26 Eylül 2010 Pazar

Mustafa Demirtaş (Cartalete) Röportajı

Blog yazarlarımızdan asvalttaicenler'in girişimleri sonucunda Mustafa arkadaşımızla yaptığı röportajı aktarıyoruz. Kendi Forza Beşiktaş'tan 7 seneden fazla bir süredir tanıdığım bir arkadaşımdır. Lakin kendisiyle geçen seneki son Manisaspor maçından beri görüşemiyoruz. Fırsat bulmuşken buradan da sitemimi edeyim dedim. Bu keyifli röportaj için asvalttaicenler arkadaşımıza ve Cartalete'ye tekrar teşekkürler.

Bize ilk olarak kendinden biraz bahsedebilir misin?
27 yaşında, doğma büyüme İstanbullu, İşletme mezunu bir vatandaşım. Futbol hayatımda büyük bir yer kaplıyor. Neredeyse her hobim de futbolla alakalı. Blog yazmak da bunlardan biri…

Ancak, konu aktif olarak spor yapmaksa, basketbolu futbola tercih ediyorum. Daha zevkli geliyor, nedendir bilmem. Maç içinde bocalayınca “biraz defansa geç kanka” diyen olmuyor basketbolda, ondandır belki : )

Nasıl Beşiktaşlı oldun?
Küçükken, amcam maç izlediğinde arada bir beni havaya kaldırıp, bir tur döndürür, yere bırakırdı. Sebebini bilmezdim, ama çok eğlenceli geliyordu. Israrla “yeniden?” derdim ama oralı olmazdı. Meğersem o sıralar Beşiktaş gol atıyor, sevinçten oluşuyormuş bu eylem. Ben de ufak çapta bir lunapark keyfi yaşamak için, Beşiktaş’ın gol atması adına dua ederdim. Hep de tutar, “benim sayemde” der, nemalanırdım. Hâlbuki o takımın gol atmaması için hiç bir sebebi yokmuş, malum “Metin Ali Feyyaz” dönemine denk geliyor bunlar…

An geldi, amcam evlendi gitti. Ama ben Beşiktaş’ın gol atması için dua etmeye devam ettim… Bu kez beni havaya atacak biri yoktu ama o sevinç bana aynı etkiyi, hatta fazlasını bırakıyordu.
Çok uzattım galiba. Sonuç olarak: Genetik… Seçim şansım olmadı fazla, hemen her Beşiktaşlı gibi.

—Cartalete ismi nereden geliyor, herhangi özel bir anlamı var mı ?
Özel bir anlamı yok, hatta bir anlamı var mı ondan da şüpheliyim. Nerden esti bilmiyorum, ama kendim uydurdum öyle, rumuzum oldu çıktı. Görünüşünü ve okunuşunu güzel buldum. Telaffuza önem veririm. Massaro’nun sırf “adı için” büyük futbolcu olması gerekirdi zaten diye düşünürüm mesela : )

Beşiktaş’tan sonra desteklediğin bir takım var mı?
Sempati duyduğum takımlar var, ama “desteklemek” diyemem buna. Genel olarak, seyirci potansiyeli olan takımların, üst liglerde olmasını isterim. Türkiye’de de, bir başka ülkenin üst liglerinde de arzum böyledir.

Beşiktaş’a gelebilecek (maddi anlamda bütçeyi sarsmadan) 3 tane çok istediğin futbolcular kimler olurdu?
Transfere biraz “mantık” çerçevesinde baktığımdan dolayı, her sene bu isimlerim değişiyor. Yani Beşiktaş’ın ihtiyacına göre belirliyorum bu isimleri kafamda. Şuan Beşiktaş gayet iyi yolda ve sağlam bir felsefe oturtmak üzeredir. Bana göre aksayan üç bölge var: savunma, sağbek ve sağforvet.

Stopere, bu oyun tarzına alışkın, sıkıntı yaşamayacak ve direkt olarak olumlu etki sağlayacak bir transfer önemli olurdu. Burada önerim, Barcelona’da pek fırsat bulamayan ve Barcelona planlarına göre “gönderilme” yaşına erişen Gabriel Milito olabilir. Sağbek için, sene sonunda sözleşmesi biten Srna. Sağforvet için de; Benitez’in “yalan” etmesi muhtemel Biabiany olabilir… Bilirsiniz, Benitez normalde savunmacı kanatları sever. Biabiany ise, tam Schuster’e göre bir oyuncu. Hem Quaresma’nın getirdiği toplarda iyi bir uzak forvet olur, hem de yeri geldiği zaman kendisi de gayet top taşır, adam eksiltir… Her sene değişmeyen, zor ama “neden olmasın” dedirten isim de Gökhan İnler…



Beşiktaş’ın altyapısıyla ilgilenmeye nasıl başladın?
Biraz hayat felsefesiyle alakalı bir durum olabilir. Hazıra konmak yerine üretmeyi doğru buluyorum, her alanda bakışım budur. Ayrıca, altyapı birçok konuda avantajdır, bunu uzun uzadıya anlattım zamanında, “Öz Beşiktaş” yazılarıyla. Örneğin, Necip gibi bir oyuncu Gençlerbirliği’nden çıkmış olsa, 8-9 milyon Euro gözden çıkarılsa da alamazsınız. Nitekim Sercan’ı alamıyorsunuz… O yüzden, dışarı bakmak yerine, içerden üretmek önemli. Bu mantıklı bakışım… Manevi açıdan da; Beşiktaş’la yoğrulup, büyümüş bir çocuğun Beşiktaş A Takımı’nda oynuyor oluşu beni heyecanlandırır. Metin Ali Feyyaz dönemine (sonları olsa da) yetiştik sayılır. Belki biraz da oradan ileri geliyordur bu “alt yapıya ayrı özen” meselesi…

Orhan Gülle ile ilgili çok fazla spekülasyon yapıldı, altyapıyı daha özenle dikkat eden birisi olarak bu olayın içyüzünü bir de sizden öğrenebilir miyiz ? Orhan’ın Gaziantepspor’a peşkeş çekilircesine gönderilmesinde kim suçlu?
Direk peşkeş çekildi diyemesek de, dolaylı yoldan öyle oldu. Yani, Ümit Milli Takım seviyesine yükselmiş, uluslar arası turnuvada “en iyi ortasaha” ödülünü almış bir oyucu profesyonel yapılmamışsa ve o çocuk bu sebeple elini kolunu sallaya sallaya Gaziantep’e gidebiliyorsa, birinci suçlu yönetimdir tabii ki.. Ancak “hiç sözleşme önermediler” diye bir şey yok. Yumurta kapıya dayanınca önerdiler, ancak Orhan Gaziantepspor’a gitmeyi tercih etti. İki kez, sonradan da olsa forma şansı bulduğunu görünce (biri Samiyen’deki Galatasaray maçı) çok da haksızmış diyemiyoruz Orhan’a… Burada kalsa, A2’de devam etmesi muhtemeldi. Mustafa Denizli kalsaydı, gitmekte çok daha haklıydı. Ancak, bence Schuster’le şansını denemeliydi… Orhan zaten yetenekli bir oyuncu, kendine baktığı taktirde, Beşiktaş olmasa da, bir başka takımda kendini eninde sonunda ispatlayacak bir oyuncuydu, hala öyle. O yüzden ben O’nun yerinde olsam biraz daha sabrederdim.

Ancak, kendisini tanıyanlar biraz kişilik sorunundan bahsediyor, “kapris” gibi durumlardan… Hayırlısı olsun ne diyelim.

Erkan Kaş sezon öncesi iyi bir hazırlık dönemi geçirmişti lakin kendisini çok fazla izleme şansı bulamamıştık, kulüp kendisinden umutlu mu yoksa Holosko kadar olamayacağına mı inanılıyor?
Bildiği gibi, Rizespor’a kiralandı bu sezon. Demek ki “bugün” düşünülmüyor… Son iki maçtır 18’de yok takip ettiğim kadarıyla. Durum böyle olacaksa kiralamanın ne alemi vardı, A2’de oynasaydı bari demeden de edemiyorum. Gelecekte kesinlikle faydalanılması gereken bir oyuncudur.

Gelecekte altyapımızdan yine efsane bir Metin Ali Feyyaz çıkması muhtemel midir? Yoksa 10 senede 1 futbolcu çıkaran endüstriyelleşmiş bir kulüp mü olduk?
Sene de 1 futbolcu çıkarılsa, ona da razıyım aslında. Bir Metin Ali Feyyaz, yani sırf altyapıdan kurulu bir hücum attı, artık hayal gibi bir şey. Ama, ortasaha için bu hayal gerçekleşebilir. Necip kalıcı olacaktır, belki Onur girer araya… Ve u16 takımından çok umutla baktığım bir ortasaha daha var: Hüseyin Cankurt Atasoy…

Muhammed Demirci’nin bugün neredeyse tüm Türkiye hatta Avrupa tarafından bilinen bir yıldız adayı olması sence bir yönetim yanlışı mı?
Açıkçası, Muhammed’in yetenekleri çok saklanabilecek yetenekler değil. Eninde sonunda adı duyulur, videoları patlardı. İnternet sayesinde de yayılması gayet doğaldır. Birisinin yanlışı var diyemem aslında, Muhammed’in “erken” adının çıkışında. Ancak şuan gayet sükûnet var bu konuda, medyadan uzak tutmada başarı söz konusu.


Sence Muhammed Demirci Beşiktaş’ın beklenen 10 numarası olabilir mi?
Günümüz futbolda 10 numaralar yani “topla diğerlerine göre yetenekli, fark yaratan” oyuncular; ya Messi gibi kenar forvet bölgesinde kullanılıyor, ya da Guti gibi biraz da “savunma” bilgisi katılarak ortasahada değerlendiriliyor. Muhammed’in bu fizikle Guti olması zor, zaten ortasahada kullanırsak yazık etmiş oluruz biraz. Burada en mantıklısı, O’nu Messi gibi kullanmak. Zaten son döneminde gördüğüm kadarıyla, yeteneklerine “akıcılık” da eklemiş. Durarak oynamıyor, direkt kaleye iniyor, aniden ara pas ya da şut çıkarabiliyor. O yüzden O’nu kaleye yakın bölgelerde tutmak gerek… Geleceği ne olur? Gibi bir soru sorularsa, şunu derdim: 12 yaşında iken olmadı ama 23 yaşında, artık 30’lu yaşlarına gelmiş Messi’nin “veliahdı” olarak Barcelona’ya gitmemesi için hiçbir neden gözükmüyor. Böyle devam eder, kendini futbola verirse tabi…

Onur Bayramoğlu hakkında ne düşünüyorsun?
Ayağına hâkimiyeti, pas becerisi muazzamdır. Fiziğini geliştirirse çok önemli bir oyuncu olur. Geliştiremezse “önemli” bir oyuncu olarak kalır, yine de kadroda değerlendirilesi bir isim olarak düşünülür bana göre… Hani İspanya’nın bir huyu vardır, pas yaparak oyunu bitirme, savunma anlayışı. Skor korunmak isteniyorsa, Onur sahaya atılır, olumlu pas ortalamasını arttırır. Öyle bir çocuk…

Şu anda altyapıda oynayan bir oyuncu için "İşte bu adam A takıma gelir banko oynar” diyebileceğin bir isim var mı?(Yaş kategorisi gözetmeksizin)
Muhammed Demirci… Aksi düşünülemez şuan zaten. O’nun haricinde az önce adı geçen Cankurt, ortasaha için son derece umutlu olduğum bir isim. Erkan Kaş’ın da üzerinde durulası yetenekleri var. Banko oynar diyeceğim isimler bunlar. Bazı isimler de var; ne banko oynar diyebilirim, ne de oynayamaz. Kısacası “kadro” oyuncusu olabilecek bir çok oyuncu var, banko olup-olamayacakları da gelecekteki gelişimine göre belirlenir. O liste biraz uzun…

Seni en çok hayal kırıklığına uğratan altyapı oyuncusu?
Futbol dışı: Batuhan, Aydın Karabulut. Futbol içi: Aslında iyi bir şans yakalayan, ancak kendini bir türlü geliştirmeyen Mehmet Sedef. Bunların dışında, “yeterince şans verilmemesi” konusunda hayal kırıklıklarım var. Koray Şanlı ve Kenan Özer’e gereken önem verilmedi…

Altyapıdan çıkan futbolcularımızda mental eksiklik olduğunu düşünüyor musun?
Evet. Ama bu daha çok bir ülke sorunu, Beşiktaş’a indirgemek olmaz. Ancak, en azından “fizik” olarak, diğer altyapılara nazaran Beşiktaş çok öndedir. Bu da bir şey… Arada “kafa olarak da futbolcu” olan çıkınca, Necip oluyorlar işte…

Bu da Tribünde, otobüste, işyerinde en çok sorulan sorulardan biri oldu: ''Ne olacak bu İsmail Köybaşı'nın hali?''
Olacak, başka çaresi yok. Bizim Deli İbo da Richard Alpert değil heralde, elben bir gün “benden bu kadar” diyecektir. O zamanda, solbekte bir yerliyle devam etmek, birçok konuda avantaj olacaktır. Bakıyoruz milli takıma, tecrübe yanlısı Hiddink’in bile vazgeçilmezi konumunda, başka bir alternatifi de yok yani ülke de. O yüzden olmalı… Zaten ufak karar yanlışlarını bıraksa, şimdilerde yaptığı birçok hatayı da aza indirgeyecek. Bir solbek, daha kendi yarısahasındayken ve “kaptırma” ihtimali, geçip gitmesinden fazla iken driblinge kalkmamalı mesela… Zamanla komple hale gelir diye umuyorum, çok yetenekli orası kesin.

Beşiktaş’ın transferlerinin düzenli ve programlı olduğunu söyleyebilir misin?
Ciddi anlamda bir scout sistemi oturmadıkça, düzenli veya programlı diyemem transferlere. Mesela, Serdar Adalı; transferin son günlerinde “bulursak, geleceğe dair bir genç transferi yapacağız” dedi, ama bulunamadı… Düzenli ve programlı bir transfer komitesinde, zaten o isimler hazır olmalı. Hatta 10-15 seçeneğinin arasında tercih yapılmalı…

Ama yine de, geçmişe oranla “mantıklı” ve “hesaplı” hatta “başarılı” diyebilirim, Beşiktaş’ın bu sezonki transferlerine…

Quaresma’mı, Necip'mi?
Zor soru. Şöyle bir mantıkla cevaplayayım o zaman: Diyelim ki, iki oyuncuya da cazip birer teklif var ve Beşiktaş, “âli menfaatleri” için en azından birini satmak zorunda… O zaman, Quaresma’ya kıyardım herhalde.

Quaresma, “takım olmuş” bir takımda, “mahallemizin fırlaması” tadında kafasına göre takıldığı vakit, çok önemli işler yapıyor. Ama öncelikle, kaleci de dahil kalan 10 kişinin “takım olması” mesele. Ve bu uğurda da, sürekli gelişim kaydeden ve daha 19 yaşında olan Necip, çok önemli bir dişli oluşturuyor…

Guti’mi, Quaresma'mı?
“Sophie’nin Seçimi” durumuna sokuyorsunuz beni yavaş yavaş : )

Quaresma, belki de Beşiktaş’ın tarihi boyunca en ses getiren transferidir. Yaş, yetenek, tanınmışlık, ihtiyaç her şeye çok uygundu. Ama “takımı hangisi daha çok değiştirdi?” derseniz, Guti derdim… Guti ile takım bambaşka hale büründü. O yüzden Guti…
İyi ki “Guti mi, Necip mi?” diye sormamışsınız. “Onlar kalsın, ben gideyim…” derdim herhalde. :)

Metin-Ali-Feyyaz mi, Nouma-İlhan-Sergen mi?
MAF

İllaki bir tercih yapmak gerekirse, siyah mı yoksa beyaz mı?
Beyaz

— “İyi anlamda” Hiç unutamadığın bir Beşiktaş maçı?
Avrupa’nın büyüklerine karşı zaferleri sonradan tekrar tattık. Liverpool, Chelsea, Manchester United… Ama hiç biri 3-0’lık Barcelona gibi değildi. O maçta direk olarak “baskın” oynadık, 3-0’dan sonra 4-5 oluyordu çok rahat. Nouma bomboş gidemedi yorgunluktan, Nihat’ın frikiği direkte patladı, yine Nihat’ın “trivelasını” Dutruel harika çıkarttı falan… Bambaşkaydı o maç, yüzden unutmam.

1998 yılı Cumhurbaşkanlığı Kupası. Beşiktaş kötü haldeydi, Galatasaray çok iyi… 19luk Nihat’ın golüyle kupayı almıştık, beklemediğim bir şeydi. O nedenle çok sevinmiştim, unutamam. Derbilerden bir başka unutulmaz maç tabii ki 3-4’lük Fenerbahçe maçı.
Çukurca’nın bir sınır karakolunda maçı izlemiş olmam ve Tello’nun golünde, sesimizin Kuzey Irak’tan duyulması, “Beşiktaş’ın kazanması gereken bir maçı, Avrupa’nın en sıkı deplasmanlarından birinde” kazanmasıyla, Manchester United maçı da bir başkadır benim için.
1 dediniz 4 oldu. Kusura bakmayınız.

En çok sevindiğin sezon hangisiydi?
100. yıldır herhalde. Her derbi kazanıldı, şampiyon da olundu, UEFA’da çeyrek final nedir onu da gördük, e daha ne olsun?

Kötü anlamda asla unutamadığın Beşiktaş maçı?
Liverpool. Ertuğrul Sağlam, hala “derinde savunma yaparak” böyle rakipleri durduracağını zannediyor. Valencia maçında gördük yine yeniden. İşin kötüsü o maçta bir de Ricardinho’yu sokmuştu, iyi kötü mücadele edebilecek bir adamı çıkartıp. Top tutacak babında… Yürüyerek 8 attı adamlar.

Gelmiş geçmiş en beğendiğin Beşiktaşlı futbolcu?
Sergen başkadır tabi… Yabancılardan da Pancu’yu ayrı tutarım.

Hayalindeki başkan tipi?
Başarısızlığını, “rakiplerinin başarısızlığıyla” endeksleyip, yorumlamadan kabullenerek kendini yenileyen; Beşiktaş’ın parasını “babasının parası” gibi değil, “çocuğunun rızkıymış” gibi görerek harcayan; taraftarı öncelikle” Beşiktaşlı bir insan” olarak değerlendirip, daha sonra “görecekse” müşteriymiş gibi gören; kötüde değil, iyi teknik direktörde istikrar sağlayan (göreceli bu elbette); scout sistemi oturtmuş ve transferleri bu düzende yaptıran bir başkan isterdim…

Eğer başkan olsaydın yapacağın ilk 3 iş ne olurdu?
Bir scout sistemi oturturdum. Altyapıya, en az A Takım’ı teknik direktörü kalitesinde birini bulur, sorumlu olarak atardım. Muhtemelen bu yabancı olurdu.

Ya, yıllık 3-4 milyon Euro alan “kaliteli yabancı” transferi yapardım, ya da 300-400 bin Euro’ya oynayacak “gelecek vadeden”, scout sistemiyle taranıp bulunmuş gençleri alırdım. Transfer politikam bu olurdu, ortası olmazdı. Ortası; altyapı… Guti’den, Quaresma’dan zor ama Fink’ten, Hilbert’ten bulunur mesela altyapıda. Nitekim Fink’in dik alası bulundu: Necip.

3 seçenek verildi, 3’ü de direkt futbolla alakalı oldu. Aslında daha başka ne hayallerim var, yaz yaz bitmez…

Beşiktaş’ın bu sezon en zayıf karnı neresi?
Sivok’un kopan bağları sonrası; savunma… “Felsefe” olarak değil, çizgi savunma doğrudur. Ama isim isim bakıldığında, en zayıf karın orası gibi. Diğer bölgelerde alternatif ve kalite mevcuttur.


Bu sene Beşiktaş’ın ligde zorlanabileceği maçlar hangileri olur? (Derbiler dışında)
Ortasahası dirençli ve aynı zamanda “yakın oynayan” takımlar Beşiktaş’a dert olur. Eğer kanattaki oyuncuları, gol bölgesine top taşıyabilen cinstense, o dert daha da büyür. Bunların başını İBB çekiyor. Ki zaten yenildik de… Aslında biraz da, Abdullah Avcı’nın ekmeğine yağ sürmüştü Schuster o maçta. İkinci İBB maçı yine tehlikeli. Bu tarife uygun bir diğer takımlar Gaziantepspor ve Kayserispor.

Adnan Polat bu sene şampiyonluktaki rakiplerinin Fenerbahçe olduğunu belirtti, bu konuda ne düşünüyorsun?
Şu sıralar Galatasaray sıkıntılı bir dönemde. Yeni statlarına geçene kadar, rakipleriyle arasındaki farkın açık olmamasını istiyor Adnan Polat. Beşiktaş, Galatasaray’ın önünde gidecekmiş gibi duruyor. Ama Fenerbahçe’de de durumlar pek iyi olmadığı için, Galatasaray’la Fenerbahçe arasında pek fark olmayacak, hatta sıralama olarak Fenerbahçe’den önde götürmeleri daha muhtemel olacaktır. Yani, “asıl” rakipleriyle olan yarıştan kopmamış olacaklar her ihtimalde, biraz sükûnet hamlesidir bu.

Rakip olarak; iyi giden bir Beşiktaş’ı gösterseydi, erken açılacak olası puan farkı durumunda “rakiple ara açılıyor başkan?” denirdi. Bir de, Beşiktaş’ın kendilerinden daha iyi transfer yaptığını bir bakıma “itiraf” ederdi. O cesareti bulamadı, “kabullenmeme” yolunu seçti. Normaldir. Aslında kendisi de biliyor bu sezon Beşiktaş’ın ciddi bir şampiyonluk adayı olduğunu…

Bu sene Beşiktaş’ın ligdeki ve Avrupa’daki şansını ne olarak görüyorsun?
Schuster, büyük takıma yakışır oyun felsefesi ve “özgüvenli” oyuncu sayısının fazlalığıyla, ligde şampiyon görüyorum Beşiktaş’ı. Geçmişe nazaran, sahada “çözüm üreten” futbolcu adedi daha fazla.

Avrupa’da gruptan çıkılır, sonrası biraz kura şansı. Gelecekteki Şampiyonlar Ligi “torba” kategorisi adına, bu yıl toplanacak puanlar çok önemli...

Şimdiye kadar hiç Beşiktaş’tan umudu kestiğin oldu mu?
Umudu kestiğim sezon çok oldu, ama Beşiktaş’tan olmadı. Bazı mazoşist Beşiktaşlılar vardır, şampiyonluktan koptuktan sonra tribüne daha fazla uğrar. Onlardan biriyim diyebilirim.

Serie A'ya olan düşkünlüğünü biliyoruz. Bu ilginin nasıl başladığını öğrenebilir miyiz?
Şimdilerde moda bir deyim var; “Türkiye’nin olmadığı bir turnuva çekilmiyor…”. Çocukluk dönemlerimizde, milli maçların aslında Dünya Kupası’na, ya da Avrupa Şampiyonası’na katılma maçları olduğunu bile bilmezdik. Yani, hiçbir zaman öyle bir hesap içinde görmedik kimseyi.
O yüzden, Dünya Kupaları’nda herkesin kendine yakın görüp, tuttuğu bir takımı olurdu. Böyle bir seçimi 94’de yaptım, Baggio hayranlığıyla birlikte İtalya’yı tutmaya başladım. O finalde ciddi ciddi üzüldüğümü hatırlıyorum… Daha sonra, yine Baggio için Serie A günlerim başladı.

Brescia’ya gittiğinde bile, hiçbir özetini kaçırmazdım. NTV, Pazar günleri saat 13:15 gibi her maçın özetini veriyordu, hala hatırlıyorum zamanını. Brescia’ya gelene kadar, arada diğer özetleri de izliyorduk tabii… Maç içinde birbirine küsen ve pas atmamaya başlayan Del Piero ve Inzaghi ikilisini izlemek de güzelde mesela Juventus’da… Baggio jubile yaptı, ama ben hala kendimi Serie A’yı takip ederken buluyordum. Çekmişti beni, futbolu, tribünleri, “idolleri”… Bize benziyor biraz futbola bakışları, çok gerçek her şey…

—Renkdaş Juve ne zaman kendine gelecek? Ligden düşüp çıktıklarından beri bir türlü kendilerine gelememe sendromları var gibi...

Alt ligden çabuk çıktılar. Ama o dönem, Juventus’a “kendine güvenini” ve büyüsünü kaybettirdi. Bir sezon önce Inter’le bir müddet şampiyonluk yarışı yapmışlardı aslında, dar kadroya rağmen. Ancak geçen sene hovarda bir politika izlediler ve eldeki mayayı da bozdular. Bu sezon yeniden yapılandılar… Her sene en çok para harcayan kulüpler, o yönden sıkıntıları yok. Ama Juve, Juve olmaktan çıktı, o bir gerçek. Bence yıldız futbolcu değil, yıldız bir teknik direktör getirmek zorundalar. Belki öyle bir şey, yeniden Juve’ye hava katabilir…

Bu sene Serie A'daki en büyük şampiyonluk favorin?
Milan, geçen sezona nazaran daha güçlü zorlar. Ancak şampiyon aynı kalacak gibi: Inter.

Son olarak, 5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
Kendimi; yine futbol üzerine kafa patlatırken, Deli İbo’nun soldan yardırıp, kestiği ortaya “dokunan” çıkmadığı için ettiği sitemleri izlerken, en büyük mutluluk ve hüzün sebeplerimin arasında, mutlaka Beşiktaş’ı yine var ederken görüyorum. Geçtiğimiz 5 yıl öncesi ve sonrasında değişmeyen şeyler bunlardı. Muhtemelen bunlar yine kalıcı olacak : ) Gerisini zaman gösterir, çok plancı biri değilim. 5 yıl sonra hayatta olmak birinci kural elbette.

Cartalete'ye bizi kırmayıp röportajı kabul ettiği için Son Kartallar adına teşekkür ediyoruz.

4 yorum:

The Eagle Abroad dedi ki...

Bir solukta okudum... Herkesin ellerine saglık...

ederlezi12 dedi ki...

Efendim , teşekkürler röportaj için ..

Her zaman takip ettiğim , yorumlarını , makalelerini keyifle okuduğum Mustafa Abi'nin röportajını okumak da güzeldi.

Röportajı yapana da yapılana da sevgiler , saygılar..

matiasemilio dedi ki...

harika olmuş gerçekten,emeği geçen herkese teşekkür ediyorum;ellerinize sağlık..

ceyhun dedi ki...

çok iyi bi çalışma olmuş. tebrikler