Blog yazarlarından sevgili Cartelete Blog'un yazarı Mustafa Demirtaş'la güzel bir röportaj gerçekleştirmiş. Sözü fazla uzatmadan bu güzel sohbetin ilk kısmını paylaşalım.
-Sence Beşiktaş ligde bu haftaya kadar başarılı mıdır?
Beşiktaş kazanması normal olan maçları kazandı, kazanması ekstra başarı sayılacak maçları kazanamadı. Bir tek Bursa maçı var işte, ama o da Kayseri karşısındaki ekstra mağlubiyetle dengelendi. Bir derbi yaşandı, berabere bitti…Ne başarılı, ne de başarısız diyebilirim. Normal seyirde gidiyor. Ama Avrupa’da net başarılıdır şuana kadar.
-Beşiktaş'ın şampiyonluk şansını nasıl görüyorsun?
Eskilerin bir futbol deyimi vardır: “okyanusu aşıp, derede boğulmak.” Misal, dışarıda Trabzon’u yenip, içeride Gençlerbirliği’ne puan verilmesi durumunda söylenirdi. Play-off öncesinde, şampiyonluk derede boğulmamakta geçiyordu; ancak artık öyle değil. İlk 4’e kalındıktan sonra, play-off grubunda okyanus savaşları yaşanacak.
Dinamo Kiev maçından önce sorulsaydı bu soru, cevabım daha negatif olabilirdi. Ancak o maçla Beşiktaş, son döneminin aksine “final maçlarını” geçebileceğini gösterdi. Stoke City, Fenerbahçe maçlarındaki oyununun bir tık üzerine çıktı. Sadece savunma anlamında değil, iyi savunma yaparken de gole yakın olabileceğini; topsuz oyunda herkesin ciddiyete bürüneceğini gösterdi. Beşiktaş’ın bu sistemi seri galibiyet alamaz ama büyük maçlarda oldukça etkili olur. O yüzden, pek haz etmiyor oluşuma rağmen; play-off’un Beşiktaş’ın işine geleceğini düşünüyorum. Trabzonspor ve Fenerbahçe takım yapısı olarak fark atmıştı Beşiktaş’a, ama orada da bireysel anlamda büyük kayıplar oldu. O yüzden, şampiyonluk şansı son yıllara nazaran yüksek diyebiliriz.
-Carvalhal hakkında ne düşünüyorsun?
Biran önce insan hakları mahkemesine başvurması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ben hayatımda bu kadar işkence gören teknik direktör görmedim… Aslında gayet çalışkan ve sürekli arayışta olan bir hocadır kendisi. Ancak başında bir Portekizli futbolcu eşrafı var ve biliyor ki; Beşiktaş’a geliş sebebi de hem onlarla aynı vatandaşlığa, hem de aynı menajerlik şirketine bağlı olması… O yüzden birçok konuda eli kolu bağlı; kağıda kadroyu yazarken bazı isimleri tükenmez, bazılarını kurşunla yazıyor…
Bir de adama selamın aleyküm yerine “Tayfur Havutçu?” deniyor her muhabbet öncesi. Bir de geçenlerde Tayfur maketini koymuşlar yedek kulübesine, dediğim gibi direk insan hakları mahkemesine gitse yeridir…
Yani, kendisinin eknik direktörlüğüyle alakalı konuşmak yersiz bence… Çünkü tam olarak nasıl bir hoca olduğunu anlamamız için uygun bir ortam yok.
-Bir gün Tayfur bulunduğu yerden çıkacak, o gün Carvalhal'li Beşiktaş ligin zirvesinde olursa gerçek bir kaos olmayacak mı?
Kaos olur ama puan tablosundaki durum, işleri kolaylaştırır. Beşiktaş zirvede olursa, başkanla birlikte bir basın toplantısı yapar Tayfur Hoca. “Yoruldum ben, bir süre görüşmeyelim futbol…” tarzında bir açıklama... Başkan da, cebinden Deli İbo’ya verdiği pazıbanddan bir tane de Tayfur Hoca için çıkartı mı tamamdır. Olay kapanır. Durum kötüyse, “zaten Tayfur Hoca gelene kadardı seninle saadet” denir, Carlos’a bir görev bulunur.
“İhtiyaç halinde, sportif direktörlük için camı kırınız!”
-Carvalhal'mi Tayfur mu?
Aslında ikisini de çözecek kadar fırsatımız olmadı. İkisi de olağanüstü durumlarda takımın başına geçti. Ama hissiyatım, rahat çalışan bir Carvalhal’in Beşiktaş için daha uygun düşeceği şeklinde.
-Play Off hakkında ne düşünüyorsun?
Ufak bir periyotluk heyecan için, koca normal sezonu yalan ettiler… 1. bitirmenin hiçbir anlamı yok. Daha önce normal sezonu 1. bitiren, en azından Şampiyonlar Ligi elemesini cebine koyuyordu; şimdi o da değişmiş. Şampiyon demek, tüm maçlar sonunda öyle veya böyle işi zirvede bitiren takım demektir. O yüzden akil adamların liginde, durum böyledir. Ş
imdi normalde şampiyon olan takımın, 4. bitirme ihtimali var ligi. Tamamen saçmalık…
-Tribünlerin yarısı bile dolmuyor, sence ana nedeni nedir?
Birçok sebebin, birleşmesi bence… Öncelikle yönetimin icraatları, insanların Beşiktaşlılık duygusunu zedelemeye başladı; bu bir gerçek. Yıldız transferleri de, işi bir yere kadar dondurdu sadece. Üzerine bir de şike operasyonu, play-off gibi tümden Türk futbolunu küçülten sebepler de geldi. Yetmiyormuş gibi, kombine & bilet fiyatlarına da abanılıyor gayet. Bence iyi bile doluyor yine de…
Ama son Dinamo Kiev maçı gösterdi ki, en büyük sebep pahalılık. Biraz indirim oldu, stat doldu hemen. Tribüne giden taraftarın yaş ortalaması oldukça düşüktür. Onları tribüne çekmenin ilk şartı da uygun bilet. Avrupa’da iç saha galibiyeti zaten önemli, son yayın gelirleri dağılımıyla artık lig maçları da önemli. Sadece puantaj değil, maddi açıdan da… O yüzden 3-5 hesabı yapmayıp, bu tribünlerin dolması için gerekli indirimlerin sürmesi lazım, geri dönüşü oluyor çünkü.
-Bu sezon için en yararlı transfer sence kim ? Nedenleri?
Kesinlikle Egemen.
Belki en çok dudak bükülen transferdi, ama o olmasaydı çok sorun yaşanırdı Ersan sakatlığı sonrası. Hem şuanda en iyi performans gösteren stoper hem de kontenjan rahatlığı sağladı, onun varlığıyla sağbekte Hilbert kullanılabiliyor.
-Ne olacak bu Guti'nin hali?
Aslında halinin ne olacağı belli, maalesef artık Beşiktaş formasıyla pek göremeyeceğiz gibi. Maalesef diyorum çünkü, bu krizin pek iyi yönetilmediğini düşünüyorum. Guti’nin bir farkı vardı; onu kullanmak demek, bütün takımın performansını yükseltmek demekti. Yani bir “yıldızın” üzerine sistem kurulacaksa, bu Guti olmalıydı. Geçen sezonun ilk yarısıyla, sonrasındaki en büyük fark Beşiktaş’ın oyun anlayışıydı bence. Yoksa Guti o zaman da gececiydi gayet:…
- Besiktas'ta hem saha içinde hem saha dışında bir lider eksikliği yok mu?
Lider denilince, benim aklıma skora isyan eden oyuncu modeli beliriyor. Mesela gördüğün en iyi lider oyunculardan biri Pancu’ydu… Özellikle 100. yıl surlarında. Benim için liderlik budur; sahada skor ne olursa olsun kabullenmemek, teslim olmamaktır. Bu tip oyunculardan 4-5 tane olsa, zaten diğerlerine de otomatikman yansıyacaktır.
-Bebe sakatlanmasaydı...
Birçok şey değişirdi; çünkü Beşiktaş’ın sistemindeki tek forvet oyuncusu, çoğunlukla taştan ekmek çıkarma durumunda kalıyor. Bebe de, eldeki alternatifler arasında bu konuda en iyiydi. Güçlü, çabuk ve teknik… Hele de, Simao ve Quaresma’dan birinin oturacağı; Bebe’nin kenar forvette, Pektemek’in ortada kullanıldığı bir sistemde çok iş yapardı. Ferdinand etkisi bırakır giderdi… Bakalım, belki play-off’a kadar tekrar form tutar.
-Aklına en çok yatan 11'i bizimle paylaşabilir misin.
Şuandaki form durumları itibariye;
Cenk / Hilbert Sivok Egemen İsmail / Necip Ernst Veli / Holosko Pektemek Simao
-Beşiktaş seni takımın transferinde tam yetkili scout olarak işe alsa mantık çerçevesi içinde yapacağın ilk 3 transfer kimler olurdu?
Beşiktaş’ın şuanda 3 bölgede ciddi eksikliği var. Birincisi, ortasahadaki direnç eksikliği… Hem Aurelio, hem de Ernst; yeterli maç temposunu kaldıracak durumda değiller. Ortasaha süpürücüsü olarak, güçlü ve en önemlisi enerjik bir ismin kazandırılması lazım takıma. Fransa liglerinde bunlardan kiloyla satılıyor aslında; adı M’xxx, N’xxx gibi başlayan herhangi birini bulup getirebilirler, uyar… Ama ben isim vereyim yine de; gerçi ne Fransa’dan kendisi ne de adı N’, M’le başlıyor: Papakouli Diop… Kendisi Racing Santander gibi vasat bir takımda olduğu için, yeteneklerini fazla gösteremiyor. Onda iyi bir takımda, çok iyi işler yapacak bir kumaş sezinledim. Sadece fizik olarak değil, teknik olarak da yüksek seviyede sayılacak bir oyuncu. 86 doğumlu, neredeyse 10 yılı var önünde…
İkinci eksiklik ise uzak forvet bölgesi. Burada hem top taşıyacak, hem de ters akınlarda cezasahasında forvet sayısını ikileyecek bir isme ihtiyaç var. Elde bu model bir tek Holosko var; Pektemek ve Edu da idare edebilir… Bebe, tam bu model oyuncuydu ama artık pek hayır geleceğe benzemiyor. O yüzden buraya bir isim önermek isterdim, bu kez Fransa’dan: Sochaux’lu Modibo Maiga.
Bir de Schuster’in dile getirdiği; bitirici, hızlı, topun gideceği yeri sezen ve direk gole giden bir forvet eksikliği söz konusu. Özellikle rakibi domine etmekten ziyade, ani kapılan toplarla sonuç almaya çalışan Beşiktaş tarzı takımlar için; Almeida tipi oyuncudan ziyade, böyle Emenike tarzı forvet modeli daha çok ihtiyaç oluyor. Benim burada mantık çerçevesindeki önerim Christian Benitez olurdu. Tarife tam uymakla birlikte, siyah damıtılmış ten rengi sebebiyle de bir başka eksikliği kapatacak bir oyuncu. Birçok konuda da Amokachi’ye benziyor. Hem dripling kabileti, hem boyu – posu, hem de sakatlıklar sebebiyle Premier League macerasının kısa sürüşü…
-Şimdi de seni Beşikta'ın Teknik direktörü yapıyoruz ve ilk olarak yollarını ayırmak istediğin oyuncuları öğrenmek istiyoruz.
Bilindiği üzere financial fair play muhabbeti sonrasında kulüpler; şahıslara ve kurumlara olan borçlarını tamamen kapatmakla birlikte, bundan böyle gelir seviyesinin üstünde borçlanmaya gidemeyecek. Beşiktaş’ın da ufaktan kemer sıkma politikasına girişmesi gerekiyor. Bunun için ilk yol, çılgın seviyeye çıkan oyuncu maaşları ortalamasını düşürmek olmalı… O yüzden, ben de ilk buna bakarım yolları ayıracağım oyuncuları seçerken.
Hazır para ediyorken Quaresma ve Almeida’yı satardım mesela. Bu birçok şey demek; hem ek gelir, hem 6 milyon Euro’dan fazla maaş kuruluşu, hem de sisteme daha uygun oyuncuları yerleştirmek için açılan bir kapı olurdu. Edu, Guti zaten gidiyor sene sonunda. Kendisine gereksizce yüklenildiğini düşünsem de; Edu da, maaş – fayda ekseninde pek ideal oyuncu değil, kesa 1.800 alan Holosko da. İyi bir scout sistemiyle, onların yaptığı işi yapabilecek ama 3’de 1 maaş alacak oyunculara yönelirdim ben olsam. Özellikle yabancı konusunda… Şuanda kadroda, “biran önce kurtulmak gerek!” diyebileceğim bir yerli yok gibi.
-Bilmem dikkatini çekti mi Beşiktaş öne geçtiği maçlarda ikinci golü net pozisyonlara girmesine rağmen bir türlü atamıyor, burada bir lakaytlik mi söz konusu yoksa öz güven eksikliği mi?
Biraz özgüven eksikliğinin etkisi var, Beşiktaş kolay maç kazanan bir takım olamadıkça kendine güvenini kazanamıyor… Ama daha çok yetenek eksikliği diyebiliriz. Her ne kadar son maçta 3-0’ı yapamasa da, Pektemek dışında net pozisyon yakaladı mı peşinen “gol!” diye ayağa kaldıracak bir oyuncu yok elde…
-Necip A takımda 3 yıldır iyi kötü forma şansı buluyor, sence ofansif yönünü beklenilen düzeyde geliştirebildi mi?
Soğukkanlılık, doğru tercih ve pas isabeti olarak eksiklikleri vardı, bu konuda bir gelişme gösterdiği gerçek… Necip’in 17 yaşındayken de, en belirgin ofansif özelliği dripling kabiliyetiydi aslında. Ama bir ortasaha oyuncusu dripling kabiliyetini sonuca ulaştırması için; hem “zamanında etkili pas” hem de “uzun şut” özelliklerini kazanması gerekir. Pas konusunda öğreniyor; son maçlarda Almeida’ya attığı gollük derin toplar da mevcut. Ama şut konusunda hala çok geride… Oysaki gerek dönen topları almadaki pozisyon bilgisi, gerekse kendi önünü açacak kadar top sürme yetisi sayesinde çokça şut pozisyonu buluyor. Geliştirirse, işte o zaman çok büyük skor katkıları yapacaktır.
-Nihat'tan sonra alt yapıdan gerçek anlamda "star" bir futbolcu çıkartamadık sence bunun nedenleri neler?
Nedeni, örnek verilen oyuncunun nasıl o seviyeye ulaştığı sorusunda saklı… Toshack olmasa, Beşiktaşlı Nihat Kahveci’den habersiz olacaktı, belki o da birçok takım arkadaşı gibi amatör kulüpleri gezip, “yahu ne yetenek vardı bende ama bir fırsat yakalayamadık” hayıfçıların saflarına katılacaktı. Yine Toshack olmasa, San Sebastian da Nihat’tan bihaber olacaktı… Raynald Denoueix olmasa, Nihat’ın aslında Dünya standartlarında bir forvet oyuncusu olduğu bilinmeyecekti…
Yani; şans, fırsat, ısrar, doğru teknik direktör, doğru kullanım... Genç futbolcular için bu dış öğelerin birleşmesi gerekiyor, diğer sebepler ise kendi içinde. Nihat anlatılana göre, antrenman sonrası da tek başına duvara şut çeken, etrafı tarafından “sıyrık” muamelesi gören bir çocukmuş… Her şey de şans değil yani, bunu istemek daha sonra da değerlendirmek gerek.
-Egemen'e ayrı bir parantez açmazsak olmaz, Egemen sahada savaşıyor, Egemen kritik goller atıyor, topu çizgiden çıkartıp, hayati müdehaleler yapıyor, maç bitiyor kapalıya üçlü çektiriyor, sence de tribün Ilhan Mansiz ve Nouma'dan sonra özlediği isyankarını bulmadı mı?
Egemen’in bu doğrultuda kendini çabuk kabullendireceğine dair şüphem yoktu. Çünkü Egemen tipi oyuncuların kaderi budur; kendi taraftarı aşırı sever, kalan bölüm nefret eder… Her takıma bu tarz adamlar lazım, Beşiktaş’a bu aralar daha da lazımdı… Büyük bir boşluğu giderdi diyebilirim. Benim tereddütlerim, Ersan varken yeterli düzeyde forma şansı bulamaması ve zamanla ıskarta adam muamelesi görmesi ihtimalindeydi. Ancak Ersan’ın sakatlığı, onu taktiksel anlamda da değerli kıldı mücadeleci karakterinin yanında…
-Rıdvan Dilmen milli takım aday kadrosu açıklanmadan önce Caner'in kesin milli takımda oynayacağını söylüyor, sonra bakıyoruz Caner milli takımda, ne düşünüyorsun?
Yani 20 senelik arkadaşlar, muhtemelen muhabbeti geçmiştir Oğuz’la aralarında. Yani o bir öngörü, fikir vermeden ziyade; kelini görüp Altan girsin demeye benziyor. :)
-Hırvatistan maçlarından ne bekliyorsun?
Hırvatistan da bizim milli takıma benziyor. Topa sahip olma konusunda “ulan ne oynuyor adamlar” görüntüsü veriyor ama sonuç yok, gol pozisyonuna bakıyorsun orantı bozukluğu var… Ama yine de, bireysel anlamda daha tehlikeli oyunculara sahipler. Kelebek etkileri belirler play-off’u geçeni. İstanbul’da gol yememek birinci şart, 0-0 bile çok kötü bir skor değil. Eğer rövanşta Hırvatistan beraberlik lüksünü cebine koyarsa geçmiş olsun. Yok, eğer kazanmak zorunda olurlarsa, raydan çıkma ihtimalleri yüksek. Çünkü onlar da takım olarak “kendine güvenleri” sağlam değil. O yolda gidiyorlardı ama Semih’in golü, adamlarda restart etkisi yarattı…
-Milli takımda revizyon oldu deniliyor geçen seneden değişik sadece Nihat, Tuncay, Semih ve Aurelio oynamıyor, sence revizyon kelimesi biraz fazla kaçmıyor mu? (Bu adamlar da bu yaşla ve performansla bir zahmet oynamasın artık)
Aslında sorunun cevabı parantez içersinde gayet güzel verilmiş. :) Ama ben Tuncay’ın birden silinmesine anlam veremedim. Onun milli takımlarda kötü maçını hatırlamıyorum desem yeridir. Hatta bizi gruptan çıkaran maç Belçika’yla oynanan İstanbul’daki maçtı. Orada fol yok, yumurta yokken; Tuncay’ın bireysel isyanları Kompany’e kırmızı yolunu açmış, sonrasında maç gelmişti…
Onun dışında, bir revizyon olmadı bence de. Egemen, Selçuk ve Burak takıma girdi geçen yılların milli takımından farklı olarak; o da Hiddink’in mi yoksa Şenol Güneş’in mi armağanı, tartışılır. Aslında tartışılmaz… Hiddink’in koyduğu en radikal şey, Gökhan Töre’ye verdiği süreler oldu sanırım.
Röportajın ikinci bölümü çok yakında... :)
2 yorum:
Elinize, dilinize saglik, cok hos bir sohbet olmus. Mustafa kardesimizi zaten, dogru tesbit ve yorumlarindan ziyade gerektiginde bilgilendiren cevaplari ilede kendini bu alemden kanitlamis birisi olarak goruyorum. Kisa zamanda ikinci kismini da zevkle okuyabilmek dilegi ile.
tespitler muthis olmus, su yorumda hem agladim hem guldum,
" Başkan da, cebinden Deli İbo’ya verdiği pazıbanddan bir tane de Tayfur Hoca için çıkartı mı tamamdır."
elinize saglik..
Yorum Gönder