9 Kasım 2010 Salı

Schuster'i Neden Kovalım?

Ülkemizde ilk sezonda teknik direktör göndermek uzun yıllardır moda ve bu gidişle bu moda daha uzun yıllar devam edecek, Alacağınız iki üstüste mağlubiyet gönderilmeniz için yeterli sebepler arasında. Peki yıllardan beri futbolda geri gidişimiz hala ders olmadımı bizlere? Neden hala çözümün teknik direktör kovmaktan geçmediğini anlamamakta ısrar ediyoruz, futboldan muhabbet açıldığında hep aynı geyikler geçer ve bunların arasında en popüler olanı ''istikrar''dır. Biz bu istikrar kelimesini ne anlamda kullanıyoruz onu çok merak ediyorum. Dün akşam Schuster'li Beşiktaş aldığı bir beraberlikten sonra en Schuster'ciler bile geri vites moduna geçtiğini görüyoruz ve bu adamların ''ben demiştimciler''e dönüşmüş olması sadece üzüntü verici.Futbolumuzun geri gidişindeki en büyük etkenlerden birisi ben demiştimciler, bu nasıl bir önyargıdır ki bir Teknik adam daha ülkeye ayak basmadan en ağar şekilde eleştirmeye başlamak, kuyusunu kazma operasyonlarına başlamak, bu işin o teknik adamla yürümeyeceğini ilan etmek. Bunu yapanlar ilk etapta uzun bir süre sessizliğe bürünürler, özellikle takım iyi giderken ortalıkta fazla görünmezler daha iyi bir zaman kollarlar ve takım kösteklendiği anda ortaya çıkarlar seslerini yükseltirler ''ben demiştim'' diye herkese duyurmaya çalışırlar. Bu tür insanlarda nasıl bir ego olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Bu sadece Teknik Direktörler içinde geçerli değil aynı şey futbolcular içinde geçerli, futbolcu sahaya çıkmadan eleştiri yağmuruna başlarlar, tipine bile mana bulurlar, o futbolcu iyi oynamaya başladığında kendi takımlarındaki oyuncu olmasına rağmen bunu sindiremezler, çünkü o adam onlara göre futbolcu değildir ve olmamalıdır, o hep hata yapmalıdırki bu arkadaşlar egolarını tatmin etsin ''ben demiştim'' diyebilsin, futbolda ne kadar ileriyi görebildiğini ele güne gösterebilsin.

Ben Daum'u gelecek vaaeden bir teknik direktör olarak çok sevdim, Scala'ya tecrübelerinden dolayı saygı duydum, Briegel'in Beşiktaş'a çok yakıştığını düşündüm, Lucescu'nun taktik dehasına hayran kaldım, Del Bosque'nin marka değerimizi yükselttiğini düşündüm, Tigana'yı geleceğin takımını kurduğu için sevdim, Rıza Çalımbay'ın benden büyük olmasına rağmen Beşiktaş'ın evladı olarak sevdim, Ertuğrul Sağlam'ın çok özel olduğunu düşündüm, onda Beşiktaş'ın duruşunu gördüm, Mustafa Denizli'yi takımı gerçek bir takıma takıma dönüştürdüğü için sevdim, Schuster'i bize oynatmak istediği futbolun bizi Avrupa'da kaliteli takımlar arasına sokacağı için seviyorum. Ben teknik adamları her zaman kolladım, onlarda hiçbir zaman kötü niyet aramadım, bardağın dolu tarafına baktım ve bana göre bu takımların çekirdeğini oluşturan taraftarların yapması gereken şey. Yukarda yazdığım Teknik Direktörlerden herhangi birisi şuan hala takımın başında olsaydı Beşiktaş'ın bugünkü durumundan daha kötü olabileceğini kim öne sürebilir, burada anlatmak istediğim Schuster'in ne kadar kötü bir teknik direktör olduğu değil, ''istikrarın'' önemine dikkat çekmektir. Teknik Direktörlere geçen sezonda yamalı bir takım veriyoruz ve hadi bakalım bizi şampiyon yap diyoruz, bunu yapabilen teknik adamlarıda oynattığı futboldan dolayı eleştiriyoruz. Scuster bu takımın başında 3 sene kalmazsa istediği futbolu oynatması imkansızdır. Futbol takımımızın yapısına baktığımızda son 5 yılda çalışılmış 5 teknik direktörün transfer ettiği futbolcu topluluğunu görüyoruz bu isimleri aynı amaç altında toplamak bir kere imkansız. Siz Holosko'dan, Nobre'den, Nihat'tan, Erhan'dan, Ekrem'den, Fatih'ten, Fink'ten, Zapo'dan hatta İbrahim Üzülmezden pasa dayalı bir futbol sisteminde oynamasını bekliyemezsiniz. Şuanda oynadığımız sistemde oynayacak futbolcu tipi bellidir, Schuster sezon başında Bobo'dan, Nobre'den daha kısa boylu minyon bir forvet istediğini belirtti bundaki sebebin Schusterin forvet oyuncusundan statik bir oyun tarzı istemesidir, forvetin bile pas yapmasını istemesidir, defansın arkasına, arasına devamlı koşu yapacak bir isim istemesidir, topu ayağına aldığında gol atmaktan çok takım arkadaşlarına pozisyon yaratmaya çalışan bir forvetti onun istediği ama biz bu fovet tipi yerine gittik kadromuzdaki forvetlerle hemen hemen aynı tarzda olan Fatih'i transfer ettik..

Sezon başında yabancı oyuncularımızı satma operasyonunda fiyasko yaşadığımızı herkes unutmuş gibi davranıyor, Yönetim Tello'yu satmak istediğinde başımıza gelenleri hatırlıyoruz, bir tane takım bile bonservis bedeli ödemeye yanaşmadı, Tello yok pahasına Eskişehire satıldığında taraftar haklı olarak ayağa kalktı. Delgado aynı şekilde yok pahasına satıldı, sırada bedavaya bir takıma gitmeyi bekliyen Ferrari, Zapo veya Fink'i Sivok'un ''esrarengiz'' sakatlığı kurtardı.. Kadromuzda para edecek birkaç isim var ve bu isimler dışındaki futbolcuları ya yok pahasına satacağız üstüne astronomik maaşlarınada yardımda bulunacağız yada sözleşmelerinin bitmesini bekleyeceğiz. Şimdi böyle bir ortamda daha sezon başında gelen bir teknik direktörü kellesini istiyorsak yazıklar olsun bizlere. Aynı teknik direktörün Beşiktaş'a Avrupada son yıllarda en karakterli futbolu oynattığınıda unutmayalım.

Böyle bir ortamda eğer klüpten birilerinin gitmesi gerekiyorsa bu teknik direktör değildir özellikle Avrupadaki klüplere baktığımızda bu böyledir. Bizim ülkemizde Futbol Klubü başkanlığı sadece bir klüp başkanlığı olmadığı için bu özel görevi kimse bırakmak istemiyor! Özellikle klüp başkanlarımız ellerinde bulundurdukları o muhteşem gücü bırakıp gitmek istemiyorlar bunun yerine klüp içindeki en güçsüz kişi olan Teknik Direktörü kovup kendi hükümdarlıklarını devam ettiriyorlar.. Beşiktaş tribünleri başkanını göndermek için geçen sezon çok büyük mücadele verdi ve bunun öyle kolay bir iş olmadığını tecrübe ettiler, bu sezon özellikle 2 yıldız transferinden sonra heryer süt limandı ama bu toz pembe rüya son günlerde kabusa dönüşmeye başlayınca taraftar futbolcuları ıslıklamaya, Schuster'e olan güvenlerini kaybetmeye başladılar. Bu tabikide doğru bir çözüm yolu değil. Eğer futbolcu ıslıklamaya geleceksen hiç gelme o stada..

Neyse konuyu fazla dağıtmadan toparlayalım, ben bugün Schusterin arkasında kayıtsız şartsız durulmasının taraftarıyım, sahadaki oyuncu topluluğunun yüzde 85'i onun istemi dışında orada ve eğer o futbolcular Schuster'in sisteminde değerlerini kaybediyorlarsa bu kesinlikle hocanın hatası değil, sonuçta artık teknoloji çağınında yardımıyla kendisinin görev yaptığı takımlara nasıl bir futbol oynattığını biliyoruz. Eğer sizin yönetiminiz pazardan domates alır gibi Teknik Direktör transfer ediyorsa zaten o klüpte birşeyler yanlış gittiği bariz açıktır. Üstüne transfer ettiği teknik direktörü takıma ilk sezonunda istenilen futbolu oynatamadığı için kovuyorsa bu sıvama seansıdır.. Aslında çok uzattım, Beşiktaş'ın son 10 senedeki teknik direktörlerini alt alta yazalım ve istikrarsızlığın resmine hep beraber bakalım bu istikrarsızlık sadece teknik adam kovma olarak anlaşılmasın, bu teknik adamların oynattıkları oyun felsfesinide gözümüzün önüne getirelim, biz her sezon devrim yapmaya çalışmışız fakat o devrimler bizde hep ters etki yapmış..




Hans-Peter Briegel
Nevio Scala
Christoph Daum
Mircea Lucescu
Vicente Del Bosque
Rıza Çalımbay
Jean Tigana
Ertuğrul Sağlam
Mustafa Denizli
Bernd Schuster

1 yorum:

0. Tekil Şahıs dedi ki...

şuster'in bu kadar tartışılması bile korkutuyor beni. dediklerinde sonuna kadar haklısın. beşiktaş'tan geçen teknik direktörlerin hiçbirisi kötü değildi. tek sorun onlara tahammül edilememesiydi.

transfer hataları, kulübün idari yönetimindeki hatalar derken fatura hep teknik direktöre çıkıyor türkiye'de. geçmişte beşiktaş'ta da olan durum buydu. teknik direktörler giderek hep başkalarının günahını gizlemek zorunda kaldı. şuster'de bunun olacağını zannetmiyorum. ama en başta dediğim gibi, bu konunun bu kadar çok dillendirilmeye başlaması bile korkutuyor beni.