Artık dilimizde tüy bitti ama yinede söyleyelim, kimse bilmezse deniz bilsin misali balık baştan kokuyor maalesef. Ne amatör branşı kaldı, nede profesyonel yönetimi. Tuttuğu herşey elinde kalan, basiretsiz, kifayetsiz ve beceriksiz bir başkanın oyuncağı oldu koskoca bir çınar...
Maalesef kıçlarına yapışmış kongre koltuklarında belkide yarıya yakını Beşiktaş taraftarı olmayan zat'ı muhteremlerde bu başkanın köpeği olmuşlardı çoktan. Bari bir sandıkta o bir numara olmayıverseydi, bu köpek lafı ağır kaçabilirdi, ama şu ahval ve şeraitte hafif bile kalıyor...
Mesele adam gibi top oynayan, tek paslarla, yaşlı Beşiktaş oyuncularının pestilini çıkaran, galipken bile hep daha fazlasını arayarak 3 puanın analarının ak sütü gibi helal olduğu Kayseri'ye yenilmek değil asla. Mesele şu tribünlerin ruhunun ölmüş olmasıdır. Öyle bir canveriştirki bu, sahadaki ruhsuzlara da sirayet etmiştir en sonunda. Yada karşılıklı bir alışveriş olmuştur, orasını sizler düşünün artık...
Yağmur yağdı gelmeyelim, kombine pahalı gelmeyelim, bilet pahalı gitmeyelim, açık tribünü bile doldurmayalım, gündüz saatlerinde hentbol maçına 10, yazıyla sadece on kişi gidelim... Gidenlerin sahadakileri, kenardakileri şu performanslarından sonra ıslıklamaya hakları vardır, gitmeyenlerin ise sallamaya hiç hakkı yoktur...
6 haftalık kısa periyodu gözünüzün önüne getirin bir hele, Eskişehir mağlubiyeti, darmadağın olmuş bir ankaragücünü son dakikalarda ekarte eden bir takım, bursa deplasmanında hiç bir şey yapmadan mucizevi bir şekilde yine son dakikalarda galip gelen bir takım, antalya karşısında ölüp ölüp dirilen bir takım, -ki son 20 dakika geçmek bilmemişti- antep deplasmanında kayıplarda olan ve antep'in beceriksizliğiyle alınan bir puan ve lastiğin patladığı Kayseri maçı... Sezon başından beri hangi maçı gönül rahatlığı ile izlediniz ki? İlerisi için hiç ışık görüyor musunuz?
Bugün ilk yarının son dakikasında dili dışarıda kendini yalandan yere atan Guti ikinci yarı hala sahaya çıkıyorsa, Kayserinin bağıra bağıra gelen golünü kenardan izleyen carvalhal efendi, yenilen golden sonra Guti'yi çıkarıp Ernst'i düşünmek yerine Holosko gibi bir kontratak topçusunu oyuna alıyorsa, Cenk efendi her gelen şutu sektiriyorsa, ortasahanın yükü sadece bir aurelio'ya kalmış ve kenardan bu sadece bir tiyatro gibi izleniyorsa, Toraman tutamadığı Nurettin'i her pozisyonda faulle durdurmaya çalışıp, bizlere emenike karşısındaki acziyetini hatılarlatıyorsa, Portekiz çetesi eli belinde maç boyu gezinip duruyorsa, haftaarasında mikrofonu gören birinci kaptan benim diye naralar atıyorsa... daha ne beklenirki bu takımdan...
Bize koyan tarafı yenilmek değildir asla, az önce diğer blogger kardeşlerin birisinde de okudum, bu üç puanlar alınır verilir problem o değil, problem bu ruhsuzluk halidir. Maçın bitmesine 20 dakika varken ve henüz geriye düşmüşken maçtan kopmaktır problem...
İçimdeki şeytan, tribünde rebrov vardı hoca takımı sakladı diyor, diğer yanım ise hastir lan oradan çekiyor... Guti'nin geçen sene orta parmağını göstererek çıktığı Kiev deplasmanında ne olur diye sormaya gerek yok, Almanya milli maç öncesi tahminleri gibi ya 3 yeriz ya 5 yeriz, bu bile problem değil... Ama sahada artık 15 Ekim 1989 ruhunu görmek istiyoruz...
Ernst reyis'in dediği gibi "Beşiktaş mücadeledir!" Siz bu mücadeleyi verin, isterseniz her maç 5 yiyin, yeterki sizleri ciğerleri patlayana kadar koşan ve mücadele eden bir takım olarak görelim. Yoksa neyleyelim trivelaları, frikik ustalarını, şu takım Nobreyi bile arar oldu ondan utanıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder