21 Eylül 2010 Salı

Ne Değişti?


Defansif futbol anlayışıyla bilinen Jean Tigana, Kayserispor'a gol yememeyi öğreten Ertuğrul Sağlam ve geçtiğimiz sezon Fenerbahçe karşısına sadece 2 (yazıyla iki) ofansif futbolcuyla çıkan bir Mustafa Denizli Beşiktaş'ın son 5 yıllık değiş(e)meyen oyun sistemin baş sorumlularıdır, Mustafa Denizli haricindeki teknik adamların oyun anlayışı belli, yönetimin de bu teknik adamları bilerek takımın başına getirdiklerini düşünmüyorum; Tigana Fulham'da parlattığı kariyeri baz alınarak Ertuğrul Sağlam ise ''Beşiktaş'ın çocuğu'' vasfıyla, futbola bakışı göz önünde bulundurulmayarak takımın başına getirildi, Mustafa Denizli ise Ertuğrul Sağlam'ın beklenen istifasının ardından ve Shaktar Donetsk'in sahibi Ahmedov'un Lucescu'ya izin vermemesi üzerine ani bir manevra ile Beşiktaş'ın başına getirildi.


Son 5 yıllık süreçte beni şüphesiz en çok şaşırtan hoca Mustafa Denizli oldu, ofansif futbol anlayışıyla bildiğimiz ve ilerde oynamaya çalışan futbol mentalitesiyle Beşiktaş macerasına başlayan Mustafa Denizli (Beşiktaş'ın başında yer aldığı ilk maçına 5 ofansif oyuncuyla çıkmıştır: Tello,Delgado,Nobre,Holosko), tüm Türkiye'yi hayretler içerisinde bırakan bir Fenerbahçe deplasman kadrosuyla hem şampiyonluk yarışından havlu atmış oldu, hem de sonuna geldiği Beşiktaş kariyerini noktalamak zorunda kaldı. (Fenerbahçe maçında Tello ve Bobo dışında ofansif oyuncu yer almamıştır), Mustafa Denizli'yi bu derece ağır değişimlere sürükleyen şey elbette bir yıl içerisinde oyun anlayışını kafasında değiştirmesi değil, yönetim - futbolcu ekseninde eldeki oyunculardan maksimumu alabilme çabasıdır. Ligin en az gol yiyen takımını yaratma sürecinde hem istediği oyuncuları transfer edememesi, hem de kayıtsız şartsız kendisine güven beslediği Matias Delgado'nun sakatlığı Beşiktaş'ta istediğini yapabilmesini engellemiştir. Dolayısıyla mücadele ve savunma futbolu haricinde bir şey izleyemediğimiz maçlar serisi sanırım birçok Beşiktaşlıyı yıldırmıştır.

2010-2011 sezonu öncesi Mustafa Denizli hastalığını bahane göstererek kulübün başında kalamayacağını açıklaması üzerine, Beşiktaş daha önceden anlaştığı haberleri çıkan Schuster'i takımın başına getirdi, oyun anlayışı mı, yoksa ismi mi ön planda tutuldu tam emin olmak mümkün değil, ama Bernd Schuster Getafe gibi vasat bir takımı 'oynayarak' bir yerlere getirmeyi başarmış, Real Madrid tarihinin en az parıltılı kabul edilen takımını rekor puanla ve harika bir futbolla lig şampiyonu yapmış (Barcelona'yı dörtleyerek) bir teknik adam profiliyle gelmişti, Schuster'in 'hücum yapan bir takım izleyeceksiniz' açıklamasının ardından Quaresma, Guti gibi dünyanın kabul ettiği oyuncuları kadrosuna katınca Beşiktaş'ta beklentiler ister istemez fezaya vurmuştu.

Hazırlık karşılaşmalarında Delgado-Ernst ikilisini gördüğümüzde hepimiz şu an takımı deniyor herhalde nasıl olsa bu sistemle devam etmeyecektir diye düşünürken zayıf Vikingur maçlarında da aynı kadroyu görünce birazcık dişli takımlara karşı bu kırılgan orta sahamızla neler yaparız diye düşünmeden de edememiştik ki, bizleri haklı çıkaran bir Plzen deplasmanı Beşiktaş taraftarının tırnaklarını midesine indirmişti. Her arkaya atılan top, kaleci Hakan Arıkan'ı devleştirirken; savunma zaafları herkesi endişelendirmişti. Öyle ya, Anyalyaspor'dan iyi olmayan bir Plzen ve koca götlü bir Horvath (severim kendisini nispeten iyi topçudur) Beşiktaş'ı az daha Avrupa'dan ediyordu, daha ne olsun. Hele ki maç sonunda Rıdvan Dilmen'in Schuster'e 'hoca bu böyle olmaz, sistemi değiştireceksiniz herhalde?' sorusu üzerine 'ne münasebet aynı sistemde oynamaya devam edeceğiz ve daha iyi defans yapacağız' cevabı Beşiktaşlıları oldukça tedirgin etmişti.



Herkes Ernst-Necip (Fink) ikilisine geri dönmemizi beklerken, aynı kadroyu rövanş maçında görmek bu sitemde ısrar edeceğimizi anlamamıza kesinlik kazandırdı. Yalnız savunma arkası toplardan çok canımızın yanacağını iddia eden kitle henüz son sözünü söylememişti ki, onların imdadına İ.B.B maçı yetişti. Arkaya atılan her toptan pozisiyon yakalayan ve bunlardan ikisini gole çeviren (üstelik kaleci Cenk Gönen'in bir libero gibi oynamasına rağmen) İ.B.B ciddi anlamda Beşiktaş'ın umutlarını zedelemişti, lakin bu anlayıştan vazgeçmeyeciğini her basın toplantısında vurgulayan Schuster; Karabük, Ankaragücü, CSKA Sofya maçlarını iyi oynayarak kazanınca savunma arkası savunma arkası diye bağıran tek kişi de yüzyılın futbol doçenti Sergen Yalçın olarak kaldı.



Son ciddi sınav Fenerbahçe maçıydı bu sistemin sorgulanabileceği daha iyi bir yer Türkiye'de sanırım kolay kolay bulunamaz. Peki kaos futbolunun Türkiye ayağı olan Kadıköy'de Beşiktaş'ı eze eze 70 dakika karşı kalede oynamaya iten sebepler nelerdi? Aslında oldukça basit... Rakibin top yapmaya başladığı yeri -Emre Belözoğlu'nu- sindirmek (bataklığı kurutmak) her ihtimale karşı arka alanda topla buluşması engellenmesi gereken Alex'i Auerelio ile kilitlemek (Toprağı bol olsun. Geçen yıl Fink, İnönü Stadı'nda çok güzel bir örneğini sergilemişti) ve geri kalan sürede topu olabildiğince kaliteli ayaklara iletebilmek... Beşiktaş tamamen bunu düşünerek çıktı sahaya ve ilk 15 dakikalık periyot dikkatle incelenirse, atakların başlangıç noktası olan Emre pas yapacak alan bulamadı. Israrla yarı sahada rakibe yapışan oyuncularıyla (Fabian Ernst oley oley oley) Beşiktaş senelerdir hiç görülmemiş bir baskıyla topu rakip sahada oynamaya başladı. İlk yarının ikinci 25 dakikası konumuz dahilinde değil... Sakatlık sonrası gelen bir gol ve panik havası sistemin işlemesine engel oldu. İkinci yarıda da kendi bildiğini yapan, topu olabildiğince kendi sahasına getirmek istemeyen bir Beşiktaş izledik. Bunu yapabilmemiz için de alternatifi olmayan ve tek oyuncu olan Guti'den maksimum fayda aldık ( cCc guti.haz cCc ). Hele ki Ernst ile %90'ı bulan olumlu pas trafiği, Fenerbahçe'nin zaten karşılık verebilmesine fırsat tanımadı. Neticesinde de Beşiktaş beraberlik sayısını buldu. Acaba 2. yarıda Beşiktaş'ın golü bulamayacağını düşünen olmuş mudur bilmiyorum; ama ben 90. dakikada da olsa golün geleceğini hissediyordum.

Toparlayacak olursak Beşiktaş Mehmet Demirkol'un da ifade ettiği gibi şu anki oyuncu yapısıyla oyunu geride kabul ettiğinde sıradan bir takım görüntüsünde, bunun altından kalkabilmesi de çok güç... Öyle ki, çok üstün meziyetleri olmayan Zapo bile bu sistemde kendini parlatabiliyorsa bunun tek sebebi topun geri alanda oynanmaması ilerde şok baskıyla topun sürekli rakip yarı alanda dolaştırılmasıdır.

Plzen maçında fark yemenin eşiğinden dönen ve bunun akabinde "Sistemden geri dönüş yok!" diyebilen, Fenerbahçe maçı dahil her maçta aynı şablonla farklı oyuncularla tek benimsediği şeyi geri adım atmadan yapabilen bir teknik adama sahip olmak, Beşiktaş camiası için çok büyük bir avantaj... Geçtiğimiz yıl kahvelerde 10-15 kişi tarafından izlenen mücadele futbolunun üzerine taraflı tarafsız herkesin gıpta ile izlediği, hücum oynamak isteyen ve bunu başarabilen bir takıma sahip olmak gurur verici...
(Özet geç diyenler için)



7 yorum:

Unknown dedi ki...

yazıyı tek nefeste okudum. Eline sağlık.

ederlezi12 dedi ki...

Evet , katılıyorum dostum bu değişim sürecindeki en önemli aktör yıldız transferlerden öte Schuster'dir.

matiasemilio dedi ki...

budur!

Unknown dedi ki...

özet: sakin beyler adam schuster:)

Serdardiyebiri dedi ki...

pas trafiğinde ezmek derken ? beşiktaşın fenerbahçe karşısında çok daha fazla pas yaptığı, topa sahip olduğu, topa hükmettiği doğru ancak kalede net 6-7 pozisyon verirken övündüğünüz şeyin bu olması çok kötü bişey bence. neymiş ? çok iyi pas yapmış takım. vay anasını sayın seyirciler. en az 6-7 tane net pozisyon veren, onun dışında ibrahim toramanın akılalmaz kafası dışında adam gibi de pozisyon bulamayan bir takımdan bahsederken böyle ifadeler kullanmayı ben renk körlüğü olarak görüyorum açıkçası.


not: bu blogdan yeni haberim oldu bu arada. hayırlı olsun, sevindim bi blog daha açılmasına. takipteyiz..

sevgi&saygı..

rorschach dedi ki...

@serdardiyebiri

rakip sahada yapılan pas trafiği öldürücüdür arkadaşım. Sence beşiktaş böyle oynamasaydı o penaltı pozisyonundaki açığı yakalayabilecek miydi? fenerbahçe 2. yarı sindi, yoruldu ve o pozisyonu verdi.

fenerbahçenin pozisyonlarına gelince, doğrudur oldukça fazla net pozisyon buldu fener ama bunların çoğu hesapta olmayan gol ve sakatlıklar yüzünden, sistemin işlemediği ilk yarının ikinci bölümünde bulundu ki, beşiktaş bu açıkları da vermeyecektir zamanla.

peki ya sen fenerbahçe'nin daha iyi futbol oynayacağına inanıyor musun?

sozcelyk dedi ki...

fenerbahçe'nin yakaladığı 6 7 pozisyonun varlığını kabulleniyorum ama ona da açıklama getirdim dikkat edersen '''İlk yarının ikinci 25 dakikası konumuz dahilinde değil... Sakatlık sonrası gelen bir gol ve panik havası sistemin işlemesine engel oldu.'''

savunma arkasına atılan ,organize olmayan ataklarla fenerbahçe pozisyona girdi açıkçası vermememiz gerekirdi bizim problemimiz o fenerbahçe değil ibb bile ilk maçta plzen bile ordan vurdu bizi ama benim değindiğim nokta çok farklı

biz o staddan mağlup olarak da ayrılabilirdik hiç önemli değil ama beşiktaş'ın seneler sonra kadıköy'de üstün oynaması , oyun insiyatifini çok büyük bölümünde elinde bulundurması bizim için çok büyük bir gelişme.

fenerbahçe için bu maçta girilen pozisyonlar önemli olabilir ama ilerisi için umut vaadettiğini fenerbahçe seyiricisi de eminim söyleyemeyecektir , beşiktaş için önemli olan şey değişen futbol karakteri , pozisyon zenginliği değil, o da zaten değişen futbol karakterine göre gelişecektir.