında örneğin, Necip’i sola yakın bir orta saha oyuncusu gibi izlemiştik. Manisa maçında da böyle bir hamle bekliyorum ben açıkçası. Buradaki derinlik konusuna geldiğimizde, Aurelio’nun sakatlığı ile Fink’e ilk 11 yolunun açılması muhtemel. Ancak UEFA listesinde yok diye biliyorum ben; bu yüzden sadece lig ve kupada süre alacak ne yazık ki…

Ofansif Orta Saha: Guti > Tabata > Nihat > Onur Bayramoğlu

Guti’nin yokluğunda onun mevkisinde Tabata’nın oynaması muhtemel. Tabata sağda da değerlendirilen bir isim ancak Guti’nin olmadığı zamanlar büyük ihtimalle sürekli Guti’yi yedekleyecek isim o olacaktır. Ancak, Nihat’ın bu mevkide oynadığı bir iki maç mevcut. Üçüncü isim olarak o yüzden Onur’dan önce Nihat’ı yazdım. Hatta bu değişiklik, Tabata’nın 4-3-3’te Guti’nin Ankaragücü maçında oynadığı gibi oynamasıyla Manisa maçında olabilir.

Sağ Hücum: Hilbert / Tabata / Nihat / Holosko

Bu mevkiye kanattan çok hücum desek daha doğru olur gibi… Burada alternatif çok, ancak önem sıralaması diye bir şeyin yapılamayacağı bir mevki burası. Burada alternatifimiz bol da olsa, süreklilik sıkıntımız var ne yazık ki… Buradan verim alamıyoruz, maç sırasında oynayan oyuncular içinde Quaresma ile uyum içinde kanat değiştirebilen bir adam göremedim şu ana kadar.

Sol Hücum: Quaresma > Holosko > İsmail Köybaşı

Quaresma’dan yoksun oynadığımız maçlarda Schuster’in tercihi Holosko’dan yana oldu. Rapid Wien maçında iyi sarkmalar yaptı defans arkasına… Ancak, attığı golden çok, kaçırdığı ve pas vermeyerek harcadıkları ile ön plana çıktı. Trabzon maçında da pek bir varlık gösteremedi. Bana kalırsa Tello’nun kalması hem burayı rahatlatırdı, hem de Quaresma ile aynı anda sahada olabilirlerdi. Çünkü maç sırasında kanat değiştirmeye aşina bir oyuncu idi Tello. Sağ ve solu uyum içinde götürebileceklerini düşünüyordum açıkçası… İsmail henüz burada hiç düşünülmedi ancak, sezon boyunca bu mevkide en azından bir 4-5 maç çıkaracağını düşünüyorum.


İleri Uç: Bobo > Nobre > Fatih Tekke > Nihat

Bobo sakatlanmadığı sürece ileri ucu domine etmesi gereken isim. İkili oynadığımız takdirde yanına diğer oyuncular girip çıkabilir. Ancak, değişmemesi gereken tek oyuncu o olmalı. Fakat ligde şu an süre bazında en fazla görev alan isim Nobre. Taktiğe ve yabancı sınırlamasına göre değişim gösteren bir mevki burası da… Ayrıca Nihat’ın da buranın bir alternatifi olarak görülmesi gerekiyor bence…

Neticede bu rotasyon dizilişe göre oyuncu havuzundan oyuncu seçiyor kendine… İçerde oynadığımız son iki maçta da Quaresma ve Guti’yi bir arada izleyemedik ne yazık ki… Son Ankaragücü maçında Quaresma’nın yokluğunda (Necip’in sol orta saha gibi oynadığı) ve Guti’nin yokluğunda oynanan 4-3-3 taktiğinin bir benzerini göreceğimizi düşünüyorum bu Manisa maçında da… Ve oluşturduğum havuzdan Manisa maçı kadrosu tahmini yaparak yazımı bitiriyorum.

Yabancı sıkıntısı olmadığı için Fink eğer oynayabilecek durumdaysa bu maç orta üçlüde ilk 11’da başlar diye düşünüyorum. Böylece Tabata’da ileri uçta görev almış olacak. Bu taktik ve oyuncu değişimlerinde ilk 11 tahmin etmek gerçekten çok güç. Yorum kısmında ilk 11 tahminlerinizi bekliyorum.


12 Ekim 2010 Salı

Yeter


Almanya maci sonrasi buraya kotu seyler yazmamak icin zor tuttum kendimi, ama bugun bu oynanan kisiliksiz futbolun sadece Almanya macina ozel olmadigini gorunce cok uzuldum, ben yirmi seneye yakindir Milli maclari izliyorum hic bu kadar kisiliksiz futbol oynayan, takima bile benzemeyen, birbirinden nefret eder gibi oynayan bir takim gormedim, Guus Hiddink'in buyuk hoca oldugunu herkes biliyor fakat Turkiye'ye sadece milli mactan maca gelecekse hic zahmet edip gelmesin zaten yardimcisi Oguz Hoca onun kadar ilgilenebilir takimla.
Takimda oynayan oyuncularada tek soyleyebilecegim sey o kucuk gordugunuz, yukardan baktiginiz Azerbaycan her gecen sene kendisini gelistirirken biz Turkiye, onlara gore dev gibi gozuken Turkiye futbol olarak her gecen eriyoruz, bitiyoruz, bu takimda ne eksik diye aramaya kalksak bir tane duzenli calisan mekanizma bulamayiz, o yuzden hic ugrasmayalim, bugunku kadroda bir kac oyuncu haric digerlerinin Milli takimi birakma gunu gelmistir, bu kadroyla olmayacagi en basindan belliydi fakat basimizda bir Teknik Direktor olmadigi icin onu anlayamadi.
Bu millete yazik ettiniz..

Manuel Ruiz Perez Kimdir

Futbolda göz önünde olan isimler genelde Futbolcular ve Teknik Direktörler olmuştur, başarıyı onlara mal ederiz, kötü sonuçlarda fatura onlara kesilir. Futbolun hep takım oyunu olduğundan bahsederiz fakat futbolcular ve Teknik Direktör dışındaki şahıslara pek ilgi göstermeyiz, oysa bir takım için Teknik direktör ve Futbolcular ne kadar önemliyse yardımcı antrenörler, fizyoterapistler, kondisyonerler, masajcılar, tercümanlar ve malzemecilerde önemlidir. Şimdiye kadar birçok Teknik Direktörler geldi geçti ülkemizden, hemen hemen hepsinin ismini bir çırpıda sayabiliriz çalıştığı yıllarla birlikte, ama yardımcı antrenörleri sorsak ben dahil çoğumuz ancak birkaç tane sayabiliriz, benim ilk aklıma gelen Daumun yardımcısı Koch, diğeri Mustafa Hocanın yardımcısı Stefano Marrone. Genelde yabancı hocaların yanına süs olsun diye evlat kontenjanından da bir tane yerli antrenör koyarlar fakat takım içinde fazla etkin olamadıkları için isimlerini buraya taşıyıp laf kalabalıklığı yapmayacağım. Yazdığım iki yardımcı antrenörün ortak bir noktası ikisininde Kondisyonerlik anlamında ön plana çıkmaları, Daumun ve Mustafa hocanın bu isimleri yardımcı antrenör olarak seçmelerindeki neden antremanlarda kondisyon çalışmalarına fazla zaman ayırmayıp, taktik idmanlara yoğunlaşmak istemelerindendir.
Avrupadaki Teknik Direktörlere baktığımızda artık yardımcı Antrenörlerin taktik bilgisi yüksek, maç analizlerini Teknik Direktörlerine sunan, maç içinde Teknik Direktörle oyun formasyonu hakkında tartışabilen isimler seçtiklerini görüyoruz, örnek vermek gerekirse kuşkusuz bu tanıma uyan en ünlü isim bir dönem Sir Alex Ferguson'un yardımcılığını yapmış olan Queiroz'u görüyoruz, Boby Robson'un ve Van Gaal'ın Mourinhodan aynı şekilde yararlandığını biliyoruz, Rijkaard'ın Neeskens ile iletişimine hepimiz çok yakından şahit oluyoruz.
Schuster Türkiye'ye ayak bastığında yanında esmer, orta boylu, alnı kırışık, ciddi bir yüz ifadesine sahip olan birini getirdi, Adı Manuel Ruiz Perez. İşte Ruiz Perez'in Schuster'in yanında olma sebebi ona ihtiyaç duyduğunda taktik olarak fikir sunması, oyuncular hakkında rapor sunması, gerektiğinde oyuncu değişikliklerinde müdehale edebilmesidir. Maç içinde kameralar yedek klübesine çevrildiğinde genelde Ruiz elinde kağıt kalem maç hakkında notlar tutuyor, Schuster ile sahaya ciddi bakışlar eşliğinde maç hakkında fikir alışverişi yapıyor yada Schuster koltuğunda otururken O ayağa kalkıp oyuncuları yapmaları gerekenleri söylüyor. Her oyuncu değişikliğinden önce Ruiz Schuster ile muhakkak konuşuyor, Kadıköy deplasmanında İbrahim Üzülmezin sağ bek oynaması onun zekasının bir ürünüdür mesela. Peki nasıl oluyorda Schuster gibi futbolcu ve Antrenör olarak dünyáca ünlü bir isim Ruiz gibi adı sanı duyulmamış birisini dinliyor..
Manuel(Manolo) Ruiz Perez gözlerini 1962 yılında İspanyanın Cadiz'e bağlı Jerez De Frontera kasabasında açtı, Çocukluğunun geçtiği kasabanın takımı olan Xerez'in altyapısında futbla başladı ve 17 yaşında en büyük hayalini gerçekleştirerek Xerez ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2. ligde Xerez formasıyla 3 yıl top koşturduktan sonra 1. lig takımlarından Real Zaragozaya transfer oldu, işler onun için çok iyi gitmedi Zaragozada, bir kaç kez forma şansı bulsada kendini gösteremedi ve sezon sonunda İspanyanın en büyük klüplerinden biri olan Deportivoya genç yetenek olarak transfer oldu, henüz 21 yaşında olmasına rağmen bir çok şey tecrübe edinmişti, onu küçük yaşlardan beri takip eden ve Deportivoya transfer olmasını sağlayan Deportivo'nun yardımcı antrenörü Sagarzazu'ya çok şey borçlu olduğunu biliyordu. Sezon öncesi herşey yolunda gidiyordu, Ruiz Deportivo'nun ilk 11'nde yer bulmaya başlamıştı, herşeyin yolunda gittiğini düşünürken acı haber Sagarzuza'dan geliyordu, Sagarzuza hazırlık maçına kendi özel arabasıyla giderken trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti, Ruiz kendi babası gibi sevdiği antrenörünü kaybetmişti, kendisini toparlaması için az bir süresi vardı çünkü sezon başlamak üzereydi. Sezon başlıyor Ruiz sık sık ilk 11'de kendisine yer buluyordu, takım içinde kendisini ispatlamak üzereyken bir antreman sırasında diz bağları kopuyordu, dönemin tıbbi müdehalesi yeterli olmuyor, Ruiz aylarca hastanelerde zaman geçirmesine rağmen dizindeki bağlar bir türlü iyileşmiyordu. 6 ay tedavi gördükten sonra artık profesyonel olarak futbol oynayamayacağı söylendi, o haberi aldıktan sonra ne yapacağını bilmiyordu, 21 yaşında futbola veda etmek zorundaydı. Tedaviden sonraki altı ayını sadece Galiçyada dinlenerek geçirdi ve futbola 3. ligde olsa dönme kararı verdi, önce 3. lig ekiplerinden UD Melilla'da 2 yıl daha sonra yine 3. lig ekiplerinden Sanluqueno'da 3 yıl çocukluk aşkı olan Futbolcu mesleğini icra etti, geçen bu zamanda diz bağları ona daha fazla izin vermiyordu, henüz 26 yaşında Futbolculuk kariyerini bitirme kararı aldı.
Futbolculuk kariyerini noktaladıktan sonra uzun süre çalışmadı, Çocukluk aşkı olan Xerez ona Futbol Şubesinde çalışmasını teklif edince hiç düşünmeden kabul etti, görevi karşılaşacakları takımların maçlarını izleyip Teknik Direktöre sunmak, futbolculara danışmanlık yapmak, kamp yapacakları tesisleri belrlemek gibi bir çok şeyi içinde barındırıyordu. Zaman zaman antremanlara katılıp Teknik Direktörlerin nasıl çalıştığını izliyordu, 1999 yılında Xerez'in Teknik Direktörü olan Candell kovulunca, yönetim bir kaç maçlığına Ruiz'in takımın başında maçlara çıkmasını istedi O'da bunu kabul etti, üç maçta 2 galibiyet alınca yönetim kalmasını istesede o bunu kabul etmedi ve kendi görevine devam etti.
Ruizin hayatı bu şekilde futbol şubesinde geçerken ufak bir mucize oluyor ve Ruiz ile aynı dönemde futbol oynamış dünyanın en önemli Futbolcularından birisi olan Schuster Xerez ile 2. ligde çalışmayı kabul ediyordu, Schuster şimdi Beşiktaş'ta Tayfur'un görevi olan yardımcı antrenörlük için Klübü yakından tanıyan birisini istiyor ve Xerez yönetimi bu isimin kim olacağını çok iyi biliyordu, Ruiz teklif edilen görevi Schuster'in karizmasınında etkisiyle kabul ediyordu ve tekrar yeşil sahanın kenarına bu sefer yardımcı antrenör olarak iniyordu. Sezon sonunda Xerez hiç beklenmedik bir şekilde La Liga için Play Off maçlarına kalıyor fakat son turda eleniyordu. İkinci sezon tekrar aynı başarıyı kazansalarda yine Play Off maçları sonunda La Ligaya terfi edemiyorlardı. Schuster Shaktar Donetsk'ten gelen teklifi kabul ediyor ve Ruizi yanında götürmek istiyordu fakat Ruiz İspanya dışına çıkmaya sıcak bakmıyordu. Schuster ile o zaman yolları ayrılsa bile geçirdikleri iki yıl içinde iyi dost olmuşlardı. Schuster Shaktarla bir sezon çalıştıktan sonra İspanya Levante başında geri dönüyor ve eski dostu bu sefer ikna ediyordu. Levante tarihinde 3. defa La Ligada mücadele ediyor ve tecrübesizliklerinin cezasını tekrar 2. lige düşerek çekiyorlardı.
Ruiz artık Schusterin ikinci adamı olmuştu ve onun kararlarında etkili oluyordu,Schuster yurtdışından gelen birçok teklife hayır demek zorunda kalıyordu, ve tarıhınde sadece bır sezon La Lıga da oynamış olan Getafe'nin teklifine evet diyordu. Lige bu sefer fırtına gibi giriyorlar ve sezon sonunda Getafenin gelmiş geçmiş en iyi derecesini yapıyorlardı 9. olarak, bunun bir tesadüf olmadığını ikinci sezon yine aynı şekilde ligi 9. bitirerek ve takıma oynattıkları müthiş hücum futboluyla ispat ediyorlardı.
Oynattıkları göze hoş gelen futbol Avrupa devlerinin de dikkatinden kaçmıyordu, Capello son sezon Real Madridi şampiyon yapsada taraftar oynanan oyundan mutlu değildi, Real gözünü Schustere çevirdi, Dünyada en zor mutlu olan taraftar kitlesinin takımına evet diyerek bir delilik yaptılar. Herkesin bildiği gibi Schuster ve Ruizin Real Madridi Barcelona'nın efsane kadrosunu Camp Nou'da alt ediyor, sezon sonu şampiyonluğu 85 puanla rekor kırarak kazanıyordu...Sonrasıda malum ''Barcelonayı yenemeyiz'' demeci ve sonrası..
Schuster Real Madrid'den ayrıldıktan sonra Teknik Direktörlük kariyerinde ilk defa iki yıllık ara veriyordu futbola, sonrasında Beşiktaş'a gelişinde özel olan şey Ruiz Perez'in yurtdışında çalışmaya ilk defa evet demesidir.
Saha kenarında duruşuyla, alnındaki derin kırışıklarıyla, sahaya bakışıyla, yüzünün ifadesiyle başından geçen bir çok şey olduğunu görebiliyorsunuz Ruiz Perez'in. Benim özelimde Ruiz Beşiktaş tarihinde iz bırakan isimlerden birisi olmayı hak ediyor, Schuster Beşiktaş'ta başarılı olsada olmasada her zaman anılacak ve hakkında konuşulacak bir isim olacaktır ve bunuda hakediyor, benim meram biraz sahne arkasında kalan isimlerinde hakettikleri ilgiyi görmesi.
Bu postta Beşiktaşın yardımcı antrenörünü biraz daha yakından tanıdık, bu şekilde biraz daha arka planda kalan Klübümüzün emekçileri hakkında yazı dizisi yapmayı düşünüyorum, umarım ilk seriyi beğenmişssinizdir.

10 Ekim 2010 Pazar

Borç 251 milyon lira


Keçeli, özellikle alınan kredi konusuna değinerek, ''Aldığımız kredi tümüyle borca gidecektir. Üstüne binen faizlerin önünü almak için kredi alınmıştır. Yüzde 20'lerde, 18'lerde alınanlar yerine orta vadede yüzde 8'lerde borç bulunmuştur. Başka kulüpler bu şekilde borç aldığında, bunu zafer olarak göstermişlerdir. Biz böyle yapmıyoruz'' diye konuştu.

Hakkınız Var mıydı ?

Biraz geç oldu ama içimde kaldı, kısacık da olsun yazacağım..
Milli maçı babamla birlikte izliyoruz. Ben sakin izliyorum, babam hararetli biraz. İlk yarı bitti. Şunu alsa bari oyuna, şunu şuraya çekse diye filan konuşuyoruz. İkinci yarı başladı, bir gol pozisyonu ve birkaç cılız atak dışında hareket yok, ruh yok. Ümidi kestim artık ben, susuyorum; babamın söylediklerine kulak asmıyorum. İki oldu, üç oldu.. Ve babam bir cümle sarfetti, işte o anda burkuldu içim, acıdığını hissettim, üzüldüm.. Stadı terkeden taraftarlarımızı görünce dedi ki babam 'bu adamlar yarın nasıl gidecekler fabrikalarına, iş yerlerine ? ' . O anda, işte o anda acıdı içim, işte o anda üzüldüm. İçimden dedim : Bu kadar kötü oynamaya hakkınız var mıydı ?

6 Ekim 2010 Çarşamba

Beşiktaş'ın ''Derin'' Kadrosu


Beşiktaş sezon öncesi Quaresma ve Guti transferlerini ardı arkasına patlattığında genel olarak medya ve taraftarlar ligin en geniş ve kaliteli kadrosunun Beşiktaş'ta oldugunu yazıyordu, konuşuyordu. Sezon öncesinde ufak sakatlıklar hiç kimsenin canini sıkmıyordu, çünkü sakatlanan bölgedeki her ismin bir yedeği gözüküyordu o dönem, hatta Sivok'un sakatlanması hayra alamet oluyor ve kadroda Fink'le ve Ferrari kalıyordu.. Sağ bek sıkıntısı cektiğimiz dönemler olsada sağ açık olarak transfer ettiğimiz Hilbert sahneye çıkıyor ve sağ bekte gösterdiği istikrarlı performansı ile herkesin güvenini kazanıyordu..

Lig basladiktan sonra alınan galibiyetler ve iyi oyun bir çok Beşiktaş'lıyı mutlu ediyor diğer kesimi ise sesizliğe büründürüyordu.. Bu galibiyet serisinde en çok öne çıkan isimler beklenildiği gibi Guti, Quaresma ve Bobo oluyordu, onlara eşlik eden Ernst, Tabata, Cenk, Necip ve Nobre biz Beşiktaşlıları iyice ümitlendiriyordu.

Sezon başında Nihat'ın Vikingur'a karşıda olsa iyi oynaması en azından bu sene İyi bir Nihat izleyeceğimizin sinyallerini veriyordu bizlere, fakat Vikingur maçlarından sonra rakiplerin Kalitesi arttıkça performansı ters orantılı şekilde aşşağı düşen bir Nihat izledik ve izliyoruz. Nihat'ın yedeği olarak gözüken Holosko Rapid Wien maçında bir gol atmasına ve defalarca kaleciyle karşı karşıya pozisyonlar yakalamasına rağmen bizleri karamsarlığa ittiğini düşünürsek olayın vahamiyetini çok daha iyi anlayabiliriz. Zaman zaman Tabata'nın sağ açık ve sol açık bölgesindeki performanslarını baz aldığımızda iki hafta üstüste aynı performansı gösterebilmiş bir Tabata göremiyoruz. Hal böyle olunca Quaresma'nın yedeği olur diyebileceğimiz bir isim yok, alternatifi var gibi gözüksede isimleri teker teker incelediğimizde elimizde bir tane orjinal kanat oyuncusu yok!

Sezon başından beridir ağzımızda gevelediğimiz rotasyon kelimesi hemen hemen neredeyse ortasaha oyuncularına uğramamış. Maç öncesi Schusterin tahtaya yazdığı ilk isimler Guti, Ernst ve transfer olduktan sonra Aurelio. Bugünkü Milli maçta Aurelio sakatlandıktan sonra onun mevkisine ilk aday olarak gözüken isim Fink sezon başından bu yana 1 dakika forma giymemiş.. Necip Aurelio'nun bölgesinde oynayacak defansif özelliklere sahip bir oyuncu değil.

Guti'nin sakatlığı sonrasında orada oynayabilir dediğimiz tek isim defansif ortasaha olarak aldığımız Ernst olduğunu düşünürsek Beşiktaş'ın kadrosuna ''derin'' kadro diyemeyiz , Ernst'in Aurelio'nun mevkisini devralacağını varsayarsak durum daha da vahimleşiyor, Guti'nin bölgesinin adamı olarak gözüken Tabata son iki yıldır ilk 11 başladığı hiç bir maçta isteneni verememiş. Üstüne oyun kurucu olarak oynadığı maçlarda facia performanslar göstererk taraftarları çileden çıkartmış. Tabata'nın en iyi performans gösterdiği zamanların ikinci yarıda oyuna girip Guti ile verkaçlara girerek oynadığını düşünürsek, Guti'siz sahada kalmış bir Tabata'dan Beşiktaş adına pozisyon yaratmasını beklemek hayalcilik olur. Tabata bildiğimiz 10 numara oyuncu gibi yaratıcı bir adam değil, daha çok tamamlayıcı oyuncu, arkadaşlarına pas opsiyonu oluşturan, verkaçlara giren, aralara pas atmaktan çok kendisi aralara koşu yapan bir futbolcu tipi.
Yusuf ile ilgili bir şey söylemeyeceğim, ondan çıkıp bu kondisyonla sahaya çıkmasını istemek, Onur Bayramoğluna, Necip'e ayıp olur.

Son olarak Quaresma'lı ve Guti'li favori olarak başladığımz ligde bu iki isimden aynı anda yoksun kaldık. İkisinin sahalara 3 haftadan önce dönmesi zor, burada çoğunluğunu geçen senenin oluşturduğu çekirdek kadroya çok iş düşüyor, başımızda Mustafa Denizli olsa şuanki kadro avantaj dahil olabilirdi fakat sisteminden taviz vermeyen Schusterin bu kadro ile nasıl bir performans göstereceğini merakla ve endişeyle bekliyorum. Son söz yönetime son 2 yıldır kanatsız bir takım izliyoruz eldeki tek kanat adamı sakatlanınca forvetten, ortasahadan bozma adamları sağ açık oynatıyoruz, yılda 2.5 milyon euro alan forvetten bozma açık oyuncuları değil, mevkisinde oynatılan genç isimler istiyoruz, bu işkenceyi yapmayın bizlere. Guti'yi alıyorsunuz iyi güzelde bir tane yedeği yok bu iş nasıl olacak..?

4 Ekim 2010 Pazartesi

Beşiktaş'a Söylenen Şarkılar

Şarkıyı bile Beşiktaş'ı düşünerek dinlerim ben.. Şarkının içindeki hasret, benim 'O'na çektiğimdir, aşk 'O'na beslediğim, tutku 'O'na karşı olan.. Nezdimde hep 'O'nadır şarkılar.. Çünkü O, O'dur yani.. Laf yok, ötesi hiç yok.. Anlatılacak bir şey değil ki zaten.. İlk çığlıktır, son nefestir.. Hayat O'dur, dünya O'dur, her şey O'dur.. Hava kadar lazım, ekmek kadar mübarek, su gibi aziz bir şeydir O..
Başta da dediğim gibi şarkıları bu 'su gibi aziz şey'i düşünerek dinlerim ben.. Aklıma geldikçe bu 'aziz şey'e yakıştırdığım şarkı sözlerini yazacağım buraya.. Güzel bi seri olur umarım..

Milli Takım Aday Kadrosu


KALECİLER

VOLKAN DEMİREL FENERBAHÇE
HAKAN ARIKAN BEŞİKTAŞ
ONUR RECEP KIVRAK TRABZONSPOR
CENK GÖNEN BEŞİKTAŞ

SAVUNMA OYUNCULARI

GÖKHAN GÖNÜL FENERBAHÇE
SABRİ SARIOĞLU GALATASARAY
ÖMER ERDOĞAN BURSASPOR
İBRAHİM TORAMAN BEŞİKTAŞ
SERVET ÇETİN GALATASARAY
CEYHUN GÜLSELAM TRABZONSPOR
İSMAİL KÖYBAŞI BEŞİKTAŞ
HAKAN KADİR BALTA GALATASARAY

ORTA SAHA OYUNCULARI

HAMİT ALTINTOP BAYERN MÜNCHEN
MEHMET AURELIO BEŞİKTAŞ
NECİP UYSAL BEŞİKTAŞ
EMRE BELÖZOĞLU FENERBAHÇE
NURİ ŞAHİN BORUSSIA DORTMUND
SELÇUK İNAN TRABZONSPOR
ARDA TURAN GALATASARAY
ÖZER HURMACI FENERBAHÇE

HÜCUM OYUNCULARI

TUNCAY ŞANLI STOKE CITY
HALİL ALTINTOP EINTRACHT FRANKFURT
SEMİH ŞENTÜRK FENERBAHÇE
MEVLÜT ERDİNÇ PARIS SAINT-GERMAIN
NİHAT KAHVECİ BEŞİKTAŞ
SERCAN YILDIRIM BURSASPOR

Orhan Yıldırım


En kolay maç!

Ankaragücü maçı öncesi bunun tam tersini yazmış, ‘En zor maç’ başlığını atmıştık. Beşiktaş açısından bakıldığında ‘rahat’ bir karşılaşma olacak. Çünkü ev sahibi takım darmadağın olmuş! Önce yönetim çatlak vermiş. İstifalar sunulmuş, Şenol Güneş bile direkten dönmüş! Ardından şampiyonluk parolası ile çıkılan yolda; Manisa, Antalya ve Kayseri gibi sıradan ekiplere puanlar ikram edilmiş. Taraftar patlama noktasına gelmiş. Takım içindeki kadro istikrar uyumu ve istikrarı sağlanamamış. Bu maç onlar için ‘ya tamam ya devam’ niteliği taşıyor. Kötü sonuçta havlu atılacak. Tek çareleri kazanmak. Bu stresi kaldırıp normal futbol oynamak çok zor. Buna bir de taraftar baskısını eklenirse vay, vay, vay...

Orhan Yıldırım...

3 Ekim 2010 Pazar

Olsun Be Güzelim Olsun...


Futbolun sağı solu belli olmaz..

Trabzonspor - Beşiktaş / Değerlendirmeler



Bugün Beşiktaş kaybetmiştir. Hafta için oynanan maç sonrası yorgunluk, sakatlıklardan dolayı ideal ilk 11'i sahaya süremememiz vs. gibi bahaneler üretebiliriz ama Trabzonspor'un galibiyeti hakettiği, kazanmayı daha çok isteyen taraf olduğu da aşikardı, uzun bir maraton içerisindeyiz böyle kayıplar yaşamamız kaçınılmaz. Ama tek istediğimiz pazar günümüzü iki güzel futbol oynayan takımın güzel mücadelesini izleyerek geçirmekti, çok mu şey istedik sayın Müftüoğlu? Doğru karar verirken bile geriyorsunuz ortamı. Çok mu zor futbolun tarafında olmak. Penaltımız verilmedi, şu pozisyon kırmızı karttı gibi bir derdim de yok, tek istediğim ekran başında sertliğin, agresifliğin, küfürün vs.nin değil sadece futbolun güzelliğinin ön plana çıktığı bir maç izlemek . Çok mu şey istiyorum ? Ben bugün sahada maç yönetmekten zevk almayan bir hakem portresinden başka bir şey göremedim ne yazık ki.

Onun dışında bu maç da gösterdi ki, kanatlara bir iki takviye şart. Altyapıdan olur, devre arasında teleport yeteneği olmadığını hala anlayamayan oyuncumuz Holosko gider onun yerine genç bir yabancı alınabilir ama bu eksiklik kapatılmazsa sıkıntı olacak gibi. Bir de Schuster'e sesleniyorum, hocam Fink diye bir adam var geçen sene takımın en çok oynayan yabancısıydı. Hadi Ernst'in yerini Necip tecrübesizliği yüzünden dolduramayabilir ama bu Fink doldurur be hocam, doldurmuşluğu da var. Doksan dakika koşar, tekmeye kafa uzatır, arada o da güzel paslar atabilir sayın hocam. Madem bu adama maaş ödüyoruz, bir deneseniz de varlık içinde yokluk çekmesek diyorum. Sonra gönderecekseniz yine gönderin.


Trabzonspor&Beşiktaş

Trabzonspor

Onur Recep Kıvrak
Serkan Balcı
Mustafa Yumlu
Egemen Korkmaz
Hrvoje Cale
Selçuk İnan
Gustavo Colman
Engin Baytar
Burak Yılmaz
İbrahima Yattara
Teofilo Gutierrez


BEŞİKTAŞ

Hakan Arıkan
Roberto Hilbert
İbrahim Toraman
Zapotocny
İsmail Köybaşı
Mehmet Aurelio
Ernst
Guti
Tabata
Holosko
Nobre

2 Ekim 2010 Cumartesi

1 Ekim 2010 Cuma

Rapid Wien - Beşiktaş: Bobo


Dünkü maçtan Bobo adına golün dışında bir de bu sahne hafızalarda yer aldı. Eee adam Brezilyalı sonuçta...

Respect Schuster

Bu takımın bu halde olmasında elbetteki Schuster Dayı'nın inadı en etkili etken. Sezon başından beri ileride kurduğu savunma ısrarı ve sürekli bu şablonda oynanması, hem Beşiktaşlılar için hemde rakipler için her maçın seyir zevkini yüksek ölçüde tutuyor. Ben şahsen şu halimizden memnunum, özellikle son bir kaç sezondur pek çok yapılan yanlışında etkisi ile geçirdiğimiz futbol mantalitesini inşallah bir daha görmeyiz.

Her ne kadar şu ana kadar iyi sonuçlar alıp, iyi yoldayız gibi görünsekde üstüste gelecek bir iki ters sonucun ardından takım ve camia olarak göstereceğimiz performans bizi bu sene hedeflediğimiz yerlere ulaştırmada geçilmesi gereken son büyük testler olacaktır.
Rapid deplasmanına gelecek olursak, kontrada çok hızlı adamları bulunmayan rakip hoca, takımını aynı bizim gibi ileride yer alan bir savunma hattı ile kurmuş, bu sayede iki takımında daralttığı ve teknik oyunculara hava aldırmayarak özellikle ilk yarıda maçın 30-40 metre arasında sıkışıp kalmasını başarmış ve son olarakda fiziki gücü yüksek oyuncuları ile sonuca varmayı planlamıştı. Keza ilk yarı bunun meyvelerini ilk yarının hemen başında kazanılan kornerler ve ceza sahası içindeki karambol arayışlarında açık ve net bir şekilde de gördük. İlerleyen dakikalarda Q7'nin kişisel gayreti ile Beşiktaş sazı eline almaya başlamış ve her an golü bulacak kıvama gelmişti ki o talihsiz sakatlık vuku buldu. İnşallah yarınki MR sonucunda çok talihsiz bir sonuç çıkmazda en azından milli takıma verilen arada Q7 kendini toparlar diyelim.

Devre arasına gol yemeden girmemiz aslında avantajlı bir skordu, ben şahsen beraberliğe razı bir durumdaydım bu deplasmanda, hele birde Q7'nin direkten dönen şutuna karbon kağıdı bir vuruşla cevap veren ve şansı yaver giderek direkten içeri giren toptan sonra, bu gece belkide şansında bizim yanımızda olmadığını düşünmedim de değil. Derken anlamadığım bir şekilde rakip takım kapanmadan oynamaya ve çizgi savunması ile oyuna devam etmeye çalışırken, ard arda gelen 3-4 pozisyonumuz ve 2 gol ile altın değerindeki 3 puanı kapmayı bildik. Gruplardan çıkmayı yarıladık diyebiliriz.

Schuster'in oyun içerisindeki müdahalelerini ve zamanında yapılan değişikliklerini unutmamak gerek. Holosko'nun oyuna alınısı, Necip'in sonlarda bile olsa oyuna girmesi, Nobre'nin oyuna girip rakip savunmayı sürekli rahatsız etmesi hep Schuster Dayı'nın planlı ve tutan hamleleri idi. Tepedeki resimde de söylendiği gibi, "Respect Schuster"...

Bobo yine formda olduğunu gösterdi ve işi bitirdi. Şayet Bobo'nun pozisyonunda Holosko olsaydı ve arda arda kaçırdığı iki pozisyon sonrası bunuda kaçırsa, herhalde şimdi hepimiz başka şeyler yazıyor olacaktık. İyiki varsın Bobo, geçen hafta Hakan ile Hilbert'i bu hafatada Holosko'yu kurtardın.
Ernst bence yine maçın adamı oldu, Allah nazarlardan saklasın alnından öpülecek adam. Zaten rakipde onu yapmaya çalışmış, ama kelini öpüyor galiba :)

Son olarak Q7'nin bir gün bu şekilde yerde acıdan değilde kazandığımız kupalardan sonra sevinçten yattığını görmek dileği ile diyelim ve geçen sene Hakan'ın devleştiği bir Trabzon maçının deplasmandaki rövanşını beklemeye koyulalım...