6 Şubat 2011 Pazar

Penaltıyı da Konuşsanıza



Her Beşiktaş taraftarı gibi benim de Beşiktaş'ı sevmek için bazı nedenlerim var, bunlardan birisi tarih boyunca hep mazlum bir kulüp oluşumuzdur, rakiplerimiz tarafından oynanan bizans oyunlarına ayak uyduramayıp şampiyonlukları kaybedip vakur duruşumuzu kaybetmememizdir, ya da çocukken kahveye babanızla maç izlemeye gittiğinizde Beşiktaş'ı destekleyen babanızın ya da diğer Beşiktaşlı'ların Beşiktaş'a karşı yapılan faullerde seslerini çıkartmamaları, hakemin hatalı bir kararı sonrası gol yediğimizde tepki bile vermemeleri, sadece hüzünlü bir şekilde sessizce gülümsemeleri, attığımız golden sonra bile gole vakur bir şekilde sevinmeleri benim Beşiktaş'ı sevme nedenlerimin başında gelir..

Hayatım boyunca güçlünün, kuvvetlinin yanında olmadım, kendimi oraya yakıştıramadım. Küçükken mahallede arkadaşlarımla sokakta oynarken aşağı mahalleden çocukları gördüğümüzde nedensiz bir şekilde bu çocukları kovalardık evet bende topluluğa ayak uydurmak için arkadaşlarımla beraber bir davaya dahil olmak için çok aşağı mahallenin çocuklarını kovaladım ama sonuçta kovalanan çocuk yakalandığında, çocuk arkadaşlarım tarafından itilip kakılırken, ben 'durun oğlum, ne yapıyorsunuz lan?' demeyi bildim..
Yaz tatillerinde en büyük eğlencelerimizden biri olan Grand Slam'leri izlerken ben hep geride olan tarafı tuttum mesela, Goran İvanisevic'in azmi karşısında büyülenip, O şampiyonluğu kazandıktan sonra Beşiktaş şampiyon olmuşcasına sevindim..

Gençken çok param yoktu benim, Beşiktaş'ın maçlarını nadir stadta, stadta olmazsa mahallemizin kahvesinde izliyordum, takımlara dair her şeyi o bodrum katta olan, içi duman dolu kahvehanede öğrendim.. Biz küçükken büyüklerimizden gördüğümüz gibi maç izliyorduk, sesimiz çok çıkmıyordu maç boyunca, gol attığımızda en fazla başı ile sonu arasında detone olacağımız 'gol beh' çıkıyordu, sonrasında zaten demir sandalyeye otururken, 'gol sevincini fazla mı abarttık acaba' düşünceleriyle maçı izlemeye devam ediyorduk.

Bir Samsun Spor maçı hatırlıyorum, mekan yine aynı kahvehane, o sezon hiç olmadığı kadar takımdan ümitli olduğumuz için kahvehane ful çekiyor, tabii buna doğru orantıda duman da.. Maçın başlamasıyla beraber hakemde bir terslik seziyoruz, yer İnönü, ev sahibiyiz, ama hakem yaptığımız normal faullerden sonra bile futbolcularımızın yanına depar atarak geliyor ve futbolcularımızı yok yere azarlıyor, Samsun Sporlu futbolcuların sertliğine göz yumuluyor, bizim aleyhimize olmayan fauller çalınıyor ve taraftardan çıt çıkmıyor.. Sonrası malum 5 kırmızı kart... En ümitli olduğumuz sezonda o maçla beraber takım derinden sarsılıyor, en formda futbolcularımız 5 hafta cezalandırılıyor, medya Papila'ya utanmasa madalya takacak 'başarılı' yönetiminden dolayı.. Erman Toroğlu'nun 'bu takımı biri durdursun' feryatları duyuluyor ve sonumuz drama filmlerine yakışır senaryo ile hazırlanıyor..
O gece kahvehanede bulunan herkes ben dahil başımıza neler geldiğini tahmin ediyorduk, her kırmızı karttan sonra insanlardaki o çaresizliği gördüm ben.. Maç boyunca o mağrur duruşu, kabullenişi, o çaresiz insanları gördükçe Beşiktaş'ımı daha çok sevdim, sahip çıktım..
Aynı kahvede Fenerbahçe Konyaspor maçına da şahit oldum, tipik Fenerbahçe maçlarından biriydi, kahvedeki tüm Fenerbahçeli'ler takımlarına karşı yapılan en ufak faulde ayağa sarı kart diye kalkıyor, yaptıkları bariz faulleri bile kabullenmiyor, her pozisyonda ayağa kalkıp sandalyeleri masaları yumrukluyorlardı..

Meşhur Anelka'nın pozisyonu gerçekleşiyor, Anelka havadan gelen topu eliyle bir güzel sımaçlıyor golü atıyor ve biz o an Galatasaraylı arkadaşımla göz göze gelip pozisyona söyleyecek laf bulamıyorduk. Lig tv pozisyonu bir kaç kez ağır çekimde gösterdikten sonra ben ve arkadaşım Fenerbahçeli taraftarların bu pozisyonu nasıl değerlendireceklerini, takımlarını bu sefer nasıl koruyabileceklerini düşünüyorduk. Aradan bir kaç saniye geçtikten sonra tam çaprazımda oturan abi 'bariz gol abi' dedikten sonra ben arkadaşıma hiç bir şey söylemeden kahvehaneyi terk ettim..

Dün akşam oynanan maçtan sonra bazı taraftarlarımızda maçı kaybetmemizi hakeme bağlayan arkadaşları gördüm ve çok üzüldüm.. Biz ne hakemler gördük oysa.. Herkes Emenike'ye yapılan penaltıyı unutmuş, çizgiyi geçen topu konuşmakta.. Oysa maça şaibe getirdiğini düşündüğümüz hakem o pozisyonda penaltı artı kırmızı kart çıkartsa bugün biz burada hiç hakem falan konuşmuyor olacaktık.. O çizgiyi geçen top pozisyonu konuşan tartışan Beşiktaş taraftarından aynı şekilde penaltı pozisyonunu da tartışmasını beklerdim..


Eğer bugün burada hakemin ne kadar kötü bir yönetim gösterdiğini tartışacaksak sonuna kadar tartışalım derim, fakat maçı hakem yüzünden kaybettiğimizi düşünenlere 'diğerlerinden' hiç bir farkınız kalmamış derim..

Bu maçla ilgili hiç taktik teknik konulara girmek istemiyorum, zaten cartalete hislerimize tercüman olmuş o konuda, tek istediğim o eski günlerdeki objektif olan Beşiktaş taraftarının geri dönmesi..

2 yorum:

The Eagle Abroad dedi ki...

Valla sen benden herhalde daha çok yerleri okuyorsundur, ama benim nacizhane gordugum ve okudugum kadariyla, hemen hemen herkes macin hakeminin berbat oldugunda hemfikirken, macin kaybedilme noktasinda olmasini ise ona baglamiyor. Genelde hakemin dogru kararlar verebilse 60. dakikada falan 3-0 maglup hatta 1-2 kisi eksik olurduk kanaati mevcut. Ha, bizim topta cizgiyui gecmedi, simaonun faulunu disariya verdi falan bunlarda dogal olarak tuzu biberi oldu. Ama kanimca cogunluk Karabuge layikiyla hocasindan tarafarina hakkini vermis gibi... Etrafta senin dedigin gibi cizgiyi gecseydi alacaktik tarzinda konusanlar yazanlar varsa uyarmak en basta biz besiktaslilarin gorevi...

Baris dedi ki...

Videoda Acun'un manaiı sorusu süper..
Bariz penaltı yaptırdıktan sonra kıvıran oyuncuya;
-"İyi niyetli bir penaltı diyebilir miyiz?"
diye sormuş :))