30 Ocak 2012 Pazartesi

Forzadan Rıdvan Akar'a Cevap


"Beşiktaşımızın değerlerini ayaklar altına alanlara, bunu fırsat bilip Beşiktaşımıza ve değerlerine giydirenlere, bunu da fırsat bilip tribüne ve çArşı'ya sallayanlara alayına gider. Çarşı."

Rıdvan Akar'ın yazısına binayen böyle bir açıklama gelmiş forzadan ve çarşıdan, alayımızı götürmüşler. çarşının a'sını da büyük yazmayı unutmamışlar, ironinin böylesi görülmedi.. Rıdvan Ağabey! lütfen Beşiktaş'ın değerlerini ayaklar altına almaktan vazgeç, bunu fırsat bilip değerlerimize de sakın sallamaya kalkma. Anladın sen onu! Anarşizme karşı hepimizin boyunu kıldan ince, önce itaat etmesini öğreneceğiz, sonra saygıda kusur etmemesini, Beşiktaş'ın kutsal yönetimine ise eleştireye haşa.. Padişahım çok yaşa diye bağıralım mı bu hafta?


27 Ocak 2012 Cuma

Bobo Tamam Sırada Sivok Var


Gaziantep maçında Sivok'u kadroda göremeyince hafif bir sakatlığı olduğunu düşünmüştüm, meğersem vizyonu geniş yönetimin ufak bir göz dağı çalışmasıymış.. Aynı filmi geçen sezon Bobo'yla izlemiştik, bu sezon öznemiz Sivok. Giden çarka çomak sokmada üstüne olmayan yönetimin Sivok'a göz yumması düşünülemezdi. Sivok'un istediğiyle yönetimin verdiği rakam arasında 200 bin euro varmış ve bu rakam yüzünden Sivok Antep maç kadrosuna alınmamış. Orada kaybedilecek bir puan bile şampiyonluk yarışında darbe almamıza neden olacakken yönetimin bu ucuz oyunlara kalkışması açıklanamaz. Tabi biz sezon sonu gider satın alma opsiyonu 8 milyon euro olan Sidnei'yi alırız, üstüne senelik "cüzi" bir maaş veririz. Kazanan yine "vizyonu geniş Beşiktaş yönetimi" olur.

26 Ocak 2012 Perşembe

Keşke...

Keşke o sözünü ettiğiniz transferleri hiç yapmasaydınız.
Keşke o paraları size digiturk'ün değil taraftarların verdiğini idrak edebilseydiniz.
Keşke digiturk'ün bir hayır kurumu değil, kar maçlı özel bir şirket olduğunu anlayabilseydiniz.
Keşke 58. dakikada taraftarınızın o beyaz mendilleri neden salladığını düşünseydiniz.
Keşke marka değerini korumak adına bizleri hiç yerine koymasaydınız.
Keşke çevrenizdeki, iş ortamınızdaki arkadaşlarınız yerine biraz taraftara kulak verseydiniz.
Keşke futbolun sadece sahada oynandığını ve oynanacağını savunsaydınız.
Keşke suçlulara şartlar her ne olursa olsun ayrımcılık yapılmayacağını cezasının ne ise onun uygulanacağını savunsaydınız.
Keşke beyaz gömlek siyah ceketliler yerine boynunda kaşkolu, sırtında forması olanları korusaydınız.
Keşke Başbakanının karşısına kendinizin, kulübünüzün ve camianızın onurunu, haysiyetini ayaklar altına alarak, dolaylı yoldan zarar göreceğiniz için sizi aldatmış "ezeli rakibinizi" korumak adına yüzümüzü ağartarak kapıları aşındırmasaydınız.
Keşke lig tv size o paraları vermeseydide 300 milyon dolar borcun altına girmeye yeltenmeseydik.
Keşke o paralarla, Tabatalar, Lincolnler, Guizalar alınmasaydı da altyapı denen şeyin gerçek anlamını farketseydiniz.
Keşke siz bizi hiç yönetmeseydiniz, keşke hep dernek olarak kalsaydıkta parayı armanın şerefine, formanın onuruna tercih etmeseydik.
Keşke günü kurtarmak yerine gelecek on yılın verdiğiniz kararlarla ne hale dönüşeceğini görecek vizyonunuz olsaydı.
Keşke yaptığınız eylemlerle verdiğiniz demeçlerle bizleri her gün biraz daha Türk futbolundan nefret etme raddesine getirdiğinizi görseydiniz.
Keşke bir taneniz futbol için mücadele etseydiniz, keşke açık yüreklilikle futbolumuzun o arka bahçesinde neler döndüğünü anlatsaydınız.
Keşke küme düşseydikte sizlerin elinize düşmeseydik.
(Bu yazı sadece Abürrahim Albayrak üzerine değil Türk Futbolunu yönete(me)yenlere ithafen yazılmıştır.)

25 Ocak 2012 Çarşamba

Mücadele


Sezon başından beri ezbere saydığımız Ismail, Egemen, Sivok, Hilbert ideal dörtlüsünden sadece numune olarak Egemen vardı, Kale için atılan yazı turayı Cenk kazanmış, orta üçlüde süpriz yok, ilerde Mustafa pasaport engeline takılmış şekilde sahadaydı Beşiktaş.

Ilk dakikalarda herkesin aklına bu takım nasıl gol atacak sorusu yerleşiyordu, nitekim ilk yarım saat Edu'nun bir şutuyla geçildi, Gaziantepin de hücumcu kadrosuna rağmen gol atmak gibi bir niyeti yoktu.. Defans dörtlüsünün idmanlarda bile yanyana oynamadığı hazırlık paslarından belli oluyordu. Gaziantep biraz sıkıştırınca ileriye gelişi güzel degajmanlar bizi Ertugrul Sağlam döneminde maziye götürdü.. Ilk yarının sonlarında Antep'in kazandığı korner atışında arka direk bomboş bırakıldı, Cenk bir sağa bir geriye volta atarken gol bağıra bağıra geldi.. O golü yememeniz için futbol meleklerinin büyük ısrarına gerek duyarsınız.


Golü yiyen Beşiktaş son 4 dakikalık bölümde maç boyunca yapmadığı kadar organize ataklarla Antep savunmasını zorladı, çok adamla rakip yarı sahada bulundu, Almeida karşı karşıya kaldığı pozisyonda bizleri yine şaşırtmamayı başardı, kaçırdığı golden sonra gülümsemesi her şeyi anlatıyordu aslında, o da şaşırmamıştı kaçırdığı o gole..

Ikinci yarıda erken gelecek gol her şeyi değiştirir mantığıyla başlandı maça, gol de tam o sırada geldi işte, Simao sezon başından beri ondan beklediğimiz ortalarından birisini yaptı, daha doğrusu Almeida'yi topla alnının ortasından vurdu, bunu kaçırmak onun için bile çok zordu.. Maç yeniden başlamıştı, Simao'ya güven geldiği anlaşılıyordu, çabuk pas tercihlerinden çok doğru kararlar vermeye ve takımı ileri doğru sürüklemeye başlamıştı derken sezon başından beri en iyi oynadığı maçta kenara alınırken Portekizce çok güzel sözler söylemiyordu saha kenarındaki vatandaşına.. Oyuna giren Necip Veli'nin bölgesine Veli Simao'dan boşalan sola geçti, ortasahada biraz daha dirençli olmuştuk fakat zaten eksikliğini hissettiğimiz yaratıcılık konusunda daha da gerilemiştik..

Sahamızda fazla gözükmeyen Antep bir ara kıpırdanır gibi oldu araya atılan topta Cenk Rüştüvari bir çıkışla gözlerimizi kapatmamıza neden oldu, Toraman geç kaldı, Sosa topun dibine girip tribünleri kısa süreliğine susturdu, kimse golü ne ara yediğimizi anlamamıştı, giden maç bize dönerken bir kez daha geriye düşünce üstüne sahada yaratıcı oyuncu olmayınca çekirge bir kez daha zıplamaz diye düşünüyorduk..

Üstünlüğü ele geçiren Antep artık bir Abdullah Avcı takımı hüvviyetine bürünmüştü, oyuncular ayakta durmak yerine Inönünün serin çimlerine uzanmayı tercih ediyordu, bu hevesi kırılan tribünlere hareket getirdi, adaşı sayesinde kafiyede sorun olmayan "yere yatsana yere yatsana Abdullah Ercan yere yatsana" tezahüratları eşliğinde ilk golün neredeyse kopyası sayılacak gol geldi ve maçın bitimine uzatmalar hariç 4 dakika vardı. Bu tribünleri daha da ateşledi, üstüne Tolga Ozkalfa'da maçın ipini kaçırınca tam bir
kaos futbolu meydana çıktı, tribünler kızmaya başlıyor, "oraya geliriz ..." diyordu.. Beşiktaşlı oyuncular alamayacaklara topa bile ciğerlerini patlatırcasına koşuyor, arada çıkan kavgalarda bile zaman kaybetmeye tahamülleri olmadıklarını gösteriyordu, mevzuyu kısa kesip kaos futboluna geri dönüyorlardı.. aslında bu kaos dakikaları yaratıcı futbolcu eksikliği hissedilen takım için bulunmaz nimetti.

Maç artık bitecek ve Beşiktaşlı oyuncular son dakikalardaki mücadelelerinden dolayı alkışlanacak derken Tolga Ozkalfa son 8 dakikada vermediği faullerin vicdan azabını çekmiş olacak ki sonunda düdüğünü lehimize çaldı. Sezon başından beri çok ekmeğini yediğimiz duran topun başına klasik olarak Fernandes geçiyor, Egemen'in ceza sahası içinde bulunması hepimize "ya olursa" dedirtiyoru ama bir yandan da her filmmin mutlu sonla bitmediğini aklımızın bir köşesinde tutuyorduk, Fernandes geniş adımlarından sonra kamikaze ortasının fitilini ateşliyor, top ceza sahası içinde gideceği yere karar veremezken Egemen'in topu aklını başından alan şutu eski açık kalesinin doksanına takılıyordu ve mutlu son..
Film tadında bir maç ve mutlu son.. 100. yılımızdaki Denizli maçını anımsattı bana. Galibiyet ne kadar güzel olsada oynanılan futbol bir o kadar iç karatıcı. Bugün yenilebilirdik ya da çok farklı galibiyet alabilirdik, keskin bıçağın ucu gibi geçiyor maçlar her an her şey olabilecekmiş gibi..

Son kapatırken bir kaç oyuncu hakkında yorum yapmak ihtiyacında hissediyorum.. Mesela Veli bugün en çok koşan futbolcu olmasının yanında son 10 dakikalık bölümde o kadar usta paslar attı ki takım büyük takım olduğunu fark etti.. Ernst'i haftalardır bekliyoruz, sezon başında çok maç kaçırdığı için performansının normal olduğunu düşünüyorduk fakat aylar geçti Ernst'in artık o eski Ernst olmadığı anlaşıldı.. Eskisi gibi rakip takımlar ne zaman orta sahamıza yaklaşsa o kel kafalı adam çıkmıyor karşılarına, önce sağ bekin kademesine girip sonra takımı hücuma kaldırmıyor artık.. Almeida'yı çok eleştirdim hala da eleştiriyorum fakat bugün iki gol attı üç tane de kaçırdı, en azından artık pozisyonların içinde oluyor, eskisi gibi sahada eli belinde Dolmabahçe'nin muhtarı gibi dolaşmıyor.. Cenk çok genç ve yetenekli fakat Nietzsche'yi çok okumasın, yaramamış ona.. Unutan iyileşir tamam ama bir de hatalardan ders çıkarmak denen bir şey de var ya da vurdumduymazlık hoş bir şey değildir futbolda. Bu sezon çok hatalı goller yedi çoğunda takım bugün olduğu gibi geri dönmeyi başardı, daha dikkatli ve sorumluluk sahibi olması gerek..

Carvalhal ilk geldiğinde kaza bela maçları kazanan Beşiktaş için çekirge deyimi kullanılıyordu, aylar geçti Beşiktaş hala düşe kalka yoluna devam ediyor, çekirge evrim geçirip kanguru olmuşa benziyor.. Hatta son 15 maçta yenilmemek gibi sahadaki futbolla alakası olmayan başarılı istatistik yakalamışız.. Bu kadar eksiğin olduğu dönemden kayıpsız çıkmak en önemlisi, play off'u garantiledik gibi bir şey, umarım tüm sakatlar geri döner ve Play Off'ta full kadro hazır oluruz, şu Belediye bize çıkardığı zorluğun yarısını yarın Fenerbahce'ye gösterir umarım..

12 Ocak 2012 Perşembe

Carvalhal Hoca!




Hayatımda ilk defa Beşiktaş kazandığında kaybetmiş gibi hissettim.. Carvalhal'e geldiğinden beri hep mesafeli yaklaştım, sempatikliği iyi bir unsur fakat Beşiktaş'ın hocasının sempatiklikten önce daha farklı özellikleriyle ön plana çıkması gerektiğine inandım.. Sempatiklik sadece iyi bir insan özelliğidir fakat sempatik demek iyi bir hoca demek olmadığı gibi aynı şeyi insanlığa da uyarlayabiliriz, sempatik olmanız başlı başına sizi iyi bir insan yapmaz. Öncelikle dürüst olmanız, adaletli davranmanız gerekir, ancak bu sizi biraz daha iyi bir insan ve hoca yapabilir ..

Beşiktaş ilerisi için umut vermiyor, bunun takımla ilgisi yok, takım iyice yoğrulduğunda bizlere kazanmaya giden yolda nasıl mücadele edildiğini ve sonuca gidildiğini defalarca gösterdi.. Fakat bu mücadele eden ve sonuca farklı yollardan ulaşan takım bir planın programın değil sadece sakatlıkların ve şansın yardımıyla oluştuğunu görmek Carvalhal adının yanında büyük bir soru işareti yarattığı aşikar.. Beklenmedik sakatlıklar olmasaydı bugün hala Quaresma ve Simao'nun beraber oynayamayacaklarını iddia edip duruyor olacakmışız meğerse.. Quaresma'nın Beşiktaş'a geldiğinden beri en efsanevi futbolu koyduğu haftalara bakın Simao neredeymiş. Almeida sakatlanmasaymış Pektemek'i görmemiz için maçların son 10 dakikasını beklemek zorunda kalacakmışız.. Fernandes ki şuan takımın ve ligin en iyisi Trabzon maçı öncesi takımdan gönderilecek isimlerin başında geliyordu, o Trabzon maçında kötü bir performans Fernandes için terki diyar anlamına geliyormuş, Kayseri maçındaki Guti'yi hatırlayın.. Yabancı sınırlaması olmasa Savunmadaki tandemde Egemen yerine Sidnei boy gösterecekmiş ki zaten lige öyle başlamıştık.. Hilbert çoklarına ve bana göre takımın Fernandes ile en başarılısı fakat kadroya girebilmek için birçok sakatlık beklemek zorunda kaldı ve sakatlığından sonra forma şansı bulması tekrar sakatlıklara bağlı aksi takdirde Ekremin 360 dönüşlerini izlemeye devam edeceğimizden kimsenin şüphesi yok, sonuçta kadroya kutsal üçlü olan Simao, Q7 ve Almeida yazılacak, boşlukları doldurun..

Beşiktaş'ta çok fazla sorun var, en başta da yazdığım gibi dünkü galibiyete sevinemedim, nedenleri çok fazla.. sıralayacak olursam;

-Carvalhal'in kendisini sağlama almak için bırakın gençleri Burak'ın, Tanju'un, Mehmet'in yüzüne bile bakmaması.

-Sezon sonu gidecek olan Sidnei'ye forma verirken Atinç'ı aklına bile getirmemesi.

-Aldığı kısa sürelerde kaliteli kumaş olduğunu göstermesine rağmen Burak'ı Ekrem'in arkasına yazması.

-Muhammed'i mutemelen bu sezon süt kupasında bile izleyemecek olmamız.

-Gençlerin oynatılmaması ile ilgili soruya "şeker dağıtmıyoruz" şeklinde cevaplayan, gençlerin oynatılmasını onlara bir lütuf olarak bakan "sempatik hocaya" sahip oluşumuz..

-Bu seçimleri ve demeçleri yapan kişinin aslında altyapının başına getirilmiş oluşu..

-Pektemek sahadayken bir türlü pozisyonların içine sokulamaması, ne hikmetse Almeida girince bir anda 2 kez üst üste "arkadaşları" tarafından muazzam tek paslarla kaleciyle karşı karşıya bırakılması ve bunların hüsranla sonuçlanması..

-Carvalhal'in ikinci bir planının asla olmaması, giden maça müdahale edememesi, yenik durumdayken pes etmesi..

-Almeida ısrarı.

-Simao ısrarı.

Özet geç diyenler için; Gençlerin yüzüne bile bakılmaması, Portekizlilere yapılan toprak kıyağı, Hocanın taktik anlamında eksik kalması.

Bu sezon içeride kaybedilen derbi maçları pamuk ipliğine bağlıydı, maç bize birçok kere döndü fakat müdahale eksikliğiyle iki maçtan da beraberlikle ayrıldık, sezon sonu play-off var fakat derbi karnemize bakınca şampiyon oluruz demek fazla iyimserlik olur.

Almeida gerekirse serbest bırakılsın, Bobo gibi zamanında yaptığımız genç yetenek avına çıkalım diyeceğim de hoca elindeki genç yetenekleri oynatmayı şeker dağıtmakla bir tutuyor, topçu dediğin 30 yaşında olacak kafasını en uçlarda yaşıyor. Carvalhal hoca! tarihle aran iyiymiş önce Beşiktaş'ın bir tarihine bak, orada 3 yıl üst üste şampiyonluk göreceksin, kadroda kaç tane altyapıdan isim varmış bir say sonra Necip'i bu sene ne hale soktuğuna bak!

Son sözüm dün staddaki taraftara olacak, çarsı grubunu aratmadılar, küfür etmelerini çok istemiştim onu da yaptılar, umarım mesaj yerine gitmiştir.

Tarafsiz Milliyet ve Siyah Beyazlılarımız


Hani yıllardan beri taraflı yayın yapan basın yayın organlarına zaten alışığız ama, Demirören'in Milliyet ve Vatan gazetelerini almasından sonra böylesiyle ilk kez karşılaştım. Biraz ayıp kaçmamış mı sizce?

" 73. dakikada kullanılan serbest vuruşta topun gerisine geçen Fernandes, çok güzel vurdu ve siyah-beyazlılarımız skoru 2-0 yaptı."

Tabikide Hürriyet, Fanatik vs. paçavralarının yaptıkları yanında bu hiçbirsey ama iğneyi de kendimize batırmazsak çuvaldızı batırmayada hakkımız olmaz sanırım.

8 Ocak 2012 Pazar

Şerefsizlik

Dakika olmus, 84. Şiddetle puana ihtiyacın var. Yedekte bile olsa takımın sözde birinci kaptanısın. Yalancı kaptanlardan biride gezintisini yapmış yanına gelmiş, oh ne ala. Bu kadar komik olan nedir birde bize söyleselerde bizimde yüzümüz gülse biraz.



Sözde çok iyi takım olmuşuz da, ligin en iyi top oynayan takımlarından biriyimişiz de falan filan. Hadi ordan be, kimi kandırıyorsunuz gözüm? Takım kaptanlarının afedersiniz ..kinde değil ki skor falan, neyin iyi takımı olmuş bu, spor komplexi açılışlarının mı?

Birde bu şerefsiz için takımdan gönderilen adama üzülürüm ben, o kadar işte... Şu haliyle gelsin bu gece sahada gezinen herkesten daha fazla çaba sarfedip kendini paralaması bile yeterdi.


Maç seçen yıldız mıldız istemiyorum kardeşim. Bize bizim Beşiktaşımızı geri verin yeter...

Vurduğunuz gol olsun!



Duruş muruş hikaye olmuş artık zaten, düşenin dostu olmaz deyip öyle böyle değil, 92-93 tarifesi yapmak lazım şikecilerin renktaşlarına. Cunta ile ligde yıllarca haksız şekilde tutulup, ona buna maç satan Ankara takımlarından kurtulduğumuz gün Türk futbolunda yeni ve temiz bir dönemin başlangıcı olacaktır. Keza yıllardır ilk yarılarda döktürüp, ikinci yarılarda hem yukarıya hem aşağıya maç satan Cavcav'ın takımı da, şu şikecilerin renktaşlarıda Türk futbolunun önündeki engellerden bir ikisi sadece.

Ama ya genç çocuklar, onur mücadelesi falan fıstık? Yemişim Onur mücadelelerini, bu takımları bu 92-93 doğumlular bu hale getirmedi, onların bir onur mücadelesi yapmak için bir sebepleri yok. Asıl tam tersine bizim onur mücadelesi yapmamız için çok ama çok sebebimiz var. Zalad'lar mı dersin, bursankara kankalığı mı dersin, ne ararsan var artık.

Psikolojik faktörlerden, taktiksel faktörlere yatay geçiş yapacak olursak bizi en çok zorlayacak olan bölge tabiki Hilbert'in yokluğundaki sağ koridor olacaktır. Umarım Carvalhal buraya çözüm üreteceğim diye bir kaç taşın birden yeriyle oynamaz. Hazır yakın geçmişte yaşanan bir Gençlerbirliği travması da varken herkesin işini çok sıkı tutacağından şüphem yok. Bana göre maçın kaderi geldiği günden beri maç seçimi yapan Fernandes'in elinde olacak gibi. Eğer tam anlamıyla akıllanmışsa bu maçı çok kolay lehimize çevirecektir kara oğlan.

Nur içinde yatsın, rahmetli Vedat Okyar abimiz, maç öncelerinde hep derdi mantık olarak ortada bir maç ama gönül olarak tabiki Beşiktaş'ın yenmesini istiyorum diye, işte bugün de hem mantık olarak hemde gönül olarak Beşiktaşımızın alması gereken bir maç olacak. İnşallah yüzümüzün akıyla çıkarız şu maçtan.

Foto Kredi: @BJKartal Yuvası isimli Twitter Kullanıcısı kardesimiz.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Stad Kayıyor...



Stad Kayıyor, Stad Kayıyor, Ertuğrul sana ....